Erotik Öğrenme - Erotic Learning

Güncelleme Tarihi:

Erotik Öğrenme - Erotic Learning
Oluşturulma Tarihi: Aralık 23, 2002 11:08

Bir zamanlar, insan olmanın en büyük onurunun, öğrenme yeteneği olduğu söylenirdi. Bilginin kıt, iletişimin zor olduğu dönemlerde, bilgiye ulaşmak herkesin amacıydı.

Haberin Devamı

Bilgi, sanki Kaf Dağı’nın ardındaki Zümrüdü Anka Kuşu kadar aziz ve gizemli bir hülyaydı. Ama bilginin önündeki Kaf Dağı aşıldıkça, insan olmanın, onu öğrenmekten daha başka unsurlara dayalı olduğu görüldü.

 

Öyle ya, Ivan Pavlov’un köpeklerine, Karl von Frisch’in kuşlarına ve Walter Hess’in kedilerine bile öğretilebilen şeyler vardı. Farelere, kedilere, maymunlara ve hatta papağanlara bile öğretilen şeyler. Ya milyonlarca terabayt bilgiye sahip olan cansız bilgisayarlara ve yarı canlı (!) robotlara ne demeli? Bilgi hayvanlara öğretiliyor ve bilgisayarlara ve robotlara yüklenebiliyorsa, insanlık onuru bilginin neresinde saklı acaba?

Haberin Devamı

 

1900’lü yıllarda değil okur yazar olmak, yazıyla şöyle böyle bir ilişkiyi ortaya koyan mürekkep yalamış olmak bile adam yerine konmanız için yeterliydi. 1930’larda ilk okul mezunu olmanız sizi devlet bakanı yapabilirdi. 40’lı yıllarda ortaokul, 50’li 60’lı yıllarda lise, 70’li 80’li yıllarda ise üniversite adam gibi adam olmanızın ve işe yaramanızın bir göstergesiydi.

 

Hatta kendi kısır döngüsünü bir türlü kıramamış Türk toplumunda üniversite, yaşam kaynağınız olan kutsal bir mekandı. Ve bu nedenle, sağ-sol çekişmelerinin had safhaya çıktığı 12 Eylül Dönemi öncesinde, karşı grubun eline geçmemesi için uğrunda ölümü bile göze aldığınız olurdu. Üniversiteler işgal olur ve karşı grup buralardan kovulurdu.

 

Şimdi 2000’i devirdik. Ve üniversiteli olmak da pek bir işe yaramıyor, artık. Master, doktora ve hatta neredeyse, her gün bir master ve hergün bir doktora yapmanız gereken küresel çağdayız. Diplomalar okuduğunuzu ve okur yazar olduğunuzu gösteriyor ama İK departmanlarında neyi okuduğunuzu gösteren özel sertifikalar ve belgeler isteniyor.

Haberin Devamı

 

Bilgi sahibi olmak, bilmek, yani öğrenmek önemini kaybederken, öğrendiklerinizle hayatınıza ve başkalarının hayatına neler katacağınız daha bir önem kazanmaya başladı.

 

Brigitte “Bilgi büyük adamı alçak gönüllü yapar, normal adamı şaşırtır, küçük adamı ise, kibirlendirir” diyor. İşte bilginin insan onuruyla kesiştiği, öğrenmenin sırrının ortaya çıktığı kavşak da bu kavşaktır.

 

Anneannem “Eskisi olmayanın yenisi olmaz” derdi. Eski çorabını muhafaza etmeyen yenisini alsa bile, onu da muhafaza edemeyeceği için, yeniye para yetiştiremez hale gelir ve bir süre sonra onu da alamaz. Aynı, eski bilgilerini muhafaza etmeyenlerin, yeni bilgiler öğrenemeyeceği veya öğrense bile hemencecik unutacağı gibi.

Haberin Devamı

 

Öğrenmek; sorup bilgi edinmek, yetenek ve beceri kazanmak olarak tarif ediliyor. Ama öğrenilen bilgiyi kullanım vakti geldiğinde, kafamızın içindeki hard diskten çıkartıp, onu gereği gibi kullanmazsak, öğrenmenin pek bir anlamı kalmıyor.

