Hassas mesajlar

Güncelleme Tarihi:

Hassas mesajlar
Oluşturulma Tarihi: Ocak 09, 1999 00:00

Haberin Devamı

Genelkurmay Başkanlığı, basın mensuplarına verilmek üzere ‘‘açık kaynaklardan derlemiş’’ olduğu ‘Güncel Konular’ başlıklı bilgi notunda Türkiye ve dünyaya çok önemli mesajlar gönderdi. Genelkurmay'ın bilgi notunda şu noktalar ön plana çıktı:

Genelkurmay Türkiye'de zaman zaman gündeme getirilen konuların başında Genelkurmay Başkanlığı'nın Milli Savunma Bakanlığı'na bağlı olması ve MGK'yı TBMM'nin üzerinde bir otorite gibi gösterilme çabaları gelmektedir. Bunlar, art niyet kadar, Türkiye'nin yönetim sistemlerinde kendi özel toplumsal ve kültürel ihtiyaçlarına göre birtakım düzenlemeler yapma ihtiyacının gözardı edilmesinden kaynaklanmaktadır.

ORDU ÇOK ÖNEMLİ

Osmanlı'nın yıkıntıları arasından dünyanın en güçlü devletlerine karşı Kurtuluş Savaşı yapılarak kurulmuş Türkiye Cumhuriyeti'nde, Ordu çok önemlidir. Yeni Cumhuriyetin kuruluşu ile dini kendilerine alet eden birçok kişi iktidardan uzaklaştırılmıştır. Bu tip kişilerin eskide olduğu gibi laiklik ve demokrasi karşıtı devrim hevesi ve çabası içinde olması ordunun önemini bugün de artırmaktadır. İşte, Anayasamız'ca Genelkurmay'ın başbakana bağlı olması bu tarihsel nedenlerde saklıdır.

MGK DEMOKRATİK MGK

ise dünyanın sorunlu ve istikrarsızlık merkezinin ortasında bulunan Türkiye'de tehditlere karşı kurulmuş ve anayasal çerçevede -- ABD'de de başkanın ulusal güvenlik danışmanlarında olduğu gibi -- görüş bildiren bir yapıdır. MGK'nın demokratik olmadığını savunmak hatadır. NATO ülkelerinin yarıya yakını monarşi ile idare edilmektedir. Bu kişilerin sembolik kişiler olduğu iddiası da anlamsızdır. Örneğin, İngiltere Kraliçesi'nin Avustralya Parlamentosu'nu feshettiği akıllardadır. Benzer monarşinin gücünü gösteren ülkeler ise İngiliz Lordlar Kamarası, Hollanda, Danimarka'dır. Türkiye bugün milli gururumuzu zedeleyici çeşitli yabancı kuruluşların denetimine sokulmak istenmektedir.

TANITIM BÜYÜK SORUN

Türkiye'nin dışarıda yaşadığı ciddi problemlerin başında tanıtım eksikliği gelmektedir. Bu problemin temelinde ise Türkiye'nin tanıtım kelimesinin çerçevesini sadece ‘‘yiyecek, içecek ve doğal ile tarihi güzelliklerin’’ dışına taşıyamamış olmasıdır. Dikkat çeken bir diğer husus da ülkemizin bu konularda haklılığını dünyaya anlatmakla görevli bazı kişilerin yetersizliğidir. Bazen öbür tarafın sözcüsü, bazen öbür tarafın sözcüsü gibi konuşmaları, bazen de bilgi yetersizliğinden, belki de bu işlere uygun kişiler olmadıkları için bulundukları yerden bu kişiler ‘biz çok zor durumdayız’ diye bize mesaj göndermektedir. Kimi zaman da haklılığımızın ispat edilmesi için ülkemize gelen yabancılardan himmet ve insaf beklenmektedir.

