GiÅŸelerin efendisi Kartal Tibet

Güncelleme Tarihi:

GiÅŸelerin efendisi Kartal Tibet
OluÅŸturulma Tarihi: Ocak 17, 2004 00:00

Bergama Açıkhava Tiyatrosu'nda Shakespeare tiradları atan da oydu, beyazperdede kılıcıyla Camoka'nın kemiklerini kıran KaraoÄŸlan da... ÇalıkuÅŸu Feride'yi Anadolu yollarına iten yakışıklı teyzeoÄŸlu Kamuran ya da Reyhan'ın sevdalandığı ÅŸoför Mehmet, daha önce Mars'ın Kılıcı'nı bulmak üzere tehlikelerden tehlike beÄŸenerek Roma yolunu tutan, bir yandan Vandal prensesiyle yatarken, bir yandan da önüne çıkan cellat Kuzmo'yu, Rahip Moro'yu ve bilimum canavarları öldüren Tarkan'dan baÅŸkası deÄŸildi. Yani anlayacağınız, o YeÅŸilçam'da çizgi kahramanlardan salon beyefendilerine, tarihi kiÅŸiliklerden idealist doktorlara, en karasevdalılardan en salak aşıklara kadar her rolün altından kalkabilmiÅŸti. Çünkü ne inanılmaz bakışları ve 1.85 boyu nedeniyle seçilmiÅŸ bir dergi güzeliydi, ne yarışma birincisi. Akademik eÄŸitimli ve tanınmış bir oyuncu olarak gelmiÅŸti YeÅŸilçam'a. Daha ilkokuldayken Ankara'da arkasından ‘‘Kartal Tibet’’ diye sesleniyordu hayranları... Bugüne kadar tam 120 filmde baÅŸrol oynayan, 55 de film yöneten Kartal Tibet, geçtiÄŸimiz cuma vizyona giren 56'ncı filmi Merhaba Hababam Sınıfı'yla yeniden gündemde. Uzun yıllardır oynamıyor, hem sinemada, hem tiyatroda yönetiyor. Ama çok kiÅŸi hatırlayamasa da, bu bir dönemin ünlü ve yakışıklı jönü, yine o dönemin Yüzüklerin Efendisi sayılabilirdi. Çünkü filmleri inanılmaz giÅŸe yaparken, Tarkan'ın madalyonları, kurt kafalı kılıçları pazarlarda deli gibi satılıyordu... Adı çok takma gibi duruyor ama deÄŸil. ÇoÄŸu YeÅŸilçam oyuncusundan farklı olarak, sahiden adı Kartal, soyadı Tibet. Babası bu soyadını ‘‘Tibet yaylaları gibi hep yüksekte olsunlar’’ diye seçmiÅŸti. Bu yüzden Suat Yalaz, bir dönemin ünlü çizgi roman kahramanı KaraoÄŸlan'ın filmleri için teklif götürdüğünde, ‘‘Adı Kartal, soyadı Tibet. Sanki ben bulmuÅŸum gibi’’ demiÅŸti. Ãœstelik onu tanımadan önce çizmeye baÅŸladığı KaraoÄŸlan, Kartal Tibet'e çok benziyordu. Bu tesadüfler Tibet'in hayatında ilk deÄŸildi; Ankara Devlet Konservatuvarı Tiyatro Yüksek Bölümü'nü bitiren ve hemen Devlet Tiyatrosu'nda Caligula piyesinde Caligula rolünü alan Kartal Tibet, bir Dünya Tiyatrolar Günü'nde, 27 Mart 1939'da dünyaya gelmiÅŸti.O yıl babası yeni mezun bir öğretmen, annesi ise henüz okulu bitirmemiÅŸ bir öğretmen adayı olduÄŸu için, yıllar sonra yolunu kesip, ‘‘Oyununu izledim, ben sen bebekken altını çok temizlemiÅŸtim’’ diyerek onu rezil rüsva eden öğretmen teyzeler tarafından bakılmıştı aylarca. TÄ°YATRODAN KAÇAMADIGerçek birer Atatürk çocuÄŸu olan öğretmen anne-babası nedeniyle okuma yazmayı beÅŸ yaşında söken Kartal Tibet, evde dedesine her gün Ulus gazetesini okur ama babası ilkokula baÅŸladığı gün sıkı sıkı tembihler: ‘‘ArkadaÅŸlarının yanında sakın bildiÄŸini belli etme, onlarla birlikte öğreniyormuÅŸ gibi yap!’’ O da dinler güya. AkÅŸam evde o gün yaptığı resmi gösterir. Ä°kinci Dünya Savaşı yılları olduÄŸu için, aÅŸağı bombalar sallayan savaÅŸ uçaklarını çizmiÅŸtir. Ve acemi resmine bir de altyazı koymuÅŸtur: Türk uçakları Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler BirliÄŸi topraklarını bombalarken...Okulun baÅŸarılı öğrencisi, ÅŸiir okuyucusudur. Nedense, müsamerelerin de baÅŸ aktörü. O zamanların Ankara'sında Yıldız Kenter gibi sanatçılar okullara gelip piyes koyar sahneye, orada ilgi çeker, Radyo Çocuk Kulübü'nde AyÅŸe Abla piyeslerinde baÅŸrolü konuÅŸmaya baÅŸlar. Ardından Heyecan BaÅŸaran tutar kolundan, doÄŸru Çocuk Tiyatrosu'na, Devlet Tiyatroları'ndaki yetiÅŸkin oyunlarında çocuk oyunculuÄŸa... Annesinin maaşı 125 lirayken onun eve getirdiÄŸi para 90 lirayı bulur.Aynı ÅŸiirle, sırayla ilkokullararası, ortaokullararası, liselerarası, üniversitelerarası ÅŸiir yarışmalarının Ankara birincisi olan Kartal Tibet, beden eÄŸitimi öğretmenliÄŸinden sonra Hukuk Fakültesi'ni de bitirip avukat olan babası tarafından Hukuk'a, tiyatrodaki hocaları tarafından da oyunculuÄŸa doÄŸru itilir. Ama o ikisini de istemez; çünkü babası avukat olduktan sonra annesinden ayrılmış, avukatlık ona aile parçalayan bir meslek gibi görünmüştür. Tiyatroya gelince, o parıltılı dünyadan aklında daha çok sahne arkasındaki beklemeler, provalar, kavgalar, yani eziyet kısmı kalmıştır. Hem o sıralar dayısı Ä°TÃœ'de mimarlık okumaktadır ve o dayısıyla arkadaÅŸlarına hayrandır. Yani mimar olmak ister. Bu arada Ankara'nın yıldız basketbolcularından da biridir.Ama annesiyle babasının ayrılışı, her ikisinin de yeniden evleniÅŸi, 14 yaşında bir erkek çocuÄŸu olarak daha çok annesini kıskanışı, gelen yeni kardeÅŸler yüzünden biraz bocalar. Sanki gidecek yeri yokmuÅŸ hissine kapılır ve Konservatuvar'daki hocalarının karşısına çıkar. ‘‘Biz de seni bekliyorduk’’ cevabı alır ve 10, 10, 10 notlarıyla girer konservatuvara. Aslında basket topundan hiç ayrılamayacağını düşünmektedir o sırada ama konservatuvar binasına girer girmez, her odadan gelen arya, ÅŸarkı sesleriyle, koridorlarda dolaÅŸan balerinlerle, tiyatro replikleriyle büyülenmiÅŸtir. Kendi de çok ÅŸaÅŸar ama bir daha basket topunu eline alamaz. Almamaması gerektiÄŸi de okulu bitirir bitirmez Devlet Tiyatroları'nda baÅŸrole uygun görülmesinden bellidir zaten. 1961 yılında Ankara'nın ilk özel tiyatrosu Meydan Sahnesi'nin kurucularındandır. Burada dört piyes yönetir, 16'sında oynar.KAMERA ARKASINI SEVDÄ°O sıralar askere giden Göksel Arsoy'un yerine bir jön arandığı için film teklifleri gelmektedir ama o ‘‘Göksel Arsoy ne alıyorsa onu alırım’’ dediÄŸi için olmaz bir türlü. Ãœstelik o yıllarda annesinin, ellerinde mendillerle Türk filmine giden arkadaÅŸlarıyla ‘‘bile bile aÄŸlamaya gidilir mi?’’ diye ufaktan dalga geçen, sadece ecnebi film seyreden biridir! Yine de Suat Yalaz'ın KaraoÄŸlan teklifi ve ‘‘siz hangi ücreti uygun görürseniz’’ cevabı nedeniyle YeÅŸilçam'a adımını atar; 1965 yılında, KaraoÄŸlan-Altay'dan Gelen YiÄŸit filmiyle... Tabii önce at binme, dövüş gibi dersler alır. Dövüş sahnelerinde, sonraları ün yapacak Cüneyt Arkın mı iyidir acaba, o mu? ‘‘Tabii ki Cüneyt’’ der, ‘‘O daha çok kendini verdi bu iÅŸlere, kırılmadık yeri kalmadı zavallının. Gözükaraydı o, ben kendimi hep korudum.’’Tabii film çok iÅŸ yapınca, Türk Sineması'nda Kartal Tibet dönemi baÅŸlar ve Tibet, dalga geçtiÄŸi teyzelerini daha çok aÄŸlatacak pek çok melodrama imza atarak, hayatta hiçbir