Düğünlerde şipşakçılık yaptım

Güncelleme Tarihi:

Düğünlerde şipşakçılık yaptım
Oluşturulma Tarihi: Haziran 27, 1999 00:00

Haberin Devamı

ÖNSÖZ

Son günlerde aniden ‘‘Turizm’’e merak sardım. Bunun Turizm Bakanı'nın esmer, uzun boylu, yakışıklı ve genç olmasıyla inanın bir alakası yok. 70 yaşlarında kel ve göbekli olsaydı, yine merak ederdim turizmi. Ancak sanıyorum, uzaktan, başkalarının yazdıklarından takip ederdim.

Sizinle söyleşi yapmayı tercih edişim, açık söyleyeyim, kabinenin en genç ve yakışıklı bakanı olmanız.

- Güzel görüşleriniz için teşekkür ediyorum. Ama ‘‘kargaya yavrusu şahin görünür’’ derler. Muhabbet nazarıyla ve sevgiyle bakınca hep güzellik görürler. Ama beni sevmeyen insanlara sorarsanız pek de güzel olmayan şeyler söyleyebilirler. Kabinenin en genciyim. Belki benden önce olmuştur ama ben bilmiyorum.

Siyasete kaç yılında başladınız?

- 1995'te.

Kaç yaşında başlanabiliyor?

- 30'undan önce olmuyor.

Niye acaba? 30'dan önce insanların siyasete aklı ermez mi? Sizce doğru mu bu?

- Bence de doğru değil. Çünkü sonuçta yarışmalı bir sistemdir seçim. İnsanlara arzediyorsunuz, adaylar bunlardır, seçin. Zaten insanlar onaylamıyorsa, zaten onaylamayacaktır. Yaş bir gerekçeyse, yaşı bir gerekçe olarak kullanabilir, cinsiyet bir gerekçeyse, cinsiyeti. Eğitim, kültür, birikim, dürüstlük yani gerekçesi neyse insanlar o kriterleri uygularlar. Bir ön eleme yapmanın en azından yirmili yaşlardan sonra çok sağlıklı olmadığını düşünüyorum. Eğer toplum gençlerle temsil edilmek isteniyorsa ki, Türk toplumu genç bir toplum, ona o hak verilmeli.

HAŞARI ÖĞRENCİ

1995'den beri ANAP'tasınız, partinin geniş bir yelpazeye yayılmasını sağladınız. Isparta, Yalvaçlı olmanızdan başka hakkınızda pek bir şey bilmiyoruz. Siz kimsiniz?

- Yalvaç'ta doğdum. Liseyi bitirinceye kadar orada yaşadım. Haşarı bir öğrencilik dönemim oldu. 80 öncesine rastlar. Bunları çok hoşnutlukla karşılamıyorum ama o dönemin koşullarında herkes bir hastalığa tutulmuştu, benim kuşağımdaki herkes gibi, ben de zamanımın ve ilgimin büyük bir kısmını israf ettim maalesef. 1980'de İstanbul Hukuk Fakültesi'ne girdim. 85'te okuldan mezun oldum. Parlak da bir öğrenciydim, ders notlarım itibariyle değil ama kavrayışım ve yaklaşımım itibariyle hocalarımın dikkatini çekerdim.

Zekasına güvenip ders çalışmayanlardan mıydınız?

- Evet ama bu hukuk gibi bir alanda her zaman işe yaramıyordu. Sevgiyle yad ediyorum. Prof. İlhan Özay fakültede kalmam, akademik hayata devam etmem için yurt dışında imkan tanımıştı. Ford Vakfı'nın sponsorluğunda Harvard'da hukuk eğitimimi sürdürmemi ve İstanbul Hukuk Fakültesi'ne devam etmemi istiyordu. 4 çocuklu bir ailenin en büyük çocuğuydum. Babamın takati kalmamıştı. Mesleği terzilikti. Hazır elbisecilik diyebileceğimiz küçük çaplı bir konfeksiyon işi yapardı. Ben de İstanbul'dan onun ihtiyaçlarını temin ederdim. Babamın imkánlarını belki biraz hoyratça kullandığımı düşündüm. Para kazanmak için çalışmak zorundaydım. Sevdiğim işleri yapmak yerine, para için baba mesleğine devam etmem gerekti. Konfeksiyon işiyle iş hayatına başladık. Kumaş işine girdik. İşler rayına oturunca sıkıldım. Bir dönem 7-8 ay Amerika'da yaşadım. Dönünce kumaş üretimine başladım. Pazar günleri bizim evde törensel, sucuklu yumurta partisi yapılırdı mutlaka. O zamanlar adı ‘‘brunch’’ değildi. Yine öyle bir gün sevdiğim bir belediye başkanımız vardı o aradı beni. ‘Gel siyasete gir’ dedi. Ben önce reddettim. Siyasi olaylar ve olgularla çok ilgiliydim ama aktif siyaseti düşünmezdim. Hazırlıklı değildim.