BASIN DA HATALI

Basın yayın organlarında da tanıtım ile ilgili bu konularda cılız bir çaba görülmektedir. Bu kuruluşlar, ilgili ülkeler makamları nezdinde veya yurtdışında yaşayan vatandaşlarımız nezdinde bir girişimde bulunmamaktadır. Binlerce soydaşımız ve vatandaşımızın yaşadığı ülkelerde, örneğin ABD'de de Kore ve Dubai'nin televizyonu bulunurken, tek Türk kanalının bile olmaması bu konuda ne kadar duyarsız olduğumuzun bir göstergesidir.

TÜRK ENSTİTÜSÜ BİLE YOK

Bu arada, yıllardır ABD'nin Türkiye politikalarını etkileyen Rum ve Ermeni lobilerine karşı da bir şey yapılamaması bir başka konudur. ABD'de Türk Enstitüsü'nü nasıl kuralım diye tartışırken Kürt Enstitüleri'nin varlığı ve Ermeni soykırımının bazı okullarda okutulması düşündürücüden öte endişe vericidir.

İNSAN HAKLARI

Türkiye'de insan hakları ihlali de ayrı bir konudur. Yöneltilen suçlamaların bir kısmı da maksatlıdır. Yurtdışına kolayca çıkmak, siyasi iltica hakkı kazanıp yabancı ülke vatandaşı olmak amaçlı insanların da insan hakkı ihlali ile ilgisi olmasa da Türkiye aleyhine çalıştığı ortadadır. Hayatında köyünden dışarı çıkmamış insanların Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nde Türkiye'ye karşı dava açmış olmaları bazı karalama kampanyalarının varlığını ortaya koymaktadır.

AVRUPA KENDİNE BAKSIN

Türkiye'de demokrasiyi eleştiren Batılı ülkeler, Boris Yeltsin'in parlamento binasını topa tutarak aralarında parlamenterlerin de olduğu birçok kişiyi öldürmesini, ‘‘Demokrasinin Yeniden Tesisi’’ olarak yorumlanmıştır. Benzer örnekler Fransa da De Gaulle'ün iktidara gelmesinde görülebilir.

DEP'LİLER TERÖRİST

Ayrıca, yargılanıp mahkûm edilen DEP milletvekilleri konusunda da bu kişilerin terör suçu işlediğini, siyasi partilerinin ise devlet bütünlüğü ve Anayasa'ya karşı suç işledikleri için ceza ile karşılaştıkları gözden kaçmamalıdır. Avrupa'da daha sert uygulamalar bilinmektedir.

YUNAN AHENGİ!

Türkiye, Yunanistan'ın azınlık ihlaline karşı haklılığını dünyaya anlatabilmiş değildir. Fener Rum Patriği onuruna Türkiye'nin Washington Büyükelçisi yemek bile verirken, Türk din adamları Kıbrıs Rum Kesimi'ndeki Müslümanlar'ın kutsal yerlerine bile gidememektedir. Bu arada, ABD Meclisi'nde Batı Trakya Türkleri'ne uygulanan Yunan zulmü kimsenin dikkatini çekmemiştir. Yunanistan'dan Türkiye'ye karşı sistematik bir karalama kampanyası mevcuttur. Tek merkezden yönlendirilen bu kampanyanın özelliği doğru veya yanlış olması değil Yunanistan'da herkesin aynı şekilde ağız birliği içinde bunu başarabilmesidir.

ALMANYA'NIN HATALARI

Din ve ibadet özgürlüğü ülkedeki kamu düzenini bozar hale geldiğinde sınırlanma getirilmesine diğer Batı ülkelerinde rastlanmaktadır. Scientology Tarikatı Almanya'da yasaklanmıştır. Almanya'da Radikal İslami Örgüte mensup ve teröre müsait binlerce kişi bulunmasına rağmen, bu devletin teröre karşı faaliyetleri günü kurtarma kabilinden yapılan sınırlı operasyonlarla tutması düşündürücüdür. Almanya kendi insan haklarına bakmalıdır. 30 yılı aşkın bir süredir Türkler'e zulüm yaptığı ortada olan Almanya'nın insan haklarını araştırırken bu konuyu da ön plana almalıdır. Türkiye'nin haklılığını anlatırken çeşitli sebeplerle etkinliğini azalmış kurumlara etkinlik kazandırılmalı, suçlayanlara gerçekler anlatılmalı ve karşı suçlamalara mukabele etmek gerekli görülmektedir.

