Karavanda yaşayanlar anlatıyor: 'İlk başlarda sokakta yatar gibi hissediyordum'

Güncelleme Tarihi:

Karavanda yaşayanlar anlatıyor: İlk başlarda sokakta yatar gibi hissediyordum
Oluşturulma Tarihi: Haziran 06, 2021 11:34

Kimi evine hırsız girince dairesini satıp karavana yerleşti, kimi kiraya zam gelince... Mobil hayatı tercih edip sürekli karavanda yaşayanlarla konuştuk: "Tek ihtiyacımız olan bir öncekinden daha güzel manzara..."

Haberin Devamı

Karavan neredeyse hepimizin hayallerinin bir köşesinde yer alıyor, değil mi? Kimimiz onunla tatil yapmak istiyor, kimimiz ise “Keşke karavanda yaşasam, dilediğim yer benim evim olsa” diyor. Bu keyifli araç birçok insana özgürlüğü çağrıştırıyor…

Ancak gezmenin ötesinde tamamen karavanda yaşamayı tercih edenlerin sayısı ise son yıllarda bir hayli arttı ve her geçen gün artmaya da devam ediyor. Hayallerini gerçekleştirmek isteyenlerin yanı sıra ekonomik koşullar da bazen insanları bu yaşam tarzını tercih etmeye itebiliyor.

‘Mobil hayat’ olarak adlandırılan bu yaşam tarzında karavanın yanı sıra otobüs ya da minibüsler de eve dönüştürülebiliyor. Dışarıdan çok keyifli, eğlenceli ve huzur dolu görünen, herkesi kıskandıran bu mobil hayatları bizzat birinci ağızlardan dinleyelim mi?

Haberin Devamı

Onlar evlerini bırakıp karavana yerleştiler, özgürlüğün tadını doyasıya çıkarıyorlar… İşte Türkiye’den karavan hikayeleri…

‘İLK BAŞLARDA SOKAKTA YATIYOR GİBİ HİSSEDİYORDUM’

TAYLAN ERLER/OYUNCU

1986 yılından bu yana tiyatro sahnesinde ve ekranlarda izlediğimiz usta oyuncu Taylan Erler, yaklaşık 8 yıldır karavanda yaşıyor. Karavanda yaşamanın aslında hep hayali olduğunu ama bu yaşam şekline geçişinin ekonomik sebeplerle başladığından bahseden Erler, hikayesini şöyle anlatıyor:

“Kiralık bir dairede yaşıyordum, ev sahibim ciddi bir zam yaptı. Zam oranı çok fazla geldi ve evden çıkmak istedim. Karavan hep hayalimdi ama cebimdeki para karavan almaya yeterli değildi. Kredi çekebilir miyim onu da bilmiyordum. Nasıl yapsam diye düşünürken çok uygun fiyata bir karavan buldum. Bulduğum karavanın durumu çok kötüydü ama almak zorundaydım. Çünkü bir daha kiraya geçemeyecektim, tiyatrodan para kazanamadığımız için çok zor olacaktı. Karavanı şansıma çok düşük bir meblağa aldım. Sonra onu elimden geldiğince yavaş yavaş toparlamaya çalıştım.”

Karavanda yaşayanlar anlatıyor: İlk başlarda sokakta yatar gibi hissediyordum

Oyuncu, minimal yaşamı çok sevmesine rağmen karavanda yaşamaya başladığında ilk zamanlar ciddi zorluklar yaşadığını söylüyor. “12 metrekarelik bir alanda hayat gerçekten zordu. Karavanı aldığımın ilk üç dört günü uyuyamadım, çok ciddi ağrılarım başladı. Doktorum “Uyu” diyordu ama karavandayken sokakta yatar gibi hissediyordum ve uyuyamıyordum” diyen Taylan Erler, “Ama o zorlukların hepsi geçip gidiyor. Şimdi bir bakıyorum 7,5 sene olmuş” diyor.

Haberin Devamı

Erler, karavanda yaşamanın artı ve eksilerini ise, “En büyük artısı çok keyifli olması. Kamp yapıyorsunuz, geziyorsunuz, eviniz hep yanınızda. Karavanda yaşarken yan karavandaki komşunuzdan memnun değilseniz evinizi istediğiniz başka yere taşıyabilirsiniz, daire yaşarken bu pek mümkün değil. Eksileri ise mesela tuvalet boşaltmak istemiyorum, çamaşır yıkayamıyorum, ütü yapamıyorum. Herkes karavanda yaşayamaz ama bu deneyimi hayatınızın bir noktasında yaşamanızı öneriyorum” sözleriyle anlatıyor.

