İsmi olmayanın hukuku olmaz

Güncelleme Tarihi:

İsmi olmayanın hukuku olmaz
Oluşturulma Tarihi: Ekim 08, 1998 00:00

Haberin Devamı

Anayasa Mahkemesi, 1998/59 numaralı karar sayısıyla Oya Ataman'ın kızlık soyadı olan Ersoy'u alma talebine ilişkin şu karar tutanağını düzenledi: ‘‘(...) kadın, evlenmekle kocasının soyadını alır kuralının Anayasa'ya aykırı olmadığına ve itirazın reddine, Yalçın Acargün, Mustafa Bumin ile Fulya Kantarcıoğlu'nun karşıoyları ve oyçokluğuyla 29.9.1998 gününde karar verildi.’’ Böylece kadının kendi soyadını seçme özgürlüğü şimdilik başka duruşmalara kaldı.

İstanbul Üniversitesi Kadın Sorunları Araştırma ve Uygulama Merkezi Öğretim Görevlisi Av. Nazan Moroğlu, kadının soyadı sorununu tez konusu yapan bir akademisyen. Anayasa Mahkemesi'nin bu kararıyla Anayasa'nın ‘‘Kanun önünde eşitlik’’ başlığını taşıyan 10. maddesi hükmüyle Türkiye'nin onayladığı İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi'nin 6. maddesindeki tüm insanların kanun önünde eşit olduğu hükmü ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ve Kadınlara Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Kaldırılması Sözleşmesi'nin ilgili hükümlerinin gözardı edildiğini söylüyor. ‘‘Ayrıca Soyadı (aile adı) konusunda çağdaş hukuk sistemlerinde yapılmış olan değişiklikler de dikkate alınmamıştır’’ diyor.

Bizde de değişmeli

Av. Moroğlu, İsviçre Medeni Kanunu'ndan aldığımız 4 Ekim 1926'da yürürlüğe giren Medeni Kanun'un Aile Hukuku'nu eleştiriyor. O zaman dilimi içinde yasanın egemen olan anlayışa uygun olduğunu anlatıyor. ‘‘Ancak zaman içinde yaşamın değişen koşulları karşısında kadının giderek yoğun bir şekilde kamusal alanda yer almaya başlamasıyla, çağdaş hukuk sistemlerinde eşlerin eşit haklara sahip olmaları ilkesi benimsenmiştir. Bu ilke çerçevesinde Alman, İsviçre ve diğer Batı hukuklarında, soyadı ile ilgili kurallar da dahil olmak üzere, kadın erkek eşitliğine aykırı bütün hükümler değiştirilerek yeniden düzenlenmiştir.’’ Av. Moroğlu, Anayasa Mahkemesi'nin Oya Ataman'la ilgili kararıyla hem Batı hukukundaki gelişmeleri hem de Anayasa'nın 10. maddesini, hem de uluslararası sözleşmelerden doğan yükümlülüklerimizi gözardı ettiğini söylüyor.

FEODAL VE ATAERKİL

Oya Ataman'ın kızlık soyadı talebini Anayasa Mahkemesi'ne taşıyan avukatlardan Esin Özbey, Anayasa Mahkemesi kararının Türkiye'deki hukuk sisteminin toplumsal dinamikten etkilenmediğini, hukukun çoğu zaman olduğu gibi bu davada da toplum dinamiğinin dışında kaldığını belirtiyor. ‘‘Medeni Kanun'un 153/1. hükmünün iptal isteminin reddi, feodal toplum düzenine ait kuralları pekiştirmiş, feodal ve ataerkil düzenin kalıntıları olan gelenek, görenek, örf ve adetleri hukuk kuralları ile yeniden tescil etmiştir. Tescil etmekle de kalmamış, bu feodal değer yargılarının yeniden üremesine aracı olmuştur.’’

Av. Esin Özbey ve 14 kadın avukat, hükmün Anayasa'nın 10, 12 ve 17. maddelerine aykırı olduğunu ileri sürdüklerinde, 1926 tarihli Medeni Kanun'un Genel Gerekçesi'ni dayanak almışlardı. O dönemin Adalet Bakanı Mahmut Esat Bozkurt'un okuduğu Genel Gerekçe'de şunlar yer alıyordu. ‘‘Gelenek ve göreneklere sıkı sıkıya bağlı kalmak savının insanlığı en ilkel durumdan bir adım ileriye götüremeyecek kadar tehlikeli bir kuram olduğu, hiçbir uygar ulusun böyle bir inanış yöresinde kalmadığı ve yaşamın gereklerine ayak uydurarak zaman zaman kendini bağlayan gelenekleri yıkmakta duraksamadığı...’’

Anayasa Mahkemesi'nin hükmü, aslında Medeni Kanun'un emredici hükmü. Yani devlet, ‘‘Özel alan’’ olan evlilik kurumunda kimin hangi soyadını aile soyadı olarak taşıyacağından kimin ailenin reisi olacağına, kadının ancak ev işlerini ve çocuk bakımını yapmakla görevli olduğundan ikametgahına kadar birçok konuda emretmekte. Av. Özbey, ‘‘Bu hükümlerle daha evliliğin başında aile içi demokrasiyi ve dayanışmayı, işbirliğini ortadan kaldırmıştır. Daha sonra da bu şekilde zayıflatılan dayanışma ve birlikte karar verme sürece daha sonra oluşturulmaya çalışılmakta ya da bu durumdan yakınılmaktadır.’’ Davacı Av. Oya Ataman, karara karşılık Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'ne gitmesinin sözkonusu olabileceğini söylüyor.

Ne söylediler?