KABUL EDİYORUZ ANCAK

Türkiye'nin insan hakları ihlallerinin başka ülkelerde de olması muhakkak ki Türkiye'ye bir serbesti sağlamaz. Bu nedenle biz de, bu konudaki çabaları sürdürmek ve belirli iyileştirmeler yapmak durumunda olduğumuzu kabul etmek zorundayız.

Başkent'i sarsan metnin hikâyesi

Her şey, dosyalardan çıkan bir bilgi notu ile başladı. Bilgi notu, Genelkurmay Başkanlığı kurulan ‘‘Basın Bilgi Merkezi’’nin açılışına davet edilen Ankara temsilcileri için hazırlanmıştı. Genelkurmay'ın güney kapısının hemen üstünde kurulan ve gazetecilerin haftada bir kullanabilecekleri modern basın merkezinin açılışında evsahipliğini Genelkurmay Genel Sekreteri Tümgeneral Atilla Işık yaptı. Tümgeneral Işık'ın konukları kapıda karşılamasından sonra Hasan Tahsin toplantı salonuna geçildi. Tümgeneral Işık, burada merkezin kuruluş amacı ve nasıl çalışacağı konusunda temsilcilere multivizyon gösterisiyle desteklenen yaklaşık 15 dakikalık bir brifing verdi.

Brifing başladığı sırada gazetecilerin her biri için basın merkezinin işleyişine ilişkin şemaların yer aldığı bir tanıtım dosyası dağıtıldı.

Ancak dosyada en çok dikkat çeken, bu şemalardan çok ‘‘Güncel Konular’’ başlıklı 14 sayfalık bir nottu. Bu notun giriş bölümünde ‘‘Farklı Demokrasiler’’ başlığı yer alıyordu. Notun birinci sayfasının dibinde ‘‘Bu belgedeki bütün bilgiler açık kaynaklardan derlenmiştir’’ notu düşülmüştü. Brifingin sonunda soru-yanıt bölümüne geçildiğinde, gazeteciler söz konusu notu gündeme getirerek, bu notun Genelkurmay'ın görüşlerini yansıtıp yansıtmadığı sorusunu yönelttiler.Tümgeneral Işık, ‘‘Nottaki görüşlerin hepsi açık kaynaklardan alınmıştır. Muhtelif yazarların, gazetecilerin yayınlanmış görüşleri burada toplanmıştır’’ yanıtını vermekle yetindi. Bu haliyle metin, Genelkurmay dışı kaynakların görüşlerinin bir derlemesiydi. Ancak derlemenin yapılması ve ‘‘Güncel Konular’’ başlıklı bir not haline getirilerek basına dağıtılması, kaçınılmaz olarak Genelkurmay'ın bu metni sahiplendiği, arkasında durduğu anlamına geliyordu.

Brifingten sonra gazeticilere basın merkezi gezdirildi. Basın merkezindeki yayınlar içinde en çok dikkati iki kitap çekti. Bunlardan her ikisi de 1998 Haziran ayında Harp Akademileri Komutanlığı tarafından yayınlanmıştı. Birincisi ‘‘Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin laiklik ilkesinin devamlılığının sağlanması için yapılması gereken faaliyetler’’, ikincisi ise ‘‘Türkiye'de irtica hareketleri ve terörizmin ilişkileri’’ başlıklarını taşıyordu. Laiklikle ilgili kitabın girişinde Akademi Komutanı Orgeneral Necati Özgen'in yazdığı önsözün finalindeki şu sözler dikkat çekiyordu: ‘‘Bu kitap, Silahlı Kuvvetler Akademisi Komutanlığı görevli öğretim elemanları tarafından, Harp Akademileri Komutanlığı personeli, müdavimleri ve kurmay subay adaylarını karşı karşıya bulunulan irtica tehdidinin boyutları ve alınabilecek önlemler konusunda aydınlatmak amacıyla bir başvuru dokümanı olarak hazırlanmıştır.’’

