Ä°zlenimcilikten sembolizme Gauguin

Güncelleme Tarihi:

Ä°zlenimcilikten sembolizme Gauguin
OluÅŸturulma Tarihi: Eylül 23, 2005 00:00

Dünya resim tarihinin kilometre taÅŸlarından biri olan Paul Gauguin'in erken dönemini yansıtan yapıtları Danimarka'nın baÅŸkenti Kopenhag'daki Ordrupgaard Müzesi'nde sergileniyor. Gauguin'in, resimlerinin yanısıra heykel ve seramik çalışmalarının da yeraldığı serginin en önemli özelliÄŸi, sanatçı hakkında bugüne kadar açılan en kapsamlı sergi olması. Ressamın sergilenen 78 yapıtı onun izlenimcilikten sembolizme uzanan yolculuÄŸunu da gözler önüne seriyor. Sergi 20 Kasım'a kadar sürecek.   BÄ°R RESSAMIN PORTRESİ    Fransız ressam Paul Gauguin, kökenlerinde Ä°spanyol ve Peru kanı da bulunan bir ailenin oÄŸlu olarak, 7 Haziran 1848'de Paris'te doÄŸdu. Babası bir politika muhabiri, annesi de dönemin ünlü yazarlarından Flora Tristan'ın kızıydı. Flora'nın babası, bir Ä°spanyol soylusu, amcası da Peru Genel Valisi'ydi. 1851 yılında Lois Napoleon'un başını çektiÄŸi hükümet darbesi sonucunda ressamın babası ailesini de alarak Fransa'dan kaçmak zorunda kaldı. Ancak baba Clovis Gauguin yolda öldü. Karısı da iki çocuÄŸuyla birlikte Peru'nun baÅŸkenti Lima'ya sığındı. Gauguin, burada dört yıl geçirdi. MACERA VE ACILARLA ÖRÃœLÃœ BÄ°R YAÅžAMYedi yaşına gelince annesi ile birlikte Fransa'ya döndü. Orleans ÅŸehrinde okula baÅŸladı. Maceracı bir ruhu vardı Gauguin'in. Bunu ilk sinyalini de 16 yaşındayken verdi. Luzzitano adlı ÅŸilebe gizlice bindi ve uzak denizlerde tam 6 yıl geçirdi. 1871'de tekrar karaya ayak bastı. Bu arada annesi ölmüştü. Maceracı Gauguin bambaÅŸka bir iÅŸe girdi; bankacı oldu. Çok geçmeden Mette Gad adında Danimarkalı bir kızla evlendi. Gauguin'in Mette'den beÅŸ çocuÄŸu oldu. Paul Gauguin, bankacılığı artık benimsemiÅŸti. Ä°yi para kazanıyor, düzenli iÅŸ ve aile hayatı ona yeni bir macera aramak için zaman bırakmıyordu. Böylece uzun yıllar geçti. Resme ilgisi vardı ama yalnızca pazar günleri resim yapmak için vakit bulabiliyordu. Daha çok doÄŸa resimleri ya da çocuk portreleri çiziyordu. "Salon" da sergilenen bu resimlerden biri çok beÄŸenildi. Bu arada genç empresyonistlerle tanışarak onların sergisine de katıldı. Gauguin, 35 yaşında bankacılığı bırakarak kendini tamamen resme verdi. Çok geçmeden bütün paraları bitince, bohem hayata ayak uyduramayan karısı, Kopenhag'da yaÅŸayan annesinin evine döndü. Paul Gauguin'de peÅŸi sıra gitti ama, kayınpederinin yardımına muhtaç kalmak ona ağır geldi. Dört çocuÄŸunu karısına bırakarak, 9 yaşındaki oÄŸlu Clavis'le birlikte Paris'e döndü. Hayatı gün geçtikçe zorlaşıyordu Gauguin'in. OÄŸluna bakabilmek için çok az bir ücret karşılığı duvarlara ilan yapıştırmaya baÅŸladı. Ama açlık, soÄŸuk ve alışık olmadığı bu yıpratıcı iÅŸ onu kısa sürede yataÄŸa düşürdü. Karısı da bu arada gelip Clavis'i alınca acısı daha da arttı. Gauguin, saÄŸlığı biraz düzelince yaÅŸamın daha ucuz olduÄŸu Bretagne bölgesine gitti. Köylü portreleriyle yine köy havası taşıyan dini konularda resimler yapmaya baÅŸladı. 1887 yılında ani olarak çocukluÄŸunu geçirdiÄŸi ülkelere göç etmeye karar verdi. Panama'ya gitti. O sıralarda yeni açılmakta olan ünlü Panama Kanalı inÅŸaatında; yoluna devam edebilmek için gerekli parayı kazanabilmek umuduyla çalıştı. Kan- ter içinde kayaları kırdı, taÅŸ taşıdı. Martinique'e vardı, ama korkunç bir hummaya yakalandığı için çok geçmeden tekrar Fransa'ya dönmek zorunda kaldı. Paris'te birkaç ay evsiz, barksız, aç, sefil dolaÅŸtıktan sonra eski bir dostu sayesinde birkaç tablosunu satabildi. Bunun üzerine tekrar Bretagne'a, Port-Avent'e gitti. Artık baÅŸlı başına bir sanat görünüşüne sahip bulunuyordu. "Resim sulh ve sükun demektir. Hareket ifade eden her ÅŸeyi silkip atmalı, konuyu statik hale getirmeli" derdi. Bu sözler Paul Gauguin'in hem Mısır sanatına, hem de Baudelaire'e olan eÄŸilimini gösterir. Gerçekten de bu hisli ÅŸair, sanatın tümünü bozan her gereksiz hareketi adeta suç sayardı. Gauguin'in, Van Gogh'la Arles'da