zaman büyük konuÅŸmamak gerektiÄŸini öğrenir! Ama KaraoÄŸlan'dan sonra Sezgin Burak'ın çizgi kahramanı Tarkan'ın sinema versiyonlarında, Sarmaşık Gülleri'nden BoÅŸ Çerçeve'ye bir dolu melodramda, Zambaklar Açarken, ÇalıkuÅŸu gibi pek çok edebiyat uyarlamasında, salon komedilerinde, tarihi filmlerde rol aldığı oyunculuk kariyeri sadece on yıl sürer. Bütün bu yıllarda, onu seyretmeye can atan milyonlar oluÅŸurken, o kamera arkasıyla ilgilenmeye baÅŸlar. ArkadaÅŸları daha çok yönetmenler, kameramanlar, ışıkçılardır. Asıl dünyayı onların kurduÄŸunu, diÄŸerlerinin bunu yerine getirdiÄŸini düşünür. Zaten birlikte çalıştığı usta yönetmenler, ona sık sık parçalar çektirmektedir. Bir de üstüne, meÅŸhur ‘‘seks filmleri furyası’’ gelince...Altı ay kadar ara verdikten sonra bir gün Ertem EÄŸilmez'in kapısını çalar, Arzu Film'e girer. Ä°lk kez 1977'de Tosun PaÅŸa filmiyle yönetmenliÄŸe adım atar. 20'den fazlasında Kemal Sunal'ın rol aldığı çoÄŸu iyi giÅŸe yapan 56 film yönetir. Mesela Åžalvar Davası, Gırgıriye, Zübük, Gol Kralı, Davaro... Tabii sonra televizyon dönemi baÅŸladığı için, 12 dizinin, 200'den fazla bölümünü çeker. Mesela, Süper Baba, Borsa, Bizim Aile, Ah Bir Zengin Olsam...Bu arada adı içinden çıktığı Türk filmlerine uygun olarak ‘‘sert ve haÅŸin’’ yönetmene çıkar ama olsun, o der ki: ‘‘Ben oyuncu yönetmeniydim daha çok, onlara ayna oldum. Hasbelkader oyuncu olmuÅŸlardan çok iyilere kadar pek çok oyuncuyla uÄŸraÅŸtım. BeÄŸenmeyenler kendilerine baksın, kabiliyetli olanların hepsi beni beÄŸeniyor.’’Asıl yuvası tiyatroyu da unutmaz, oyun sahnelemeye devam eder. Gerçi önümüzdeki yıl emekliliÄŸi gelecektir ama halen Devlet Tiyatroları'nda yönetmendir. Bugüne kadar Ä°stanbul, Ankara, Trabzon, Adana, Ä°zmir ve Bursa'da 10 oyun sahneye koymuÅŸtur. Emekli olsa da devam edeceÄŸini söyler, televizyonda da ‘‘başı sonu belli, eli yüzü düzgün, oyuncuların komik deÄŸil doÄŸal olduÄŸu, olayların kör gözüm parmağına olmadığı’’ diziler yapmanın peÅŸindedir.HALKA ULAÅžMANIN YOLUO, bugün televizyonlarda döne döne gösterilen pek çok filmin yakışıklı baÅŸrol oyuncusu, yönetmeni. Evet belki çoÄŸu, sanatsal kaygısı olmayan, ‘‘kolay’’ filmler ama o hepsinin altında bir mesaj olmasına, hepsinin drama kurallarına uymasına dikkat ettiÄŸini söylüyor. Önemli bir amacı da ‘‘halkı eÄŸitmek’’ olan Devlet Tiyatroları'ndan sonra, Ankara Meydan Sahnesi'nde de ‘‘giÅŸe’’yi seçmiÅŸ, sulu olmayan hafif oyunlar sahneye koymuÅŸtu. Çünkü derdi hep, tiyatro ve sinema salonlarının boÅŸ kalmaması oldu. Ãœst sınıf diye bir ÅŸey yoktu, hikaye ‘‘dinlemek isteyene’’ anlatılırdı ona göre. Sinema salonları 2500 kiÅŸilikse, bir seansta hepsi dolmalıydı, bir koltuk boÅŸsa bir eksik var demekti. Bir de ‘‘halka ulaÅŸmanın en iyi yolu komedidir’’ sonucuna varmıştı: ‘‘Çünkü hep aÄŸlayan bir milletiz, dünya aÄŸlıyor. AÄŸlamak kolay, güldürmek çok zor. Güldürebiliyorsan ne güzel, ama onun altında da birtakım zevkleri ona sunmalı, düşündürmelisin. Kemal Sunal filmlerinde bu içerik mevcuttur, ondan yaşıyor, sadece ÅŸaklabanlık yapılmıyor orada. Onun öyle konuÅŸması halkın hoÅŸuna gidiyordu ama söylediÄŸi ÅŸeyler önemliydi.’’Â
Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!