İmzalamazdım

Güncelleme Tarihi:

İmzalamazdım
Oluşturulma Tarihi: Şubat 13, 2001 00:00


Haberin Devamı

Nakşibendi şeyhleri ve Özal Ailesi mensuplarının cenazelerinin Süleymaniye'ye gömülmelerinin yolunu açmakla suçlanan 7. Cumhurbaşkanı Evren, ‘‘Ben insani duygularla imza attım. Şimdi örnek olmaya başlamasından sıkıntı duyuyorum. Bugün cumhurbaşkanı olsaydım imzalamazdım’’ dedi.

Yedinci Cumhurbaşkanı Kenan Evren, Hürriyet'e verdiği ayrıntılı bir mülakatta, attığı imzalarla Nakşibendi şeyhleri ve Özal Ailesi mensuplarının cenazelerinin Süleymaniye Camii'nin avlusuna gömülmelerine yol açtığı yolundaki eleştirilere yanıt verdi. Evren'e bu konuda yönelttiğimiz sorular ve kendisinin yanıtları şöyle:

12 Eylül müdahalesinden yaklaşık iki ay kadar sonra Nakşibendi Şeyhi Mehmet Zahit Kotku'nun cenazesinin Süleymaniye Camii avlusunda defnedilmesine onay vermişsiniz...

Hiç hatırlamıyorum. Onu bana da söylediler. Dediler ki, Kasım'da olmuş şeyhin gömülmesi...

14 Kasım 1980'de Süleymaniye Camii'nin bahçesine gömülmüş.

Hiç haberim yok. Bakanlar Kurulu Kararı mı geldi, ne oldu, 12 Eylül'de iktidara yeni gelmişiz, bir sürü işlerle uğraşıyoruz... Belki o arada bana getirdiler, ben de imzaladım onu.

Turgut Özal, o dönemde Başbakan yardımcısı idi. Sizden bu konuda bir ricası oldu mu?

Hayır, hatırlamıyorum...

Geriye dönüp baktığınızda, bu iki imzayı (Mehmet Zahit Kotku ve Hafize Özal) atmış olmaktan dolayı bir rahatsızlığınız var mı?

Şimdi bu hale gelince, örnek olmaya başlayınca sıkıntı duyuyorum. Keşke imzalamasaydım... Gerçi o zaman ben bunu insani duygularla imzaladım ama, arkasından başkaları geldi. Örneğin Yusuf Özal geldi. Aile mezarlığı gibi bir hale geldi orası. O bakımdan örnek oldu diye üzüldüm.

12 Eylül'le birlikte başlayan bu imzaların emsal oluşturduğu, kapıyı araladığı eleştirilerine nasıl karşılık veriyorsunuz?

Acaba 12 Eylül'den evvelki dönemde hiç böyle şey olmadı mı? Oradaki mezarlıklara 12 Eylül'den önce kimse gömülmedi mi? Onları da araştırmak lazım. Ancak bunlar mesele değildi o zamanlar, mesele olmuyordu. Şimdi mesele oluyor.

SEZER DOĞRU YAPTI

Bu olayda, Cumhurbaşkanı Sezer'in aldığı tutumu nasıl değerlendiriyorsunuz?

Doğru buluyorum. Şimdi ben Cumhurbaşkanı olsaydım bu sefer imzalamazdım. ‘‘Artık bunu gelenek haline getirdiniz’’ der, imzalamazdım. Ben bir tek Özal'ın annesi için imzaladım, ötekini hatırlamıyorum ya... Yani hiç kimse o zamanın bakanlarına, o zamanın başbakanına birşey demiyor da Cumhurbaşkanına diyor. Sanki Cumhurbaşkanı sorumluymuş bundan. Esas sorumlu olan Bakanlar Kurulu. Mesela Yusuf Özal'ınkini kararname çıkmadan gömmüşler. Suçu ne bunun? Bunun izahati var mı? Yok. Aslında orada hukuki bir sorumluluk var. Onay alınmadan gömülmüş. İmzalamasa, hayır dese, mezarın açılması lazım, nahoş birşey olurdu.

Özal'ı kıramadım

Bir de 10 Mayıs 1988'de Turgut Özal'ın annesi Hafize Özal yine Süleymaniye'nin avlusunda defnedilmiş. O tarihte Özal Başbakan, siz de Cumhurbaşkanısınız...

