Cemil Çiçek'ten AP'ye tepki

Güncelleme Tarihi:

Cemil Çiçekten APye tepki
Oluşturulma Tarihi: Nisan 17, 2015 16:04

TBMM Başkanı Cemil Çiçek, Avrupa Parlamentosu'nun 1915 olaylarıyla ilgili aldığı kararın her bakımdan talihsiz ve Türk milletine karşı insafsızca yapılmış bir suçlama olduğunu belirterek, "Doğrusu hakka, hukuka, adalete sıkça vurgu yapan hele hele Türkiye ile ilgili ilerleme raporlarında Türkiye'yi bu kriterler, kavramlar açısından yargılayan Avrupa Parlamentosu'nun böyle bir tutum takınması evvela ileri sürdüğü kavramlarla, değerlerle de çelişmiştir'' dedi.

Haberin Devamı

Cumhurbaşkanı Vekili ve TBMM Başkanı Cemil Çiçek, Meclis Tören Salonu'nda, ulusal yayın yapan basın-yayın kuruluşlarının temsilcileri ve parlamento muhabirleriyle kahvaltılı toplantı gerçekleştirdi. Toplantıda ayrıca "İstiklal Mahkemeleri" kitaplarının tanıtımı da yapıldı. Çiçek, TBMM Tören Salonu'nda düzenlediği basın toplantısında, 5 Nisan 2015 tarihi itibariyle Meclis'in yasama faaliyetlerinin sona erdiğini belirtti.

23 Nisan'da özel birleşim yapacaklarını, 25. Dönem Parlamentosu Başkanlık Divanı oluşuncaya kadar Meclis'in yasama faaliyeti ile ilgili çalışmalarının 5 Nisan'da sonlandığını kaydeden Çiçek, her yasama yılı sonunda, o yılın değerlendirildiği bir toplantı yapıldığını bildirdi. Çiçek, 7 Haziran tarihi itibariyle yapılması gereken bu toplantıyı, kamuoyu ilgisi seçimlere yöneleceği için bugün yaptıklarını söyledi.

Haberin Devamı

Cemil Çiçek, son günlerde Türklerin Ermenilere karşı soykırım icra ettiğine dair sürdürülen bir karalama kampanyası yürütüldüğünü, buna en son Avrupa Parlamentosu'nun da katıldığını ifade ederek, "Bu konuda dört siyasi partimizin grup başkanvekilleri ile şahsen telefonla görüştüm. Bir metin hazırlandı, bilgilerine sunuldu. AK Parti, CHP ve MHP Grup Başkanvekilleri ve benim imzamla bu konuyla ilgili düşüncelerimizi ifade ettik. Basında da yer aldı, teşekkür ederiz" dedi.

Çiçek, 4 Temmuz 2011'de Meclis Başkanı seçildikten sonra, 4 yıl boyunca, bıkmadan usanmadan, 2015'e giderken tüm dünyada Türkiye ile ilgili bir karalama ve iftira kampanyasının sürdürüleceği belli olduğu için; ilgili ülkelerin yetkililerini, Meclis Başkanlarını, Cumhurbaşkanlarını, Başbakanlarını bu konuda bilgilendirmek, Türkiye'nin tutumunu anlatmak ve bu konuda istismara, karalama kampanyasına alet olmamasını temin bakımından yoğun bir çaba içerisinde olduklarını söyledi.

Bu kapsamda; bir kral, 34 cumhurbaşkanı, bir cumhurbaşkanı yardımcısıyla görüştüğünü ifade eden Çiçek, ikili ilişkilerin yanında, en önemli konulardan bir tanesinin de 2015'e giderken muhatap ülkelerin dikkatini bu konuya çekmek olduğunu bildirdi. 58 meclis başkanı, 22 başbakan, bir başbakan yardımcısı, 16 bakan, 98 büyükelçi ve 88 münferit heyetle de görüştüğünü kaydetti.

Haberin Devamı

TBMM Başkanı Çiçek, 4 sene içerisinde 112 ülkeye bu konuyu anlatmaya çalıştıklarını ifade ederek, şunları söyledi:
"Ayrıca Dışişleri Bakanlığı ile de yakın bir ilişki içerisinde bazı ülkelerin parlamento başkanlarına, bu konuya ilgi duyabileceğini, bu kampanyada muhatap ülke olarak bir yanlış adım atılmaması bakımından, konuyu dikkatlerine getirmek için 40'dan fazla ülkenin Parlamento başkanına da mektup yazdık, bu karalama kampanyasına parlamentoları alet etmemek bakımından. En son ise beni şahsen üzen ve gerçekten de çok rahatsızlık duyduğum Avrupa Parlamentosu (AP) Başkanı, geçen hafta Türkiye'de idi. Görüştüğümüz konuların çok önemli bir kısmı, AP'de ayın 15'inde böyle bir konunun gündeme geleceğini hesaba katarak, neden parlamentoların bu işe alet olmaması gerektiğini uzun uzun anlatmaya çalıştık. Ama netice itibariyle ortaya çıkan bir durum var."