ÖZAL'A SEMPATİM VARDI

Bir partiye yakınlığınız var mıydı?

- 86 ve 87'den sonra ANAP'a vardı. Bilhassa Özal'a özel bir sempatim vardı. Türk siyasetine olumlu bakmamın sebebi Özal'dır. Çok da şansım yoktu açıkçası, yüzde yirmibeş baraj vardı. Daha önce yapılan seçimlerde ANAP'ın aldığı oy yüzde onbir. Yüzde yüzkırka yakın bir artış kaydetmek gerekiyordu ki oylarda, bu da siyasette çok görülmüş bir şey değildi. Adaylığı kabul ettim.

Mesut Yılmaz'la, Özal döneminin devam ettiğine inandığınız için mi kabul ettiniz?

- Hayır. Ben şunu düşündüm. Acaba Türkiye benim düşündüğüm Türkiye mi? Türkiye'nin bir dağ köyünde konuştuğum zaman beni anlayacaklar mı? Ya da ben onları anlayabilecek miydim? Kabul etmemdeki en büyük neden işime bir sekte getirmeyeceğiydi. O seçimin özel koşulları gereği yirmi günde tamamlanacak bir seçim vardı. Denemekten ne kaybederim dedim ve girdim.

Sonra çorap söküğü gibi geldi arkası...

- Öyle gelmedi. Evet, yani... Anayasa Mahkemesi bölge barajlarını iptal edince ben, yüzde onbeşlik bir oy oranıyla seçilme şansı kazandım. Bu bir şanstı. Ama bundan sonrası ise emeğe bağlı bir şey.

Evliliğinizi unuttuk bu arada.

- 1987'de TRT'ye belgesel çekiyorduk. Sette tanıştık. Kostüme bir filmdi. Bir arkadaş Mimar Sinan Güzel Sanatlar Akademisi'nden sanat yönetmeni olarak getirdi onu. Sinema deneyimi olmayan, öğrenci bir kızdı. Prodüksiyon amiri, ‘Erkancığım burada yamyam çok bu kızı harcarlar, sen bununla ilgilen lütfen’ dedi. Tanışmamızın ilk haftasında evlenme teklif ettim.

Maşallah emanete iyi bakmışsınız.

- Evet. İkinci hafta söz kestik, üçüncü hafta nişan yaptık, dördüncü hafta nikah yapamadık. Benim isteğim oydu, ama babası okulunu bitirmesini istedi. Onun da benim de son sinema deneyimimiz oldu zaten.

Yıldırım aşk dedikleri bu mu acaba?

- Ben yaşama biçimimi değiştirmek için evlenmek istiyordum. Beni en çok etkileyen tarafı, hiçbir yerde karşılaşmadığım tarzda saf ve temiz bir insanla karşılaştım. Tanısanız çok seveceksiniz eminim. Benim için bulunmaz fırsattı. Hálá öyle düşünüyorum. Ben kadere, alınyazısına inanırım.

Kaç yılında evlendiniz?

- Eeee 1988. 8 Haziran. Benim hayatımda pek milat yoktur. Olaylarla, olgularla ilgilenirim, pek takvimle işim yoktur. Eşimle de çok anlaşamadığım taraf budur.

Balık burcusunuz. (Duygusal ve sezgileri güçlü, ele avuca sığmaz) derler bu burçtakiler için. İnanır mısınız böyle şeylere?

- Hiç inanmazdım ama çevreden bazı insanlar, benimle konuştuktan sonra ‘Siz balık burcu musunuz?’ diyordu. Benim de dikkatimi çekti. Sonradan biraz ilgilendim. Burcumun özelliklerini taşıyorum.

Sezgilerinizin güçlü olması, siyasette işinize yarar gibi geliyor bana.

- Çok doğru, yaradı da, 18 Nisan'daki seçimlerde bana Isparta'ya gitmemem söylendi. Çünkü orada milletvekili sayısı bir eksilmişti ve İç Anadolu bölgesinde partinin oyunda bir azalma görülüyordu. Isparta'daki araştırmalar benim seçilemeyeceğimi söylüyordu. Ama ben kalbime inanırım. Kazanacağım, hem de Isparta'dan dedim.

