Dört yıldır kayıp

Güncelleme Tarihi:

Dört yıldır kayıp
Oluşturulma Tarihi: Nisan 16, 2006 00:00

Boyu 1.82, kilosu 65, saç rengi koyu, yaşı 32: Kayıp! Altında kamuflaj tipi açık renk bir pantolon, Alpinus marka bir ceket, üstünde çadırı da olan büyük bir sırt çantası vardı en son görüldüğünde. Rusça biliyor, konuşmasında hafif bir kekemelik var. Polonyalı Rafal Jedraszyk’dan 24 Mayıs 2002’den beri haber alınamıyor.

Türkiye’den göçen Ermenilerle ilgili bir araştırma yapmak için Van ve Doğubeyazıt’a geldi, ardından Azerbaycan, İran ve Gürcistan’a geçmeyi planlıyordu ama bir anda ortadan kayboldu. Resmi kayıtlara göre hálá Türkiye’de. Dört yıldır arkadaşlarıyla beraber oğlunu bulmak için çırpınan, Türkiye’de yardımı dokunabilecek konuşmadığı yetkili bırakmayan anne Krystyna Jedraszyk, son umut olarak Polonya Elçiliği’nden gazetelere ilan vermesini istedi. Daha önce finansal olarak bunu karşılayamayacağını söyleyen elçilik, bu kez kabul etti. Krystyna ve Rafal’in arkadaşları ilanlardan işe yarar bir ses çıkmasını bekliyor. İyi ya da kötü bir şey duymak istiyor.

Rafal Jedraszyk’nin çocukluğundan beri iki tutkusu vardı: Tarih ve dağcılık. 2001’de Türkiye’ye ilk geldiğinde, iki açıdan da fazlasıyla tatmin olacağını düşünüyordu.

Polonya’nın en köklü üniversitelerinden biri olan Krakow’daki Jagiellonian’da tarih mastırı yapıyordu. Üniversitesine Ortadoğu’da yaşayan halkların etnik kökenleriyle ilgili bir kitap yazmak ve araştırma yapmak için Türkiye’ye gitmek istediğini söyledi. Gitmişken rüyalarına giren Ağrı Dağı’na da belki tırmanırım diye içinden geçiriyordu. Üniversiteden aldığı izinle soluğu Van’da aldı. İki hafta boyunca gezdi. Van, Tatvan, Doğubeyazıt ve Gevaş’taki insanlarla konuştu. Ağrı’ya şöyle bir uzaktan baktı ve parası da tükendiği için geri gelmeye söz vererek Krakow’a döndü. Döndüğünde, annesi Krystyna, babası Stanislaw, ablası Betty ve erkek kardeşi Arthur’a ne kadar muhteşem bir gezi yaptığını, ne çok şey öğrendiğini anlattı. Krakow’daki bir yerel gazeteye, Türkiye gezisiyle ilgili birkaç makale yazdı. Hızını alamadı, bir de belgesel için senaryo yazdı.

KARABAĞ HİKAYESİ BELGESEL OLACAKTI

"Karabağ Hikayesi" başlıklı senaryosunu Polonya’nın devlet televizyonu TVP’ye götürdü. TVP bunu özel bir Ermeni kanalı olan Lotos’la ortak film yapabileceklerini söyledi. Rafal’e ikinci Türkiye gezisi için yol görünmüştü artık. Hem zaten mastır bitirme tezini de bu bölgedeki etnik hareketler üzerine yapmaya karar vermişti. Böyle bir gezi her halükarda şarttı.

Plana göre, bölgeye önce Rafal gidecek, TV ekibi de ona birkaç hafta sonra yetişecekti. Türkiye, Gürcistan ve İran konsolosluklarına başvurup, vize işlemlerini hallettikten sonra 7 Mayıs 2002’de Polonya’nın Zakopane kentinden karayoluyla hareket etti. Slovakya, Macaristan, Romanya ve Bulgaristan sınırlarından geçerek 11 Mayıs’ta Kapıkule’den Türkiye’ye girdi. Tam o gün, eve "Vardım anne!" telefonu etti: "Beni merak etmeyin, burada kendimi güvende hissediyorum, hem bir sürü arkadaşım da var geçen geldiğimde edindiğim." İki gün sonra Ankara’daki Polonya Büyükelçiliği’ndeydi. Azerbaycan’a girebilmesi için onlardan bir mektup aldı. 20 Mayıs’ta Ankara garından Tatvan’a giden trene atladı.