Karavan hayali olanlara da önerilerde bulunan oyuncu, “Satın almak istiyorsanız alın, eğer yapamazsanız satarsınız mutlaka, endişe etmeyin. Ama ben önce kiralamanızı söyleyebilirim. Birkaç hafta kiralayın, gezin, deneyin, tadını çıkarın. Belki çok seversiniz belki de “Bana uygun değil” dersiniz. Ama kesinlikle denemelisiniz” diyor.

Haberin Devamı

Karavanda yaşamla ilgili ilginç bir benzetme de yapan Taylan Erler, “Karavanda belediye başkanı sizsiniz. Bütün kanalizasyon işleri, su ve tesisat işleri, ayakların indirilmesi ve kaldırılması, arabanın dengeye alınması ve aklınıza gelebilecek her şeyden siz sorumlusunuz” ifadelerine yer veriyor ve ekliyor: “Ben karavanda yaşamaya başladıktan sonra çok daha mutlu hissetmeye başladım. Çok insan tanıdım, bundan çok memnunum çünkü insanın insana ihtiyacı var.”

EVİNE HIRSIZ GİRDİ, ÖNCE İSTANBUL’DAN SONRA DAİREDE YAŞAMAKTAN VAZGEÇTİ

SERDAR BİLAL/ESNAF

Serdar Bilal de karavan hayatını tercih edenlerden. Ancak bunu tek başına değil, eşi ve üç çocuğu ile beraber yapıyor. Motosiklet, tekne tamir ve bakım işleriyle ilgilenen Bilal, İzmir Dikili’deki atölyesinde kişiye özel karavanlar da tasarlıyor.

Haberin Devamı

Serdar Bey ve ailesinin karavanda yaşama hikayesinin başlangıcı ise oldukça ilginç. “İstanbul’da yaşadığımız eve hırsız girdi. Bu olay, İstanbul’dan hızlıca vazgeçmemize neden oldu” diyen Serdar Bilal, “Zaten her zaman gezmeyi inanılmaz seven bir aile olduk, karavanda yaşama kararını bu şekilde verdik. Ben babadan karavancıyım. Küçükken ailemle hep karavan yolculuğu yapardık. Bu yüzden eşim ile çocuk kararı aldığımızda hemen bir karavan sahibi olduk. 2014 yılından beri de karavanımız bizimle” şeklinde anlatıyor.

Şimdilerde 5 kişilik bir aile olduklarından, bu sebeple karavanın ev rahatlığında olması gerektiğinden bahseden Serdar Bilal, “Karavanımız evi aratmıyor. Geniş yüksek tavanlı, içinde kombi sistemi, şömine, 2 ton temiz su ve atıl su sistemi mevcut. Güneş panellerimiz sayesinde şebekeye hiç ihtiyaç duymuyoruz” diyor.

Haberin Devamı

“3 çocuk ile karavan hayatı zor değil mi?” diye sorduğumuz Serdar Bey, “Çocuklarla tabii ki çok daha zor! Özellikle 3 küçük çocukla daha zor. Ama çocuklar doğada daha mutlu. Çocukları doğada oyalamak, evde dört duvarda oyalamaktan çok daha kolay. Ama çocuklu aileler için karavan gezi açısından avantajlı, düzenleri hiç bozulmadan çocuklarla gezebiliyoruz” cevabını veriyor.

“Bu hayatın artıları; özgürlük, kira, doğalgaz, elektrik, su faturası derdi olmaması yani ev yaşamına göre daha ekonomik olması” diyen Serdar Bilal eksilerini ise şöyle anlatıyor: “Karavan alanları çok mevcut değil, her yerde su bulma ihtimali yok. Alan küçük olduğu için kötü havalarda çocuklarla zor olabiliyor dar alan.”

TEK İHTİYACIMIZ OLAN ŞEY BİR ÖNCEKİNDEN DAHA GÜZEL MANZARA…

BURÇAK- İBRAHİM YAKUT/ TİYATROCU 

Onlar son 10 yıldır sahne arkadaşı, son 5 yıldır da evli bir çift. Burçak, İstanbul Üniversitesi Felsefe lisansını bitirdikten sonra yine aynı üniversitede Tiyatro bölümünü bitiriyor ve kariyerini oyunculuk üzerine şekillendiriyor. Eşi İbrahim de yazar, yönetmen ve eğitmen olarak çalışmalarına devam ediyor. Şu sıralar pandemi sebebiyle tiyatrolar kapalı olduğundan sosyal medya hesapları için tam zamanlı karavan yaşantılarını, başlarına gelenleri, seyahatlerinizi, memleketlerini ve tanıştıkları insanları anlattıkları içerikler üretiyorlar.