 

Yani bilgiyi hayatınızda uygulayabilmeniz, çevrenizdekilere bilginizi aktarabilmeniz çok önemli. Bunu yapmadığınızda, diplomalı cahil haline geliveriyorsunuz. Ya da ekranı kapalı bir bilgisayar haline. İçinizde dünyayı kurtaracak bilgiler varmış, kimin umrunda?

 

Anne karnında başlayan ve yaşam boyu devam eden öğrenme sürecinizde, pek çok şey siz istemeden size öğretildi. Zaten bildiklerinizin yüzde 85’i bilinçaltınıza bilinçdışı yapılan kayıtlardan oluşuyor. Kaygının, korkunun, fobinin ya da arzunun, isteğin, yönelmenin kaynakları buraya dayanıyor. Mutlu olmak, huzurlu olmak, kendinizi güvende hissetmek için, bir şeyden kaçıyor veya bir şeylere yöneliyorsunuz.

Haberin Devamı

 

Neden “Bilgisayar çok faydalı bir alettir. Nasıl kullanılacağını öğrenmen için, sürekli yazı yazman gerekiyor” diye bilgisayarı teslim ettiğimiz çocuklarımız onun yüzüne bile bakmazken, chat programları ve portalları ortaya çıkar çıkmaz, ellerini o modern kelepçe denen klavelerden çekemez olduk?

 

Altlarına dantel konmuş raflardaki, rengarenk resimli ansiklopedilerin yüzlerine bile bakmayıp, bilgiden timsah görmüş zebralar gibi kaçarlarken, şimdi internete bağlı olmadıkları zamanı, yaşamdan düşmeleri, sürekli bilginin peşinde olmalı, ya da harıl harıl “Kim 500 milyar ister” yarışmalarına hazırlanmaları niye?

 

“Yaşamak için mutlaka öğrenmelisin” dediğimiz, “Bu şirkette kalmak istiyorsan uymalısın” değimiz şeyler, kulak arkasına atılırken, girmeleri halinde cezalandıracağımızı söylediğimiz web sitelerinde, sittin sene ellemesen dolaşmak istemeleri niye?

Haberin Devamı

 

Bu soruların cevaplarını benim “Erotic Learning” diye tanımladığım kavramda bulabilirsiniz. İnsan beynindeki tabii güdüler, cinsellikle ilgili, iç gıdıklayıcı, kışkırtıcı, tahrik edici şeyleri daha cazip hale getiriyor. Bir kadın veya erkekle konuştuğumuzda, değil konuşmak kokusunu bile duyduğumuzda ve hatta resimlerine bile baktığımızda, içimizde bir şeyler değişiveriyor. İlgimiz artıyor. Dikkat kesiliyor ve hedefe odaklanıyoruz. Hormonlar devreye giriyor yani. Öğrenme ve davranma kılavuzlarınız.

 

Hele hele, bu karşılaşma, özel mekanlarda, özel kişilerle olduğunda, istek ve arzu çılgınca doruğa ulaşıyor. Bir konserde, sanatçıya elleyebilmek için, onu öpebilmek için ve hatta işi daha ileriye götüreyim, onunla olabilmek için kendini paralayan kişiler görüyoruz. Seks, magazin, sanatçı, ünlü, artist ilgimizi çekiyor. Ve dikkat kesiliyoruz. Sadece seks mi, müzik, magazin, spor ve hatta çocukluğumuzda okumak için izbe dükkanlara girip, bir de üstüne para vererek okuduğumuz Texas, Tommiks’lere ne demeli?

 

Toplumun ana yapısının bu olmadığını iddia etmeyin sakın. Reklamlara bakın. Reklamlarda Wolfgang Amadeus Mozart’ın Senfonisi’nden, Vincent van Gogh’un tablolarından bahseden var mı? Toplum böyle olmasa, “toplumun anlayacağı dilden yapılması” basit bir Bütünleşik Pazarlama İletişi (IMC) ilkesi olan, reklamlar böyle yapılır mı hiç?

 

Reklamlar seksi, kadınsı, erkeksi, cinsel cazibeye bürülü ve tahrik edici, iç gıdıklayıcı dolayısı ile beynimize kazıyıcı bir yapıda sunuluyor. İlgimizi çekiyor, aklımızda kalıyor. Öğreniyor, alıyor ve tüketiyoruz. Hatta öyleki, hiç paramız olmasa bile, yüklendiğimiz kredi kartlarıyla “harca-satın al–tüket” kültürünün sadık bir mensubu oluyoruz. Borç parayla yaşama pahasına.