MANASTIRDAN SONRA HABER ALINAMADI

24 Mayıs’ta anne ve baba Jedrasyzk’ın günlerdir beklediği telefon çaldı. Meraktan ölmüşlerdi: "Neredesin oğlum? Nereye gidiyorsun? Ne zaman dönüyorsun? Niye aramıyorsun?"

Rafal’in sesi sakindi. Belgesel işinin iptal olduğunu, TV kanallarının bu işe bütçe çıkaramadığını ama moralinin bozulmadığını, gezisine parasının yettiği kadar devam edeceğini söyledi. Tam olarak nereden aradığını söylemedi ama gitmeyi amaçladığı yer Midyat’taki Süryani Manastırı Mor Gabriel’di. "Orada 7 gün kalacağım, yani sizi ancak haftaya arayabilirim" dedi ve kapattı. Haftaya aramadı. Sonraki, ondan sonraki hafta da. Bir daha ondan hiç ses çıkmadı. Aile bir süre kendi imkanlarıyla, telefonlarla soruşturdu Rafal’in yerini. 27 Ağustos’ta baba Stanislaw, oğlunun kayıp olduğunu polise haber verdi. Ardından anne Kryztyna, Ankara’daki Polonya Büyükelçiliği’ni bizzat arayıp durumu anlattı ve yardım istedi. Elçilik önce Rafal’in çekmeyi planladığı belgeselin senaryosunun bir kopyasını istedi. Sonra da araştırma programında hangi duraklar olduğunu sordu. Programın Mor Gabriel’den sonraki durakları şöyle olacaktı: Ağrı’nın öbür tarafına geçecek, Ardahan’ın Posof İlçesi’nden ilerleyecek ve Gürcistan’a geçecekti. Hikayenin bundan sonrası bütün kayıp aramalarında olduğu gibi, ihtimaller ve onların elenmesiyle sürdü. Devreye Türk polisi ve Türk Dışişleri Bakanlığı’nın da girmesiyle iş iyice büyüdü ama olayın üstünden yaklaşık 4 yıl geçmesine rağmen Rafal’in izi bir türlü bulunamadı.

1 Türkiye’den çıkmadı 2 Emniyette kaydı yok 3 Ölmüş olamaz

Birinci ihtimal, Rafal’in Türkiye’den ayrılmış ve Azerbaycan, İran ya da planladığı gibi Gürcistan’a gitmiş olmasıydı. Tüm sınır ülkelerine soruldu. İlk yanıt, Gürcistan Sınır Savunma Bakanlığı’ndan geldi: Bu isimle biri Gürcistan’a girmemiştir! Sonra sırasıyla diğer ülkelerden de aynı cevap alındı. Yani, kesin olan tek şey, Rafal’in Türkiye sınırlarını geçmemiş olduğuydu. Sonra sıra Türkiye’de emniyetle başının derde girip girmediği, kaza ya da hastalık sebebiyle hastaneye düşüp düşmediğini anlamaya geldi. Yapılan araştırmada, emniyette, kimliği belirlenemeyen bir yabancı ya da Polonya vatandaşı Rafal Jedrazsyk’ye ait bir kayıt bulunamadı. Polonya Büyükelçiliği en kötü ihtimali gündeme getirdi: Kimliği belirlenemeyen bir ceset bulunmuş muydu? Hayır.

BABA KANSERDEN ÖLDÜ, ANNE HÁLÁ ÇIRPINIYOR

Rafal’in bulunması için yürütülen araştırma, devletlerarası bürokrasinin de devreye girmesiyle hayli uzun sürdü. Ailenin, özellikle de babanın buna dayanacak gücü kalmamıştı. Mide kanseri teşhisi konmasından sonra "Ölmeden önce oğlumu görmeliyim" deyip duruyordu. Olmadı. Nisan 2004’te öldü.

