Karadeniz'deki İsviçre

Güncelleme Tarihi:

Karadenizdeki İsviçre
Oluşturulma Tarihi: Temmuz 18, 1997 00:00

Haberin Devamı

Mesudiyeliler her yıl kurultay düzenleyerek yörelerine sahip çıkıyor

Mesudiyeliler, tam yedi yıldır bütün Türkiye'ye örnek olacak hayallerini gerçekleştirme çabasında. Kasabalarını yaşanılır kılmak, geliştirmek ve zenginleştirmek için uğraşıyorlar. Üstelik bunu da gayet örgütlü bir şekilde yapıyorlar; kurultay düzenliyorlar.

Her yıl kurultaya katılmak için onlarca kişi Ordu'nun Mesudiye ilçesine koşuyor. Onlarca tanımına tabii ki gülebilirsiniz, ama acele etmeyin. Çünkü bu onlarca kişi, aslında, 4-5 bin nüfuslu Mesudiye'nin dışında yaşayan Mesudiyeliler'in temsilcisi. Özellikle İstanbul, Ankara ve Ordu'daki Mesudiyeliler, derneklerinin önerilerini, fikirlerini toplayıp geliyorlar. Yani kurultaya kadar da boş durulmuyor, hazırlıklı geliniyor.

Peki bu iş nasıl başladı, yani taa yedi yıl önceki hazırlıkları kim yaptı ve bu ‘cüretkar' fikri bir kısım milletin kafasına kim, nasıl soktu? ‘‘Kendi evimizin önünü biz süpürelim’’ diye işe başlayanların başında gazetemiz yazarlarından Oktay Ekşi geliyor. Mesudiye'nin Aşağı Gökçe köyünden olan Ekşi, Mesudiye'yi İsviçre kantonlarının hayat düzeyine getirmeyi kafasına koymuş. Bölgenin zaten tabiat bakımından o hep imrenilerek sözü edilen İsviçre dağlarından aşağı kalır yanı yok. Ama hayat düzeyi geri. İnsanlar, Türkiye'nin öbür yerlerindekiler gibi devletten bekleyip durmuşlar bir şeyler yapmasını. Ama devlet Hızır değil ki hemen yetişsin; hatta hiç gelmemiş.

‘‘O zaman’’, demiş Oktay Ekşi, ‘‘biz bir şeyler yapacağız, devletten de hakkımızı alacağız.’’

Karadeniz'in yeşile boğulmuş yaylalarında herkese örnek olacak bu yoğun faaliyet önceleri sessiz sedasız başlamış. Sonra yavaş yavaş köylüsünden esnafına, okumuşundan dışarılara göçetmiş hemşehrilerine kadar herkes kafa kafaya verip örgütlenmiş.

KAHVEDE OTURMAKLA OLMAZ

4-5 Temmuz günleri yapılan kurultaya gidenlerle dolu minibüsteki hava bu kararlılığı yansıtıyor aslında. Ordu'dan hareket eden minübüs, sahili arkasına aldıktan sonra dağların tepelerine kadar kıvrılarak ilerliyor. Koltuklarında oturan yolcular ellerindeki kağıtları birbirlerine okuyorlar. Bu arada minübüs, yolda bekleyen diğer yolcuları da alıyor.

Merhabalaşıyorlar. Onların ellerinde de kağıtlar var. İçlerinden biri öfkeli: ‘‘Bu adamlar bizi oyalıyor. Yıllardır hiçbir şey hallettikleri yok.’’ Virajlı yollardan rahatsız olan yaşlı bir kadın, öfkeli adamın sesini bastırıyor: ‘‘Hepiniz yıllardır yalnızca bağırıp çağırıp, kahvelerde konuşup durdunuz. İlk defa adam yerine konduk. Adamlar dediklerimizi dinliyor. Onlar olmasaydı o zehir akıtan fabrika kapatılmazdı, Melet Irmağı'ndan şimdi zehir akıyor olurdu. Yıllardır sözü verilen baraj onların sayesinde gerçekleşiyor. Şimdi de yüksekokul açacaklar. Onlar olmasaydı bizim sesimizi kim duyuracaktı? Kahvede konuşarak siz neyi halletiniz?’’

Mesudiyeliler, Türkiye'de devrim sayılabilecek bir işe daha öncülük ediyor o yaşlı kadının dediği gibi: Kahvede memleket meselelerini çözmek, onu bunu yerin dibine batırmak, yapılan işleri karalamak, bu ciddi konuyu kahve muhabbetine sakız etmek ‘‘yasaklanmış’’. Bu demek değil ki hiçbir şey eleştirilmeyecek. Eleştirilecek, ama iki şartla: 1. Buyur gel, kurultay çalışmalarına katıl ve eleştir. 2. Yap da görelim; bir yandan da sen de bir el at şu işe ki biz de eleştirilerini dinleyelim.

Bir başka önemli nokta da şu: Mesudiyeliler görmüşler ki, bu ortak çaba ve baskı karşısında bürokratlar, ‘‘önemli adamlar’’, devlet erkanı taa Mesudiye'ye ayaklarına geliyor. Aslında burası gerçekten önemli; çünkü Türkiye'de 300 bin Mesudiyeli bulunduğunu gözönüne alan kurultaycılar, bu sayıyı bir politik baskı haline getirme niyetinde aynı zamanda. İlk akla gelen yol, dışarda yaşayan Mesudiyeliler'in de gelip Mesudiye'de oy kullanması. Böylece seçimlerde siyasi partiler üzerinde bir baskı ve denetim mekanizması oluşturmak.

DOĞRUDAN DEMOKRASİ

Neyse, biz yola dönelim. Konuşmalar tüm hararetiyle sürerken Mesudiye, yamacın altında beliriyor. İlçe girişindeki kalabalığın arasından duyulan davul zurna sesi herşeyi bastırıyor.

Minibüs kalabalığın yanına geldiğinde herkes arabadan inerek önünde büyük bir bez afişin olduğu salona giriyor. Halk iyiden iyiye olaya ısınmış. Hepsi hazırlıklı. Salondaki yerlerini alıyorlar. Önceleri ne olduğunu pek anlamamışlardı. Kurultay lafı onlara yabancı geliyordu. Ama ön sırada oturan biri vardı. Kendi içleriden çıkan biri: Oktay Ekşi. İşte, Oktay Ekşi yine yerini almış; Mesudiye için hazır ve nazır...

‘‘Doğrudan demokrasi ve katılımcı kalkınma arayışları’’ konulu panelde çözüm üretecek kişilerle halkı biraraya getiriyor. Ekşi bu konuda yalnız değil. Kurultayı hazırlayanlar arasında Mesudiye Belediye Başkanı Baki Yılmaz, Kaymakam Ali Köse, Yeşilce, Topçam ve Üçyol belediye başkanları, daha da önemlisi Mesudiye dışında yaşayan üçyüz bin kişiyi temsil eden Ankara, İstanbul ve Ordu'daki dernek başkanları var.

Genelde sıkıcı olan salon toplantılarına nazaran kurultayda sorunlar, ardarda sıralanırken herkes pür dikkat sırasını bekliyor. Çözüm önerilerine geliyor. Kendisini çoktan Mesudiye'ye adamış Ordu Valisi Mustafa Malay, sivil örgütlenmenin büyük bir sabırla örüldüğü ilçe için tüm teknik kadrolarını seferber etmiş. Halk da boş durmuyor tabii. Kendisine yardım eli uzatan Valiyi hemşehrisi yaparak ödüllendiriyor.

Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!