 

İşte “erotic learning” kavramıyla öğrenmede bir erotizm etkisi yaratacak yöntemlere yönelmemiz gerekliliğini açıklamaya çalışıyorum. Erotik öğrenme ya da öğrenmede erotizm.

 

Burada, bilgiyi reklamlardaki gibi tahrik edici kıyafetlerle sunan öğretmenler tasarlamıyorum, elbette. Jartiyer giymiş, elleri kırbaçlı öğretmenler? Hayır hayır, bilgiyi öğrenilebilir kılmak için, fanteziyi bu kadar ileri götürmenize gerek yok. Onu her zaman ulaşılabilir, zevkle öğrenilebilir, bilgece kullanılabilir ve ortaya çıktığında da saygı duyulabilir bir hale getirin yeter.

 

Geçen Mayıs Ayında Portekizde düzenlenen World Education Market (WEM 2002) Fuarı ve Forumuna katıldım. Geleceğin eğitim felsefesi, teknolojisi ve materyallerinin görücüye çıktığı fuarda,  Avustralya’dan Tazmanya yerlileri bile vardı ama Türkiye’den benim dışımda tek bir kişi bile yoktu. Fuar her yıl değişik bir ülkede, binlerce katılımcının geleceğin eğitim medotlarını konuştuğu, tartıştığı harikulade bir eğitim forumu.

 

Birbirinden güzeli albenisi yüksek, rengarenk eğitim materyallerini görünce insanın çocuk olası ve yeniden okullara dönesi geliyor. Ya o güzelim kişisel gelişim seminerleri materyallerine ne demeli. Dikkatimi çeken ve üzerinde “her sınıf için mutlaka alınması gerekli” denilen, hayatımda gördüğüm en güzel ve en özel terazi hakkında bilgi almak istediğim firma yetkilisi, bununla çocukların hak ve adalet duygularının gelişimine katkı sağlıyoruz diyor.

 

100 yıllık kabulleri, köhnemiş beyinleri, ağ bağlamış kafaları bir tarafa bırakmamız gerekiyor. Yıllardır kafalarındaki birkaç atımlık bilgiyle, bilgelik masturbasyonu yapan köhne beyinleri değiştirmeniz gerekiyor. Bilginin cazibesine kapılmanız, isterik yönelimlerle peşinden koşmanız, büyülü gözlerle ona bakmanız, şehvetle kucaklamanız ve doyuma ulaşarak onu içinize çekmeniz gerekiyor.

 

Bilgiyi kutsamaki bilgeliğe ulaşmanın ilk şartı ama bu gün kimse Karl von Frisch’in bir ömür boyu kendini arılara adaması türünden bir bilgelik gösteremiyor. Sabır, sebat, istek, arzu, yerini bir atımlık, bir tadımlık dürtülere bıraktı sanki. Okuyunca oluyor, duymamız yetiyor, ezberleyip işi götürüyoruz sanılıyor. Peki ya bilginin bilgeliği?

 

Bilgide Erotizmi yaşayabilmeniz ya da Erotik Öğrenmeyi başarabilmeniz için 5 temel ilke var:

 

  • Neyi öğreneceğinizi tesbit edeceksiniz.

Ama hiç düşündünüz mü, hayatınızda kaç yığın bilgi var, müzelik? Kullanmadığınız kullanamadığınız, kullanmak istemediğiniz kaç vagon bilgilerle dolu kafanız? Ne zaman kendinize has, size özel, sizin için tasarımlanmış bilgilerle buluşacaksınız?

 

  • Ne için öğreneceğinizi bileceksiniz.

Okullarda, şirketlerde ve danışmanlık yaptığım ailelerde karşılaştığım en büyük problem öğrenme keyifsizliği desem yanlış olmaz. Öğrenmenin, öğrenmeyi öğrenmenin bir hedefi olmasa, keyif de verimlilik de düşüyor. Haliyle kalite de buna bağlı olarak azalıyor. Aman dikkat, bir an önce ve hemen şimdi, öğrenme hedefinizi belirlemenizi ve niçin öğreneceğinizin gerekçelerini oluşturmanızı istiyorum.

 

  • Öğrenince ne olacağını hayalinizde canlandıracaksınız.

