İran'ın Irak üzerinde nüfuz kazanmasına hazır mıyız?

Güncelleme Tarihi:

İranın Irak üzerinde nüfuz kazanmasına hazır mıyız
Oluşturulma Tarihi: Ocak 12, 2003 00:00

GEÇEN ayın ortalarında ABD yönetiminin ısrarlı çabaları sonucu Londra'da toplanan ‘‘Irak Muhalefeti Konferansı', Saddam Hüseyin sonrasında Irak'ta oluşturulacak yönetime ilişkin bir ‘‘Geçiş Dönemi Projesi’’ni kabul etti.Projenin ‘‘Geçiş Yönetimi’’nin esas alacağı genel ilkeleri tanımlayan ikinci maddesinin 4. fıkrasında şöyle deniyor:‘‘İslam, Irak'ın devlet dinidir ve hukukun temel kaynaklarından biri olacaktır.’’ Aynı konferansta kabul edilen siyaset bildirgesinde, İslam ile geçiş dönemi hukuku arasındaki ilişki şöyle tanımlanıyor:‘‘İslam inancı, Irak devletinin temel karakteristiklerinden biridir. Şeriat hükümleri, hukukun ana kaynaklarından biri olacaktır. Konferans, İslam'ın yüce değerlerinin yol göstericiliğine, getirdiği hoşgörü örneğine, hayırseverlik ilkelerine, kültür, medya ve eğitim programlarına dönük öğretilerine olan ihtiyacı ve diğer dinlere ve inançlara olan saygısını teyit eder.’’LAİK TÜRKİYE AÇISINDAN SORU İŞARETLERİAslında Arap ülkelerinin çoğunun anayasalarında benzer hükümlere rastlamak mümkün. Dolayısıyla, Saddam Hüseyin sonrası dönemde anayasaya bu yönde hükümlerin konmasında yadırganacak bir durum olmadığı bir sav olarak öne sürülebilir. Ancak, böyle de olsa, yeni Irak'ın anayasasında bu hükümlerin yer alacağının belli olması, kuvvetli bir laik doğrultusu olan kuzey komşusu Türkiye tarafından en azından not edilmesi gereken bir olgudur.BU KEZ IRAK İSLAM DEVRİMİ YÜKSEK KONSEYİLondra konferansının Ankara'da rahatsızlık yaratan bir başka yönü, özellikle radikal Şii grupların Kürt partileri ile birlikte bu toplantıda nazım bir rol oynamış olmalarında karşımıza çıkıyor.Toplantıya damgasını vuran örgütlerden biri, Tahran'da üslenmiş olan Irak İslam Devrimi Yüksek Konseyi.Lideri Muhammed Bekr El Hakim, uzun yıllardır İran'da yaşıyor. Konseyi, İran'daki rejimin himayesinde faaliyet gösteren köktendinci bir örgüt olarak nitelendirebiliriz. Bu örgütün Irak'ta nüfusun çoğunluğunu oluşturan Şiiler arasında büyük bir etkisi var.TÜRKMENLER, DİĞER MİLLİYETLER ARASINDALondra Konferansı'nın Ankara'da yol açtığı rahatsızlığın bir diğer nedeni, Türkmenlerin konumunun gölgelenmiş olması.Türkmenlerin de konferansta temsil edilmiş olmaları ve kendilerine uygulama komitesinde kontenjan (65'te 4) tanınmış olması, ortaya çıkan kompozisyondaki Kürt-Şii ağırlığını ortadan kaldırmıyor.Yayınlanan bildirinin genel ilkeler bölümündeki (g) bendinde yer alan şu ifadeler, konferansa hákim olan bakışı yeterince yansıtıyor:‘‘Irak, Araplar ve Kürtler olmak üzere başlıca iki ana milliyetten ve aralarında Türkmen, Süryani, Keldani ve diğerlerinin de bulunduğu diğer milliyetlerden oluşur.’’Burada ağırlığın ana kurucu unsurlar olarak Arap ve Kürtlere verilmesi, Türkmenlerin ‘‘diğerleri’’ faslında görülmesi, federasyon olarak tanımlanan yeni Irak'a hákim olacak demokratik ve çoğulcu yapı hakkında fikir veriyor.YA IRAK, İRAN'IN NÜFUZU ALTINA GİRERSELondra Konferasnı'nın bu haliyle sonuçlanmış olması, Saddam Hüseyin sonrası dönemdeki Irak'ın Türkiye açısından yaratabileceği muhtemel olumsuzluklara, serpintilere şimdiden ışık tutuyor.Bunların başında, radikal Şiiliğin bütün Irak'a yayılması olasılığı geliyor. Bu, Irak'ın tümüyle İran'ın nüfuzuna açık hale gelmesiyle sonuçlanabilir. Bu durumda Türkiye'nin güney sınırlarının önemli bir bölümü radikal Şii bir çizgiyle çevrelenmiş olacaktır. Irak'taki Şiilerin bugün yönetimde olan Sünnilere kıyasla sayıca sahip oldukları üstünlüğün de etkisiyle (yüzde 65'e karşı 35) iki mezhep mensupları arasında başgösterebilecek bir hesaplaşmanın yaratacağı türbülans, bütün bölge için ciddi bir baş ağrısı yaratabilir.ABD, RADİKAL İSLAM'A KARŞI DEĞİL MİYDİ?Ayrıca, Saddam Hüseyin rejimiyle özdeşleşen Sünnilerin Irak'ta bürokrasiden ticarete, eğitimden orduya kadar her katmanda etkili oldukları hatırlanırsa, bu grubun bastırılması, Irak'ın yönetilebilirliğini sıkıntıya sokabilir.Burada önem taşıyan, Irak'ta ortaya çıkabilecek bu durumun yalnızca Türkiye'ye dönük etkileri değildir. Bu gelişmelerin Arap dünyasında da büyük bir rahatsızlığa yol açacağını ve Ortadoğu'da yeni sancıların kaynağı olacağını tahmin etmek hiç zor değildir.Gelişmelerin bu yönde şekillenmesinin, 11 Eylül'den sonra radikal İslamcı hareketleri en önemli tehdit olarak algılayan ABD açısından izaha muhtaç bazı çelişkiler yaratacağı da son bir gözlem olarak belirtilebilir.
Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!