Anne Kryztyna ise kendini paramparça hissediyordu. Kocası ölmüştü, kayıp oğlunun bundan bile haberi yoktu. Rafal’in yakın arkadaşları Mariusz, Dominik ve kardeşi Arthur’u da yanına katıp Türkiye’ye geldi. Amacı Rafal’in dolaştığı yerlere gitmek, onun önceki gezisinde tanıştığı, fotoğraf çektirdiği insanları bulmaktı. Çünkü Rafal’in parasının otellerde kalamayacak kadar limitli olduğunu biliyor, dolayısıyla yöre halkının evinde, fotoğraflardaki bu insanların yanında konakladığını düşünüyordu.

İlk durak Mor Gabriel’di. Süryanilerin ruhani lideri Timoteos Samuel Aktaş’la görüştü. Rahip, manastırında kalan bir Polonyalı hatırlamıyordu.

İkinci durak Doğubeyazıt’tı. Krzytyna, Van Emniyet Müdürü Tacettin Kurt ve Cumhuriyet Savcısı Murat Dizle’yle görüştü. Daha önce oğluyla ilgili kendilerine hiçbir başvuru yapılmadığını öğrendi. Yani o zamana kadar aslında emniyet birimleri Rafal’in kayıp olduğundan haberdar edilmemişlerdi. Dolayısıyla hiçbir araştırma da yapılmamıştı. Yıkıldı. Gezi ona iyi gelmemişti. Omuzlarında daha büyük ağırlıklarla Polonya’ya geri döndü.

Kendilerine söylenen "Belki de bulunmak istemiyor" cümlesine tahammül edemiyor. "Onun hayatından kaçmak için hiçbir sebebi yoktu. En son konuştuğumda da sesi çok neşeliydi" diyor. Ona göre, Rafal bir kaza geçirdi ve hafızasını kaybetti. O yüzden yolunu bulamıyor.

SON DURUM

İzmir’de Migros’ta mı, Burdur’da gölde mi

Rafal kaybolduğundan beri doğru düzgün yol alınamamıştı. Dava eskimiş, neredeyse rafa kalkmak üzereydi ki, geçen yılın eylül ayında Doğubeyazıt savcılığından bir haber geldi. Savcı arama işlemlerine devam edildiğini söylüyordu. Krzytyna, bunun son şansı olduğunu düşündü. Polonya’daki Türkiye ve Türkiye’deki Polonya Elçilikleri’ne bir kez daha yazdı. Yardım istedi. Aylar süren yazışma ve konuşmalardan sonra, ki bunların çoğunda Kryztyna yetkilileri ellerinden geleni yapmamakla suçluyordu, onları Türkiye’deki belli başlı gazetelere ilan vermeye ikna etti.

Geçtiğimiz cuma günü verilen ilandan sonra birkaç kişi Polonya Büyükelçiliği’ni aradı. Gelen iki telefon, Rafal’in eşkaline uygun bir kişiyi İzmir’de Migros’ta alışveriş yaparken gördüklerini söylüyordu. Bir telefon da Burdur Jandarması’ndan geldi. 2002’de Burdur Gölü’nde kimliği belirlenemeyen bir ceset bulduklarını söylüyorlardı. Bunun Rafal’e ait olabileceğini düşünmüşlerdi. Cesede DNA analizi yapılmasına karar verildi. Sonuç bekleniyor. İlana en işe yarar ses ise iki gün önce geldi. Diyarbakır’da öğretmenlik yapan Alpay Oktan Ok, Kasım 2005’te bir öğretmen arkadaşıyla Karaçalı Köyü’ne giderken Seyrantepe Mevkii’nde iki otostopçu aldı. Bunlardan biri, aynı ilandaki resme benziyordu. Tarihçi olduğunu ve Tatvan’a gitmek istediğini söylerken, kekeliyordu. Onları köyün girişindeki benzinlikte bıraktı.
Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!