Öğrenme onu keyifli hale getirmekle kalıcı olabilir. Ama hayatımızda kullanmadığımız şeyler bize keyif vermez. Yani bilgiyi hayatımızda kullanabilecek bir yerleşik alana bağlarsak, ondan zevk alırız. Yani bir şeyi öğrenince, onunla ne yapabileceğimizi bilmiyorsak, onu öğrenme yolunda sarf etmemiz gereken çabaları göstermeyiz. Neden bu kadar zahmete girelim ki?

Okul çağımızdaki fizik, matematik veya kimya formüllerini kendi hayatımızda uygulayabileceğimiz bir alan gösterilmediği için fen derslerine ilgi duymayan bir nesil yetiştirdik. Halbuki matematik, telefonla konuşurken bile karşıdaki kişinin halini anlama sanatıdır. Olaylar arasında sebep sonuç ilişkisi kurabilme sanatıdır. Başımıza gelen bir olayın gerçek bağımsız değişkenlerini bulabilme sanatıdır. Bir arkadaşımızla küstüğümüzde, ya da zayıf not aldığımızda bu olayı etkileyen tüm sebepleri anlayabilme hüneridir, matematik. Bilgiyi elde edince, onunla neler yapabileceğimizi bu şekilde hayal etmemiz şart.

 

  • Nasıl öğreneceğinizi öğreneceksiniz. (Öğrenmeyi Öğrenmek)

Öğrenme sürecinizde, öğreneceğinize ve öğrendiklerinize inanmanız gerekiyor. Ben bunu asla öğrenemem dediğiniz bir konuda, ayaklarınız sonuna kadar frene basılıyken, dünyanın en iyi Formula 1 yarışçısı bile gelse, istediği kadar gaza bazsın araba yürümez. Öncelikle öğrenme yolundaki frenleri, takozları yok etmelisiniz. Bedeniniz öğrenmenize takoz koyarken, aklınızla kuş tutsanız işe yaramaz. Ya da gözleriniz kan çanağına dönene kadar çalışıyorkeni aklınızi yüreğiniz, beyniniz –“Yok, olmaz, asla başaramayacaksın” diyorsa, ol-mazzz! İnanın. Başaracaksınız. Kullanın, uzmanlaşacaksınız. Sabredin, elde edeceksiniz.

  • Öğrendiklerinizi hayatınızda uygulayacaksınız.

Yakın bir gelecekte, ‘‘beyin dilini çözülecek’’ ve insan beynine bilgisayar disketine bilgi yükler gibi yükleme yapılabilecek. Ve kulak memenizin arkasına terabaytlarca bilgi yüklü silikon chipler taşıyacaksınız.

 

İlk öğrenimden üniversite sonuna kadar bugün yaklaşık 17 yıl süren öğrenim, bu teknoloji sayesinde 10 güne kadar düşebilecek, 6 saatte istenen yabancı dil öğrenilebilecek. Gelecekte hem de yakın bir gelecekte tüm bunlar olacaksa, bu kadar öğrenmeyi öğrenme yöntemlerinde yoğunlaşmaya ve buna bu kadar vakit harcamaya değer mi diye düşünmeyin sakın.

 

Farkı yaratan fark, bilgiyi bilmekte değil, bildiğini uygulamakta olacak. Tıpkı bugünün dünyasında, bilgiyi öğrenme yolunda bin bir zahmet ve eziyet çekmesine rağmen, dağarcığındaki bilgiyle bağdaşan davranmaya insanlar olduğu gibi.

 

İnsanlar genellikle sihir peşinde koşarlar. Hemen öğrenelim. Çabuk öğrenelim. Hiç unutmayalım. Ama sahip olduğumuz bilgiyi kullanmamız gereken bir an geldiğinde, herkes geçici olarak hafızasını kaybediverir. Mesela yoksul bir yavrucağın ameliyat olması için birkaç milyar paraya ihtiyaç olduğunu öğrendiği anda,kendisi için yaptığı bazı planlardan feragat etmesi gerektiğini bilen ama bunu yapmayan insan, yapılması gereken işi yapılması gereken yerde ve zamanda yapmıyorsa, bilginin ne kıymeti var. O kadar bilgi çantamda taşıdığım bilgisayarımda da var.

 

Münir Arıkan

Düşünce Öğretmeni - NLP Trainer

Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!