Büyük bir inatla gitmişsiniz, hatta Mesut Yılmaz size (Git de gör) demiş.

- Evet. Hem de kızarak söyledi.

20 sene sonra DYP'nin kalesini yıktı diyorlar sizin için.

- O kadar iddialı şeyler söylemek istemiyorum. O kale, biraz içerden göçmüştü zaten. Ama ANAP'ın oylarını en çok artıran galiba ben oldum. ANAP yüzde 38 oy kaybetti, bir önceki seçime göre yüzde 38 artırdım.

Çabuk parladınız ANAP'ta, kıskananlar olduğuna eminim.

- O da insanca bir duygu. Bunu çok paranoyaya dönüştürmemek lazım.

TÜRK İMAJINDAN HERKES KAÇIYOR

Turizm Bakanlığı'nı lağvetmek gibi bir düşünceniz var mı?

- Dünyada turizmin çok geliştiği ülkelerde Turizm Bakanlığı yok. Bir şeyin bürokrasisinin olması, o şeyin çok iyi yapıldığı anlamına gelmiyor. Keşke hayatın hemen hemen tüm alanlarında sivil toplum inisiyatifi ele alsa. En iyi devlet, kendisine en az ihtiyaç duyulan devlettir. Turizm Bakanı olarak Türkiye'nin böyle bir yönde ilerlemesi bakımından üzerime düşeni yapacağımı söylüyorum.

Turizmin çok kötü olduğu bir dönem geçiriyor Türkiye. Bu işin neresinden tutacaksınız, nereden başlayacaksınız?

- Türk turizminin pazarlanmasında rakip ülkelerden farklı bazı özellikler var. Bunlar Türk tur operatörleri, Türk bayraklı uçak şirketleri ve özel niteliklere sahip seyahat acenteleri. Bunlardan bazılarının turizm pazarlamamızda çok kritik rolü var. Her ne kadar sağlıksız da olsa, durum bu. Yerine sağlıklı mekanizmaları ikame etmek, hiç şüphesiz zaman gerektirir. En çok yapmamız gereken şey, Türkiye'nin toplam imajını düzeltmektir. Türkiye'nin imaj sorunu sadece turizmle ilişkin bir sorun değildir. Türk imajından herkes kaçıyor. Türk ürünleri bile yabancı isimlerle markalar edinip pazara çıkıyorlar. Bu böyle devam edemez.

Turistin gelmemesi, terörle ne kadar bağlantılı, yoksa biz birtakım yanlışlarla, elbirliğiyle mi kaçırdık onları?

- Turistin gelmemesi iki boyutlu. Servis, pazarlama, tanıtıma ilişkin kusurlarımızı bulmalı ve düzeltmeliyiz. Her şeye rağmen sektörün hakkını teslim etmek açısından söylüyorum. OECD ülkeleri içinde son 15 yılın en hızlı büyüyen ülkesi turizm açısından Türkiye. Akdeniz çanağının en kaliteli tesisleri ve hizmeti bu ülkede.

Ama her yer bomboş.

- Evet. Bu yılın şubat ayındaki rezervasyonlara baktığınızda, bu yıl için beklentiler, geçen yılın yüzde otuz daha üzerindeydi. Ama Apo'nun yakalanmasından sonra, Avrupa'da bir şey oldu. PKK Avrupa kentlerinde çeşitli eylemler gerçekleştirdi. Ve insanlar (Benim ülkemde bunlar oluyorsa, Türkiye'de neler olmaz) dediler.

SON SÖZ

Söyleşiyi Turizm Bakanlığı'nda, Bakan'ın odasında gerçekleştirdik. Ancak ne mekanda, ne bakanda resmiyetin verdiği soğukluk vardı. Erkan Bey'in sıcaklığı sayesinde bir cafede arkadaşlarımla sohbet eder gibiydim. Kısa Marlboro'yla, uzun Marlboro arasındaki farktan bile söz ettik. Bu arada fotoğrafçı o kadar çok fotoğraf çekti ki, bunları ‘‘fotoroman’’ olarak değerlendirmeye karar verdik. Ayrılırken eşiyle beraber beni dinlemeye geleceklerine söz verdi. Ben de onu yılın ümit veren bakanı seçtim. Benim artık Turizm Bakanı arkadaşım var.

Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!