Dünyayı yokeden düşünce!

Güncelleme Tarihi:

Dünyayı yokeden düşünce
Oluşturulma Tarihi: Eylül 05, 1997 00:00

Haberin Devamı

Kitapçılara şöyle bir göz atacak olursanız, 'Düşünce'nin önemini anlatan, açıklayan ya da metodlar öneren ne kadar çok kitap olduğunu görürsünüz.

Bu kitapların bir kısmı, psikoloji literatüründe yer alan türden. Ancak, sonuç olarak insanın hayatını nasıl yönlendirdiğini ve davranışların kökenini inceliyor.

Evet, konumuz, insanın hayatını belirleyen, davranışlarını yöneten 'Düşünce'ler. Ve bu düşüncelerin yarattığı dünya...

Biliyorsunuz, dünyanın çehresini oluşturan ve bugünkü halini almasını sağlayan, dünya üzerinde yaşayan insanlardır.

Her bir insanın düşüncesi, aynı form, aynı istekler ve aynı beklentilerde birleştiği zaman talep edilen doğrultuda bir hareket başlar. Bunun sonucunda da kaçınılmaz oluşumlar gözlemlenir.

Meydana gelen hemen bütün olayların kökeninde, insanların aynı doğrultuda birleşen hayalleri ve talepleri vardır.

Örneğin;

Siz, önce evlenmeyi düşünürsünüz. Yani, evlilik olayı meydana gelmeden önce, evlilik düşüncesi zihninizde belirir. Şayet bu düşüncenizin yarattığı istek kuvvetliyse, o zaman sizin düşüncenizle birleşen bir başka düşüncenin sahibi ile karşılaşırsınız ve sonra evlilik olayı meydana gelir.

Düşüncenizin gücü, sizi harekete geçirir ve düşüncenizi gerçekleştirebileceğiniz yönde harekete geçersiniz. Aynı durum, sizin dışınızdaki düşünce sahibi için de geçerlidir. Sizin düşüncenizin yarattığı talepleriniz doğrultusundaki düşünceyle karşılaşırsınız. Şayet, düşüncelerinizle birleşen başka bir düşünce yoksa, o zaman da karşılaşmazsınız. Ve hiç bir oluşum meydana gelmez. Yani evlilik olayı meydana gelmez.

Bu doğrultudaki örnekleri çoğaltmak mümkün. Hemen bütün olayların ortaya çıkışından önce düşüncesi vardır. Bu durum insanların kişisel olarak yaşadıklarından, kitlesel olaylara kadar prensipte aynıdır.

Toplumsal olarak yaşanan bir olayın altında o topluluğu meydana getiren kişilerin aynı düşünceyi paylaşmaları ve birleşen talepleri vardır.

Geçmişten örnek vermek gerekirse, herkesin bildiği Kurtuluş Savaşı'nın oluşumu ve sonucu, 'Kurtulmak' düşüncesinde birleşen insanların meydana getirdiği kitlesel bir olaydır.

Böylece 'Düşünce'nin boyutları hakkında yeterince ipucu verdim. Şimdi, içinde bulunduğumuz koşullar ve yaşadığımız dünyaya bu bilgilerin ışığında bakmaya çalışalım.

İnsanların aynı düşünce ve talepler içinde bulunmalarını sağlayan, düşünce ve isteklerini yönlendiren müthiş bir iletişim çağında bulunuyoruz. Üstelik, bu düşünce sadece bizim ülkemizi değil bütün ülkeleri yani dünyayı içine alan büyük bir iletişim ağı.

Filmler, haberler, kitaplar hemen hemen aynı anda bütün dünyaya yayılıyor ve dünyadaki bütün insanlar (Kendi bakış açılarından olsa bile) aynı düşünceyi paylaşır hale geliyor. Bu durumda aynı düşüncenin yarattığı istekler ve beklentiler de doğal olarak birbirine benzeşecek.

Türkiye ya da İtalya’da çıkmış olan orman yangınlarına Amerika’da ya da Japonya’da yaşayan insanların sevindiğini hiç sanmıyorum. (Tabii bu arada bilinçsiz fanatikleri kastetmediğimi anlamışsınızdır) Aynı şekilde savaş ya da doğal afetler sonucu acı çeken insanlar için bütün dünya insanlarının hemen hemen aynı zamanda haberdar olduğu ve üzüldüklerini düşünüyorum. Herhangi bir ülkenin yaptığı bir keşfi açıklamasıyla birlikte tüm dünyanın aynı anda haberdar olduğunu ve benzer biçimde etkilendiklerini çıkan haberlerden biliyorum. Ve giderek, hangi kültür ve anlayışa sahip olursa olsun aynı olaylardan benzer şekilde etkilenip düşünmeye başladığımızı görüyorum.

Örneğin, herhangi bir yerde, herhangi bir milletin çekmiş olduğu bir film (Bu filmin konusu dünyanın durumunu ve geleceğini tasarlayıp işlemişse) gösterildiği bütün ülkelerde benzer etkiyi yaratıyor. Demek ki, insanların dünyayı algılayışları giderek aynı oluyor. Bu demektir ki, düşünceleri de giderek birleşiyor.

Bu demektir ki, iletişimin gücü, dünyada yaşayan bütün insanların düşünce ve isteklerini birleştirerek dünyanın çehresini değiştirebilir.

Yepyeni bir dünya yaratabileceği gibi hızlı bir yokoluşa da götürebilir. Ve bu konuda en büyük hizmeti filmler ve kitaplar vermektedir. Okuyucu ve izleyici oranını gözönünde bulunduracak olursak filmlerin etkisi daha da bir ortaya çıkıyor. Üstelik, insanın duygu ve düşünceleriyle birlikte filmlerin nasıl içine girdiklerini düşünecek olursak, ne derece güçlü bir etkileme aracı olduğunu daha iyi anlayabiliriz.

Bu durumda aynı düşünceyi çok daha kolay bir biçimde paylaşan ve aynı talepler içinde bulunan insanların beklentileri doğrultusunda bir dünya yaratabileceklerinin farkına daha kolay varabiliriz.

Bütün bunların farkına vardığımıza göre üzerinde yaşadığımız dünyayı dilediğimiz şekle sokabiliriz, hatta düşüncelerimiz, yokedebilecek güçte... Fakat, biz düşüncelerimizin yönünü 'Varoluş'a çevirelim, diyorum, Yasemin’ce...

Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!