Onlar karavan yapmaya karar verdiklerinde pandemi diye bir şey yoktu. Yakut çifti karavan macerasına bakın nasıl başlamış.

“Dileğimiz karavana atlayıp şehirden kaçmak, belki bir tiyatro oyunu yazmak, yeni insanlar tanıyıp sanatımızı beslemekti. İkimiz de çok uzun süredir bir tır ile köy köy dolaşarak hayatında hiç tiyatro izlememiş dezavantajlı bölgelerdeki çocuklara tiyatroyu götürmek istiyorduk. Bu, maliyetli ve altından kalkamayacağımız bir hayal olduğu için sürekli erteleniyordu. Sonra bunu neden karavanla yapmayalım ki diye düşündük. Bu sırada karavanın bitmesine yakın pandemi başladı ve bizim hayal yine ertelendi. Yola düştüğümüzde de bir haftalık yolculuğumuz 10 aylık tam zamanlı bir karavan yaşamına dönüştü.”

Karavanın yapımını tiyatroda bir metnin ayağa kaldırılıp sahneye taşınmasına benzeten tiyatrocu çift, sanatsal dokunuşları ile şekillendirdikleri yeni yuvalarının yapında çok emek harcıyorlar. “Karavanımızı kendimiz tasarlayıp bir kaldırım kenarında ikimiz yaptık. Aracın dış boyası, teras yapımı gibi ekipman gerektirecek işlerde profesyonel destek aldık. Çok araştırdık, öğrendiğimizi uyguladık. Olmadı, söktük bir daha yaptık. Deneye yanıla ama son kertede içimize çok sinen, bizi yansıtan bir karavan çıktı ortaya. Elimizin emeği ile kendi evimizi inşa etmiş olmak, soyut hayallerin somut bir gerçekliğe dönüşmesi, bir şey üretiyor olmak bizim için çok değerli.” diyorlar.

Bu yaşam tarzının artı ve eksi yanlarının kişiden kişiye değişkenlik gösterdiğini düşünüyorlar. Karavanlarını konforu gözeterek, seyahati zehir etmeyecek şekilde tasarladıkları için seyahatleri sırasında sorun yaşamıyorlar.

"Dışardan bakıldığında konforsuz bir yaşam görülebiliyor çoğunlukla. O dar alanda birbirinizden sıkılmıyor musunuz diyenler, duş sorun olmuyor mu diyenler, sıcaktan pişmiyor musunuz, soğuktan donmuyor musunuz diyenler var fakat cevabımız hayır” diyorlar net bir şekilde. “Mutfakta, duşta hatta karavanın dış duşunda sıcak suyumuz, ortopedik bir yatağımız, soğuk zamanlar için bir ısıtıcımız, içeride dans edebileceğimiz yeterli bir alanımız:) yıldızların altında uzanacağımız bir terasımız, fokurdayan bir demlik çayımız olduğu sürece mutluyuz. Daha fazlasına ihtiyacımız yok. Tek ihtiyacımız olan, bir öncekinden daha güzel manzara” sözleri ile çok güzel özetliyorlar karavandaki yaşantılarını ve onlara yaşattığı mutluluğu…

KARAVANCILIĞIN DEĞİL DE MİNİMALLİĞİN PEŞİNE DÜŞTÜK

ZEYNEP-ÖZGÜR KARAMAN/BİLGİSAYAR MÜHENDİSİ 

19 senedir yazılım sektöründe çalışan iki bilgisayar mühendisi onlar. Kendi yapımı karavanlarında, 3 kişilik tam zamanlı bir yaşam hikayesi yazıyorlar. Yola koyulduklarında odak noktaları özellikle karavan değil, özgür, bağımlılıklarını minimuma indirgeyebilecekleri bir hayat hayaliydi. Hayallerinde yaşattıkları hayata geçebilmek için en hızlı, pratik ve kendi yapabilecekleri uygun araç olarak karavandı.

