İşte iki mektupta yaşadığımız şehir

Güncelleme Tarihi:

İşte iki mektupta yaşadığımız şehir
Oluşturulma Tarihi: Mayıs 29, 2000 00:00

Haberin Devamı

ugün iki mektup yayımlıyoruz. Biri Bahçelievler'de yaşayan liseli gencin şehrin geleceğine olan inancını anlatıyor. Diğeri, Cennet Mahallesi'nde yaşadığı kapkaç terörü yüzünden silah almayı bile düşünen kadının çaresiz öfkesi. Yaşadığımız şehrin karanlık yüzünü, daha iyi hiçbir şey ifade edemezdi.

Özge'nin umutlu satırları

Bahçelievler Belediyesi'nin liseliler arasında düzenlediği ‘‘Özlediğim Belediye İçin Başkanıma Mektuplar’’ yarışmasında birinciliği Aydın Doğan Anadolu İletişim Meslek Lisesi'nden Güneş Özge Sütçüoğlu kazandı. Sütçüoğlu yaşadığı ve özlediği Bahçelievler'i bakın nasıl anlattı:

l KUŞLAR BİLE UÇAMIYOR

Gözüme takılan gri, küçük serçe binaların arasından kendine yol bulmak için bütün manevra kabiliyetini kullanıyordu. Yemyeşil bir ağacın dallarının arasında daldı. Kanatlarının üzerine şimdilerde her yanımızı saran beyaz pamukçuklardan biri takıldı. Sıkıldığına yorduğum, gayet yavaş bir hareketle gökyüzüne doğru uçmaya başladı. Ağacın yanında inanılması güç beyazlıkta yedi katlı, çatısı olmayan bir bina vardı. Küçük serçe, binanın en üst kademesinde asılı kaldı.

l SUÇLU OLAN BİZDİK

Sanki beyazı delip geçmeye çalışıyordu. Hızını alamayarak büyük bir şevkle beyaza doğru uçtu. Ve nasıl olduğunu anlayamadığı bir şekilde yere düştü. Yüksek beyaz binayı, aynı renkte başka bir varlığa benzetmişti; bir buluta. Soyadınız gibi binalar öyle yükseldi ki, gökyüzüne ulaşmak için kuş uçuşu az bir mesafe kaldı. Yedinci kata çıkıp baktım. Başım dönmesine rağmen suçlu olan kuş değil, bizdik. Uçaklar kuşlara özenilerek yapıldı. Şimdiyse kuşlar uçaklara özeniyor. Özgürlüğün simgesi olan kuşun, bir uçak kadar bile uçma alanı yok.

l DOĞRU ADIMDA YANINIZDAYIM

Yaşamayı, yaşlanmayı umduğum Bahçelievler, canımın emniyette olduğuna inandığım yer olmalıdır. Saffet Bulut Bey, kuşların, yaşama alanının, insanların yaşama şansının azalmasına izin vermeyin... Sayın Saffet Bulut, bir düğümü çözmek için tırnaklarınızı kullanırsınız. Bahçelievler'in sorunlarını çözmek için aklınıza ve ekibinize güveniyorum. Bir genç olarak attığınız her doğru adımda yanınızdayım. l Haberi sayfa 11'de.

Serap Hanım’ın öfkesi

Serap Duygulu eşi ve çocuğunun yanında saldırıya uğradı. Başı yere defalarca çarpa çarpa sürüklendi. Neyse ki şanslıydı! Araç son sürat viraja girince bayıldı, kolu gevşedi ve caniler çantasını çekip aldı. Kanlar içinde kaldırıldığı hastanede kafasına 24 dikiş atıldı. Kapkaççı Terörüne Son diyen haberlerimizi okuyunca Ayşen Gür'e yaşadıklarını yazdı.

l 18 YAŞINDAN KÜÇÜKLERDİ

Ölebilirdim, sakat kalabilirdim. O gece her iki hastanede ve daha sonraki tedavilerde masrafım 500 milyon lirayı geçti. Çantamda kimliklerim, ehliyetim, tapu, pasaport, işyerime ait şahıs ve firma çeklerim dahil herşey gitti. Doğan Hastanesi'ne kaldırıldığımda polisler yanıbaşımdaydı. İstenseydi bir anonsla, civardaki yollar tutulur ve beyaz Şahin bulunurdu. İki ay kadar sonra mahkemeden bir kağıt geldi. Üç kişi yakalanmış ama ben görmediğim için ‘‘Evet bunlardı’’ diyemedim. Üçü de 18 yaşın altında ve hiçbir caydırıcı ceza yok.