geçirdiÄŸi ve ünlü kulak kesme hikayesiyle sonuçlanan günler iÅŸte bu zamanlara rastlar. "Arles'da Roma Mezarlığı Sokağı" adlı eser, bu çağın eseridir.Paul Gauguin, ömrü boyunca tabiat karşısında sehpa kurmadı, bütün resimlerini hayal gücüyle yaptı. Ona göre bir sanatçı, ancak kendi kendine yeni bir dünya yaratabilen insandı. Böylece, Verlaine ve arkadaÅŸları gibi, sembolist görüşünü açıklamış oluyordu. Bu aada Gauguin, Bretagne'da yaptığı resimlerden birkaçını Paris'te sattı. Güzel Sanatlar Bakanlığından Tahiti'ye kadar bedava bir vapur bileti de alınca çoktandır özlemini çektiÄŸi yerlere gidebilecekti. 23 Mart 1891'de ünlü Cafe Voltaire'de aralarında Mallarme'nin de bulunduÄŸu bir sembolist ÅŸairler topluluÄŸu tarafından ÅŸerefine bir veda ziyafeti düzenlendikten sonra yola çıktı; 8 Temmuz'da Papeete'ye vardı. Ama bu ÅŸehri fazla medeni bulduÄŸu için, adanın iç bölgesindeki Mataeis köyüne çekilerek, orada on üç yaşında bir yerli kızı ile basit bir kulübede yaÅŸamaya baÅŸladı. Artık aradığını bulmuÅŸtu. Ä°nsanüstü bir güçle çalışıyordu. "Ia Orana Maria" ile "Arearea" bu devrin eserleridir. Ä°lk resim hristiyan yerlilerin din inancını sembolize eden bir konudur. Gauguin, bu medeniyetten uzak bölgede çok mutluydu. Ama güzel günleri uzun sürmedi. Parası bitti, üstelik hastalandı. Böylece 1893 yılında ister istemez tekrar Paris'e dönmek zorunda kaldı. Bu defa iÅŸler umduÄŸu gibi çıkmadı. Kendisine karşı anlayış gösteren Güzel Sanatlar Bakanı deÄŸiÅŸmiÅŸ, halefi ise resimlere bakmak ihtiyacını bile duymamıştı. Tahiti'de büyük bir aÅŸkla yaptığı resimleri hiç fiyatına sattı. Bu arada iyi bir ÅŸey oldu ve amcasından kalan küçük bir miras hızır gibi imdadına yetiÅŸti. Bu parayla kendine güzel bir atölye kiraladı. Gauguin bu sırada Paris'te Annah adında Javalı bir kızla tanıştı. Bir süre beraber yaÅŸadılar. "Cavalı Annah" iÅŸte bu çağın eseridir. "ARSENÄ°K İÇTÄ°M ÖLMEDÄ°M, SADECE ACIM ARTTI"Ama Anna da onu mutluluk getirmedi. Bir gün Annah ile Bretagne'a gittiler. Pont-Aven'deki bir meyhanede kıza sataÅŸan sarhoÅŸ gemicilerle kavga eden Gauguin'in ayak bileÄŸi kırıldı. Hastaneye kaldırıldı, bunu fırsat bilen Cavalı Annah da evinden yükte hafif, pahada ağır ne varsa çalarak, gözden kaybolmuÅŸtu. Ä°ÅŸte bu olay Paul Gauguin'i öylesine sarstı ki, Avrupa'yı bir daha dönmemek üzere terketmeye karar verdi. Tekrar Tahiti'ye vardığı zaman kendisine ulaÅŸan ilk haber, kızı Aline'in ölümü oldu. Sakatlanmış olan ayağı gün geçtikçe daha berbat bir hal alıyor, Paris'te bıraktığı resimler de hiç alıcı bulamıyordu. Bu hayal kırıklığı içinde arsenik içerek intihara teÅŸebbüs etti; ama baÅŸaramadı. Bu manevi iÅŸkence yıllarının en büyük sembolü "Nerden Geldik, Neyiz, Nereye Gidiyoruz" adındaki dev kompozisyondur.Sanatçının 1901 yılında dostu Charles Morice'e yazdığı mektup bu kompozisyonun taşıdığı ruh hakkında yeteri kadar fikir verebilir: "Ölmek istiyordum. Bu umutsuzluk içinde elime geçen bir çuval parçasına bu konuyu bir çırpıda aktarıverdim. Resmi imzalamaya elim varmadı. Arsenik içtim ama yine de ölmedim. Sadece ıstırabım arttı..." Bu sırada "Le Sourire" adındaki dergide yayınlanan bir yazı nedeniyle Tahiti'de de düşmanlar edindi. Tahiti valisi derhal adayı terketmesini istedi. Sanatçı böylece, Marquess takımadalarına baÄŸlı Hiva Oa adasına giderek Atuana'da yerleÅŸti. Burada yeni bir hızla çalışmaya baÅŸladı. Ama hastalık peÅŸini bırakmıyordu. Kalbi rahatsızdı, ayakları egzama içindeydi ve bütün vücudu kırılıyordu. Bu durum sinirlerini de bozduÄŸu için çok geçmeden misyoner rahiplerle ve köy jandarmalarıyla yerlilerin hakkını savunmak bahanesiyle kavga etmeye baÅŸladı. Bunun üzerine halkı isyana teÅŸvik etmek suçuyla tevkif edilerek üç ay hapis ve bin frank para cezasına çarptırıldı. Tekrar kulübesine döndüğü zaman ruhen ve bedenen periÅŸan bir insandı. 1903 yılının 8 Mayıs günü de onu ziyarete giden yerli dostu Tioka onun cansız bedeniyle karşılaÅŸtı. Â
Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!