“Özgürlük aşkı bizde hep vardı, bunu nasıl yapacağımız konusunda sürekli bir araştırma içerisindeydik, önce yelkenlide yaşayabilir miyiz sorusuyla başladık, fikir olgunlaştıkça en önce ve en hızlı nasıl özgürleşebiliriz’i düşündük, sonunda karavana yöneldik hızlıca da hayata geçirdik.” diyor Karaman çifti. Aslında karavancılığın değil de minimalliğin peşine düşüp geri kalan yaşantılarında en sade, en huzurlu, en sakin ve en çok onların olan bir hayatları olsun istemişler.

Yeni evlerini inşa ederlerken çok fazla araştırma yapıyorlar. Sağlık ve güvenlik ilk öncelikleri olduğu için karavan üreticilerin yaptıklarına güvenmiyorlar. İstedikleri tarzda karavan yapacak birilerini bulamadıkları için karavanlarını kendileri dönüştürüyorlar. Önce nasıl bir karavan yapmak istediklerine karar veriyorlar, yüzlerce kez tasarlayıp, çizip, değiştiriyorlar. Sonraki adımları ise çizdikleri planı uygulayabilecekleri aracı seçip adım adım dönüştürmeye başladık oluyor. Elektrik sisteminden, su sistemine, içerisinde kullanılan ahşap malzemeden yalıtımına kadar her adımı özel, her adımı derin araştırmalar sonucunda işlerine geldiği şekilde değil, olması gerektiği gibi yapıyorlar.

“Biz karavanımızı yapan üreticiler, araç yalıtımında inşaatlarda kullanılan köpük, cam yünü, taş yünü gibi malzemeleri kullanıyorlardı. Ancak bu malzemeler sabit sistemler için üretilen malzemeler, araç hareket halinde olduğu için bu tarz malzemeler titreşimden dolayı tozarak yaşam alanınıza ulaşıyor ve siz onları soluyorsunuz ama bu malzemeler kanserojen. Küçücük alanda sürekli kanserojen malzemeyi soluduğunuzu düşünün! Biz tozmayan ve içeriğinde kanserojen malzeme bulunmayan, ayrıca geri dönüştürülmüş materyallerden üretilenleri tercih ettik” sözleri ile yapım aşamasında ne kadar titiz çalıştıklarını anlatıyorlar.

Türkiye’de karavan içerisinde bu tuvaleti kullanan ilk karavancılardan olduklarını ve bu sistemin tanıtılmasında da büyük rollerinin olduğunu belirten çift, teknelerde kullanılan atık sistemlerini kullanarak çevreye atıklarını bırakan bir sürü bilinçli ya da bilinçsiz karavanın olduğunu, kendilerinin atık sistemlerini doğa dostu ve çevreye atık bırakmayacak şekilde yaptıklarını, kuru kompost tuvalet kullandıklarını özellikle belirtiyorlar.

“Türkiye’de kuru kompost tuvalet kullanan neredeyse hiç karavan yok, maalesef karavan tuvalet atıkları kontrolsüzce, bencilce, düşüncesizce doğaya bırakılıyor. Şimdi en azından bizden örnek alarak yapılan karavanlar kolaya kaçılmazsa, doğa dostu çevreye atık bırakmayan sistemlerle gönül rahatlığıyla gezebilirler.”

“Karavanda yaşıyorsanız bağımlılıklarınız azalır, kendinize ve ailenize çok daha fazla zaman ayırabilirsiniz, daha az su kullanmayı ve su tasarrufu yapmayı öğrenirsiniz, sıkıldığınızda mekan değiştirebilirsiniz, bir yere giderken valiz hazırlama zorunluluğunuz olmaz, yolculuk esnasında düzeninizi değiştirmeniz gerekmez, en önemlisi de evinizin manzarasını bazen deniz, bazen orman, bazen de şehir olarak istediğiniz zaman değiştirebilirsiniz.”

Tabii bu avantajlarının yanında dezavantajları da yok değil…

Banyonuz küçük olduğu için rahat banyo yapamazsınız, çamaşır yıkamak bazen sizi çileden çıkarabilir, mutfağınız küçük olduğu için kimseyi yemeğe davet edemeyebilirsiniz, suyunuz bitebilir, bazı şehirlerde otopark harici kalacak yer bulamayabilirsiniz, bekçiler-polisler gece siz uyurken camınıza hunharca vurup kimlik sorgulayabilir, yani başınıza her an her şey gelebilir. Özetle aslında daha az konfor, daha fazla yaşam.

BAKMADAN GEÇME!