l ÇEKLERİMLE KURBANLIK ALMIŞLAR

Daha sonra çeklerimden biriyle bir araba alındığını, bir başka çekimle kurbanlık koyun alındığını öğrendim ama asıl şahıslara ulaşamadım. Çeklerimin kimin tarafından piyasaya sürüldüğünü enteresan bir şekilde öğrendiğim halde, bunu dile getiremedim. Ardından pis kokular geliyordu. Şimdi kaldırımlarda, duvarlara yapışa yapışa yürüyorum. Asla araba kullanamıyorum. En küçük sesten ürküyorum. Ölüm korkusunu üzerimden atamadım. Hálá bu olaylar Cennet Mahallesi'nde son hızla devam ediyor.

l SİLAHLI GEZECEĞİM

Söyleyin, ne yapabiliriz? Silah alıp, belimde taşımayı ve böyle bir olayla karşılaştığımda adamı alnının ortasından ve öldürmek amacıyla vurmayı düşünüyorum. Böyle bir pisliği temizlediğim için yargılanır mıyım? Düşünsenize adamlar çantamı almış arabayla kaçarken arkadan ateş ediyorum ve birinin beynini dağıtıyorum. Arabada çantam çıkıyor. Silahımla yüce adalete teslim oluyorum. Canını ve malını kurtarmak için meşru müdafaa yaptığımdan dolayı masumken, adalet önünde suçlu mu olurum? Ne yapalım Ayşen Hanım, dernek mi kuralım? Saldırıya uğramış kadınlar derneği gibi birşey.

Başımın yere defalarca çarptığını hatırlıyorum

KAPKAÇ TERÖRÜ KURBANLARI

Başınıza gelenleri bize yazın.

HÜRRİYET İSTANBUL

l FAKS: 0212-677 04 21

l E-MAIL: agur@hurriyet.com.tr

Kapkaç terörü mağdurları Hürriyet İstanbul'a başlarına gelenleri anlatan mektuplar yolluyor. Cennet Mahallesi'nde eşi ve çocuğunun yanında otomobilli eşkıyaların saldırısına uğrayan Serap Duygulu'nun mektubu, tüyler ürpertici. Bu mektup, otomobilli kapkaçın ne kadar ciddi bir suç olduğunu ortaya koyuyor.

Gazetede manşetten verdiğiniz haberi okuyunca sinirlerim yine bozuldu. Yine diye yazmamın sebebi, ben de bir kapkaççı mağduruyum. Ölümden, eşimin yanımda olması nedeniyle kılpayı kurtuldum.

26 Mart 1998'de saat 22.30'da Cennet Mahallesi Hürriyet Caddesi'den evime giden ara sokağa girdiğim sırada (eşim ve o zaman yedi yaşında olan oğlumla) bir arabanın geldiğini farkedip oğlumu yolu açmak için sağ tarafıma aldım. Arka taraftan saldırdıkları için hiçbir şey anlamadım. Mantomun arabanın aynasına takıldığını düşündüm. Trafik kazası geçiriyorum derken yere düştüm. Başımın yere defalarca çarpa çarpa süründüğümü, eşime ‘‘Bana yardım et’’ diye bağırdığımı, sol kulağımın dibinde tekerlekleri görüp, ‘‘Elim kolum tekerin altına girebilir ama kafamı korumalıyım’’ diye düşündüğümü, o saniyelerin içinde ölüyor olduğumu hissettiğimi hala hatırlıyorum.

Araç bu sırada iyice hızlanmış, viraja giriyordu. Ben de yerde sürükleniyordum. Tam o sırada şanslıydım herhalde ki, kendimi kaybetmişim. Ben bayılınca kolum gevşemiş ve çantam gitmiş. Yolun tam ortasında bir kan göletinin ortasında yatan karısı ve yedi yaşındaki oğluyla gecenin bir vakti adam ne yapar? Çıldırır tabii. Yardıma gelen insanlar, yolu her iki yandan arabalarıyla kapatıp araçların beni ezmesini engelliyor. Bu sayede eşim de beni arabaya atıp evime 50 metre mesafedeki Doğan Hastanesi'ne kaldırıyor.