Sibel Erarslan: Kadına önem verilmiyor

Kadınların kendi soyadlarını kullanmalarını savunuyorum. Kadınların bireysel varlıklarıyla ilgili hakları olduğuna inanıyorum. Evlendikten sonra uzun süre kullandım. Fakat daha sonra pasaporta çok zorluk çıktı. Kendi kimliğimi ispatlama zorunda kalmaktan usandığım için birkaç kimlikli yaşamama son verdik. Asıl soy anneden gelir. Kız, babasının soyadını taşıyor. Çocuğun annesini ispat yükümlülüğü yoktur. Doğumhanelerde annesinin adıyla adlandırılır. Ölürken de dini itikatlerimizde anne ismiyle sesleniliyor. Doğal hukuk ve dinde soy anneyle devam eder. Sadece bu feminizmin bir istemi değil. Yasal ve fiili edilgenliğe itilmiş kadının mücadele etmesi gerekiyor. İsmi olmayanın hukuku da olmuyor. İsim çok önemli bir hukuk bahsi, kendini ifade şartı. Ama bu kararla kadına önem verilmediği, dikkate değer bir varlık olmadığı da ortaya çıkıyor.

Av. Kezban Hatemi: Eşitliğe aykırı değil

Soyadı kamu düzeniyle ilgilidir. Aynı zamanda kişilik hakkının koruma alanına girer. Soyadı, ticari bir meta olmayıp ticari bir ünvan gibi görülemez. Kişilik hakkını ilgilendirir. Patent hakkı değildir. Ayrıca bir firma adı gibi ekonomik gaye güdülmemelidir. Medeni Kanun'da yeni düzenlemeyle kadının önceki (Kızlık) soyadını kocasının soyadına ekleme hakkı tanındığına göre bu konuda eşitliğin bozulduğu ya da uluslararası normlara aykırılık ileri sürülemez. Unutulmamalıdır ki kadının kızlık soyadı da babasının soyundan gelmektedir. Kısaca kimlik, kamu düzenine ait bir alandır.

Filiz Koçali: Bütün suç reislikte

Medeni Kanun, ‘‘Ailenin reisi erkektir’’ maddesi temelinde kurgulandığı için kadınların soyadıyla ilgili yaşadıkları problem, bu reislik meselesine dayanıyor. Anayasa'nın eşitlik ilkesine ve Türkiye'nin imzaladığı uluslarası bir sözleşme olan kadınlara karşı her türlü ayırımcılığın önlenmesi sözleşmesine aykırı olan, erkeğin reisliği kalkmadan soyadı problemi de bitmez. Kadınların mücadelesi ve soyadı meselesinin sıkça dile getirilmesi sonucu, Medeni Kanun'un 153. maddesinde, Mayıs 1997'de bir değişiklik yapılarak kadınların evlilik öncesi taşıdıkları soyadının evlilikte aldıkları soyadının önünde kullanmaları sağlandı. Ancak bu yetmez. Kadınların soyadı sorununu temelden çözmez. Çünkü yine medeni kanun, kadınların esas olarak bir kere evlenmeleri üzerine kurgulanmış. Örneğin iki defa evlenip boşanan bir kadının soyadı beş kez değişiyor. Önce baba, evlenince koca, boşandıktan sonra yine baba, yeniden evlenince yeni koca, ikinci eşten boşanınca yine baba soyadını almak durumunda kalıyor. Bu kadar da değil, nüfus kaydı da beş kez yer değiştiriyor. Dolayısıyla Medeni Kanun eşitlik ilkesine göre ve kadınların birkaç kez evlenip boşanabilecekleri dikkate alınarak yeniden düzenlenmeli.

İnsan hakları, kadın hakları

3-14 Ekim 1985 gün ve 18898 sayılı Resmi Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe giren ‘‘Kadınlara Karşı Her Türlu Ayrımcılığın Önlenmesi Sözleşmesi’’nin 1. Maddesi, kadın erkek eşitliğine dayalı olan medeni hakların ve diğer alanlardaki insan hakları ve özgürlüklerinin tanınmasını, kullanılmasını ve bunlardan yararlanılmasını engelleyen ve cinsiyete bağlı olarak yapılan herhangi bir ayrımı, yoksunluk ya da kısıtlama sayıyor.

2. Madde, kadınlara karşı her türlü ayrımı kınayarak taraf devletlerin kadın ile erkek eşitliği ilkesini kendi ulusal anayasalarına ve diğer ilgili yasalara, henüz girmemişse almayı ve yasalarla ve diğer uygun yollarla bu ilkenin uygulanmasını ve kadın haklarının erkeklerle eşit olarak yasal korunmasını sağlamayı, kadınlara karşı ayrımcılık oluşturan yasa, yönetmelik, adet ve uygulamaları değiştirmek ya da kaldırmak için yasal düzenlemeler de dahil, gerekli bütün önlemleri almayı taahhüt ediyor. Sözleşmenin 16. Maddesi'nin 1/g fıkrası, Aile adı, meslek ve iş seçimi dahil karı koca için eşit haklar sağlanacağını açıklıyor.

Avrupa Konseyi, ‘‘Medeni Hukukta Eşlerin Eşitliği Konusundaki 37 Sayılı İlke Kararı'nın 11/6 bendinde, soyadı konusunda bir eşin diğerinin soyadını kullanmaya zorlanamayacağına değiniyor.

Türkiye'nin de 189 ülke gibi imzaladığı 1995 Pekin Deklerasyonu'nda şu madde de yer alıyor: ‘‘Toplumsal cinsiyet kadına ve erkeğe toplumda sosyal açıdan atfedilen ve onlardan beklenen roller ve aynı zamanda bu sosyal rollerden kaynaklanan, kadının ve erkeğin sorumlulukları ve onlara sunulan fırsatlar olarak tanımlanmaktadır.’’



Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!