Komutanların Eskişehir zirvesi dün sona erdi

Eskişehir 1'inci Taktik Hava Kuvvet Komutanlığı'nda önceki gün başlayan ‘Yıllık Plan Tatbikatı’ dün sona ererken, Genelkurmay Başkanı Orgeneral Hüseyin Kıvrıkoğlu ile Kuvvet Komutanları da kentten ayrıldı. Genelkurmay Başkanı Orgeneral Hüseyin Kıvrıkoğlu, Kara Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Atilla Ateş, Deniz Kuvvetleri Komutanı Oramiral Salim Devrişoğlu, Hava Kuvvetleri Komutanı Orgeneral İlhan Kılıç ve Jandarma Genel Komutanı Orgeneral Rasim Betir'in de izlediği plan tatbikatı tamamlandı. Orgeneral Kıvrıkoğlu ile komutanlar tatbikattan sonra 1'inci Taktik Hava Kuvvet Komutanlığı'ndan askeri helikopterle Karacaşehir Köyü yakınlarındaki Kontrol Grup Komutanlığı'na giderek incelemelerde bulundular. Komutanlar daha sonra askeri helikopterle üsse döndüler. 1'inci Taktik Hava Kuvvet Komutanlığı'nda da bir süre incelemelerde bulunan Orgeneral Kıvrıkoğlu, Orgeneral Ateş ve Oramiral Dervişoğlu askeri uçakla Ankara'ya, Orgeneral Betir karayoluyla Bursa'ya hareket etti. Orgeneral Kılıç'ın ise Kütahya'ya gideceği belirtildi.

İrticaya karşı Kurtuluş Savaşı başlatılmalı

Harp Akademileri Komutanlığı'nca yayınlanan ve ‘‘Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin laiklik ilkesinin devamlılığının sağlanması için yapılması gereken faaliyetler’’ isimli kitapta, Laik Cumhuriyet'i tehdit eden irticaya karşı kararlılık ve azimle yeni bir kurtuluş savaşı başlatılması gerektiği bildirildi. Aynı kitapta, RP'nin kapatılmasıyla irticanın savunmaya geçtiği kaydedilerek, ‘‘Savunma, bir sonraki taarruz için hazırlanma dönemidir. İslami hareket, şu anda bunu yapmaktadır’’ denildi.

Devlet içerisindeki irticai kadrolaşmanın önlenmesi ve mevcut kadroların irticai beyinlerden arındırılmasının da önemine işaret eden kitap da, dinci kadroların temizlenmesi için Silahlı Kuvvetler'in örnek alınabileceği belirtildi. 8 yıllık kesintisiz zorunlu temel eğitim önemine de değinen kitap, imam hatip liselerinin sayısı, yalnızca toplumun ihtiyacı olduğu kadar olmalı, imam ve hatip yetiştirecek ve ilahiyat fakültelerine yeterli öğrenci kaynağı sağlayacak şekilde, zaman içinde azaltılması gerektiğini ifade etti.

Gurur gözyaşı

Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgesi'nde bölücü terör örgütüne yönelik iç güvenlik harekâtları sırasında gösterdiği başarı nedeniyle, Genelkurmay Başkanlığı'nca Türk Silahlı Kuvvetleri Üstün Cesaret ve Feragat Madalyası ile ödüllendirilen Muhabere Üsteğmen Cem Sinan Barım'a madalyası, dün törenle verildi. Mamak'taki Muhabere Elektronik Bilgi Sistemler Okul ve Eğitim Merkez Komutanlığı'nda düzenlenen tören sırasında Üsteğmen Barım, anne ve babası ile birlikte hatıra fotoğrafı çektirdi. Anne Barım gözyaşlarını tutamadı.

Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!