Ben hastanenin kapısında sedyede kendime geldim. Ama bilincim gidip geliyordu. İlk şoku orada yaşadım. Eşim yüzü gözü kan içinde bana bakıyordu. H*al*a bir trafik kazası geçirdiğimi düşündüğümden aklıma oğlum geldi. Onu sordum. Gördüm ki o sağlam, o zaman sedyedeki kanları farkettim. Ben yaralıydım. Korkunç üşüyordum. Titriyordum ve çok korkuyordum. Ölmekten ya da felç olmaktan.

Bağıra bağıra ağladım

Kafamda beş ayrı yere 24 dikiş atıldı. Boynumda zedelenme oluştu. Belimde kayma var. Ayrıca Doğan Hastanesi'nden International Hospital'a kaldırıldım. Sabaha kadar acil serviste yarı ayık yarı baygın, bağıra bağıra ağladım. Israrla sigara ve kahve istedim. Evime gitmek için ter ter tepindim. Üzerimde battaniyelerle titremekten perişan oldum. Doktorlar daha sonra bunun şok geçirmek olduğunu, beynin bir yere takılıp kaldığını söyledi.

Ayşen Hanım, ölebilirdim, sakat kalabilirdim, o gece her iki hastanede ve daha sonraki tedavilerde masrafım 500 milyon lirayı geçti. Çantamda kimliklerim, ehliyetim, tapu, pasaport, işyerime ait şahıs ve firma çeklerim dahil herşey gitti.

İşin ilginç yanlarına gelelim. Doğan Hastanesi'ne kaldırıldığımda polisler yanıbaşımdaydı. İstenseydi bir anonsla, civardaki yollar tutulur ve beyaz Şahin bulunurdu. Yaklaşık iki ay kadar sonra mahkemeden bir kağıt geldi. Üç kişi yakalanmış ama ben görmediğim için ‘‘Evet bunlardı’’ diyemedim. Üçü de 18 yaşın altında ve hiçbir caydırıcı ceza yok. Ama şunun altını ısrarla çizmeliyim ki, olay sonrası Küçükçekmece Karakolu polislerinden çok ilgi gördüm. Evime kadar geldiler. Konuyla yakından ilgilendiler. Yaralandığım için davanın basit bir kapkaç olamayacağını, cana kast suçu oluşturduğunu, dolayısıyla tanıklığımın çok önemli olduğunu o polislerden öğrendim. Ve ‘‘Biz yakalıyoruz, iki gün sonra serbest kalıyorlar. Biz mahkeme değiliz ki onları sürekli içerde tutalım veya ceza verelim’’ diye şikayet ettiklerini bizzat duydum.

Daha sonra çeklerimden biriyle bir araba alındığını, bir başka çekimle kurbanlık koyun alındığını öğrendim ama asıl şahıslara ulaşamadım. Çeklerimin kimin tarafından piyasaya sürüldüğünü enteresan bir şekilde öğrendiğim halde, bunu dile getiremedim. Ardından pis kokular geliyordu. Olay bu şekilde Ayşen Hanım. Şimdi kaldırımlarda, duvarlara yapışa yapışa yürüyorum. Asla araba kullanamıyorum. Ehliyetimi henüz çıkarttım. En küçük sesten ürküyorum. Ölüm korkusunu üzerimden atamadım. Hala bu olaylar Cennet Mahallesi'nde son hızla devam ediyor.

Silah almayı düşünüyorum

Söyleyin, ne yapabilirim? Biz ne yapabiliriz? Silah alıp, belimde taşımayı ve böyle bir olayla karşılaştığımda adamı alnının ortasından ve öldürmek amacıyla vurmayı düşünüyorum. Böyle bir pisliği temizlediğim için yargılanır mıyım? Yani düşünsenize adamlar çantamı almış arabayla kaçarken arkadan ateş ediyorum ve birinin beynini dağıtıyorum. Arabada çantam çıkıyor. Olayı anlatıyorum ve silahımla yüce adalete teslim oluyorum. Canını ve malını kurtarmak için meşru müdafaa yaptığımdan dolayı masumken, adalet önünde suçlu mu olurum? Hakikaten iki yıldır bunu düşünüyorum. Sizin de fikrinizi öğrenmek isterim? Ne yapalım Ayşen Hanım, dernek mi kuralım? Saldırıya uğramış kadınlar derneği gibi birşey. Saygılarımla.

Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!