Onu gayet iyi hatırlıyorum. Çünkü medyada da mevzubahis oldu bu. Şimdi, ben onu niye imzaladım? Evvela reddettim. Kararname geldi, ben reddettim. Onun üzerine Özal Başbakanlık Müsteşarı Ahmet Selçuk'u bana gönderdi. Ahmet Selçuk elinde kararname ile geldi, boynu bükük bir şekilde. ‘‘Başbakan çok istirham etti, annesi artık son nefesini vermek üzere, vasiyet etmiş beni oraya gömün demiş’’ dedi. Ben de şunu söyledim: ‘‘Bir ölü ister oraya gömülmüş, ister buraya gömülmüş... Yani filan kişinin yanına gömülmekle onun sevabını kazanacak değil, günahı da azalacak değil. Nereden çıkıyor bu?’’ ‘‘Efendim işte Başbakan çok istirham ediyor’’ dedi. ‘‘Yav, madem öyle kanununu değiştirsinler bunun. Yani Bakanlar Kurulu'ndan bana getirmesinler...’’ Ondan sonra, ‘‘getir imzalarım’’ dedim. Kerhen derler ya, kerhen imzaladım gönderdim.

VİCDANIM RAZI OLMADI

Ben bunu imzalamayabilirdim, ama vicdanım razı olmadı. Bir anne vasiyet etmiş. Yani herşey kanunla bir nizam çerçevesinde yapmaya çalışılsa da, bazen insan bunların dışına çıkabilir. Hatta, hakimler çıkıyor 'İyi hali görülmüştür' diyerek cezayı hafifletiyor. Şimdi, herşey katı kurallar içinde olmaz. Sonra düşündüm, orası mezarlık zaten. Yani ayrıca bir yer tahsis edilmiyor. Mezarlığın içerisinde yeri de var. Oraya gömülüyor. Ha Süleymaniye'ye gömülmüş, ha başka yere. Avustralya hükümeti dahi, o adam için başka bir işlem yaptı. Demek ki prosedürün dışına çıkılabiliyormuş. Onlar da çıktı.

Turgut Özal sonradan size teşekkür etti mi imzanızdan dolayı?

Yüz yüze bir görüşmemizde teşekkür etti. Şimdi, 30'a yakın bakan imzaladı onu, başbakan imzalıyor. Bunlar mesele olmuyor da, cumhurbaşkanı imzalayınca sanki o sorunla yaşıyor. Halbuki cumhurbaşkanının kararnamelerde katiyen sorumluluğu yoktur. Yani, yanlış bir kararname olsa, mahkemede bozulsa, Cumhurbaşkanı'nın sorumluluğu yok. R'esen imzaladıklarında var. Ama ‘‘Efendim Evren paşa bunu başlattı’’ deniyor. Sadece ben bunu çağırmışım, getirin onu oraya gömün demişim, benim emrimle olmuş gibi takdim ediliyor. Halbuki, en son bana geliyor imzaya.

Başbakan Ecevit'in bu olaydaki tutumunu nasıl değerlendiriyorsunuz?

İkisi de yufka yürekli

İnsani duygularla öyle davranmıştır. Hakikaten kalbi çok yumuşaktır. Karı-koca ikisinin de çok yumuşaktır. İkide birde af getirmelerinin bir sebebi de budur. Yufka yürekli. O kadar yufka yüreklidir ki, ben size bir misal olarak anlatayım. Ben 1979'da Genelkurmay Başkanı'ydım, o da başbakan. 19 Mayıs Stadyumu'nda gösteriler yapılıyor. Atlı süvari birliği geldi, gösteri yaptı. Sonra atlar çıkış kapısından çıkarken bir at devrildi, süvari düştü. Rahşan Hanım ‘‘eyvah, ne oldu?’’ dedi. Ben dedim ki, ‘‘Birşey olmaz, düşmüştür, kalkar hiçbir şey olmaz...’’ Fakat tatmin olamadılar; niye rahatsızlar, acaba ayağı filan kırıldı mı subayın. Onun üzerine inzibat subayına ‘‘Bak bakalım, birşey olmuş mu’’ dedim. Baktı geldi, ‘Yok efendim birşey olmamış’ dedi. Ondan sonra rahatladı. Yani çok yumuşak, rakik kalpli insanlar. Onun için gelmiştir kararname önlerine, o da ‘‘imzalayın’’ demiştir.

Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!