Haberin Devamı

Dün yaptıkları açıklamayı, TBMM Başkanlık Divanı'nın 17 üyesinden 14'ünün imzaladığını, iki üyeye ulaşılamadığını, bir üyenin ise bu karara katılmadığını belirten Çiçek, dünkü açıklamayı Başkanlık Divanı olarak da aynen benimsediklerini söyledi. Avrupa Parlamentosu'nun 1915 olaylarıyla ilgili aldığı kararın her bakımdan talihsiz ve Türk milletine karşı insafsızca yapılmış bir suçlama olduğunu ifade eden Çiçek, şöyle devam etti:
"Tarihin en kanlı savaşlarından birisi olan 1. Cihan Harbi'nde hayatlarını kaybetmiş değişik ırklara, inançlara, milletlere mensup 20 milyondan fazla insanın acısını göz ardı ederek, haksızca ve insafsızca sadece bu savaşta Ermeniler hayatını kaybetmiş, sadece onlar acı çekmiş diğerleri acı çekmemiş gibi önyargıya dayalı bir açıklama yapılmıştır. Bu eğer adalet bir anlam ifade ediyorsa ki Avrupa Parlamentosu'nun en çok vurgu yaptığı konulardan biri budur, son derece adaletsiz ve tek yanlı bir tutumdur, tavırdır. 20 milyondan fazla insan hayatı kaybetmiştir. Kim olursa olsun, biz millet olarak bunların hepsinin acısını paylaşıyoruz. Ölen insandır, ırkı, dini inancı ne olursa olsun, hangi millete mensup olursa olsun, hepsi hayatını kaybetmiştir ve tarihin en kanlı savaşlarından birisidir."

Haberin Devamı

Kararın tek yanlı ve önyargılı olduğunun altını çizen Çiçek, "Doğrusu hakka, hukuka, adalete sıkça vurgu yapan hele hele Türkiye ile ilgili ilerleme raporlarında Türkiye'yi bu kriterler, kavramlar açısından yargılayan Avrupa Parlamentosu'nun böyle bir tutum takınması evvela ileri sürdüğü kavramlarla, değerlerle de çelişmiştir. Onun için hukukla alakası olmayan, hukuk dışı, keyfi önyargılı bu kararı biz hiçbir şekilde kabul etmiyoruz ve bunu yok hükmünde telakki ediyoruz" diye konuştu.

Kararın uluslararası hukuka da aykırı olduğunu belirten Çiçek, parlamentoların her konuyu konuşup tartışabileceğini ancak karar alırken hukuk sınırları içinde kalmaları gerektiğini, hukukun dışında sorumsuzca kararlar alamayacaklarını söyledi.

Haberin Devamı

"Avrupa Parlamentosu'nun aldığı karar hukukun dışındadır, hukuka karşıdır ve bu manada da sorumsuzca bir karardır" diyen Çiçek, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Çünkü parlamentolar hukuk üreten kurumların başında geliyor. Bunlar çoğu zaman evrensel hukuk kuralı niteliğini taşıyor. Bunlardan bir tanesi masumiyet karinesidir. Sıkça Türkiye eleştirilirken buraya vurgu yapar. Bir kişi ya da bir toplum aksi ispat edilinceye kadar masumdur. Kanaatler, dedikodular üzerinden siyasi amaçlarla karar verilemez. Verildiği takdirde bu parlamentonun kendisini inkar anlamına gelir. Kendi ürettiği hukuku yok sayma anlamına gelir. Peki, 1915 olayları ile ilgili verilmiş bir karar var mı? Yok. Bugüne kadar böyle bir karar olmadı. 1948 şartlarında, 1948 Sözleşmesi'ndeki şartları bu olay taşıyor mu? Yok. Avrupa Parlamentosu bunlar üzerinde durmuyor. Bunları duymaya gerek de görmüyor. Hukuki bir kavramı siyasallaştırarak Türkiye'ye karşı karalama kampanyasına zemin teşkil ediyor."

Bu kararın bugün ve gelecekte doğurabileceği pek çok olumsuz yansıması olabileceğine dikkati çeken Çiçek, Avrupa'da ve tüm dünyada ırkçılık, radikalizm ve nefret söylemlerinin arttığına işaret etti. Çiçek, "Avrupa Parlamentosu hiçbir hukuk kararına dayanmadan böyle bir karalama kampanyasını kabul edip, Türkiye'yi suçladığına göre bundan sonra nefret söylemlerine milletimizle ilgili, milletimizin çocukları ki bunların önemli bir kısmı kendi vatandaşlarıdır, yarın okullarda, sokakta, işyerlerinde bir nefret söylemine, ayrımcılığa ve benzeri bir kısım çağ dışı, hukuk dışı, ahlak dışı kampanyalara muhatap olursa bunun sorumlusu hiç şüpheniz olmasın ki Avrupa Parlamentosu'nun, hiç şüphesiz ondan evvel de Papa'nın yaptığı açıklamalardır" değerlendirmesinde bulundu.

Bu kararın gelecekte çok sayıda olumsuz gelişmelere de gerekçe olarak kullanılabileceğini belirten Çiçek, Türkiye'nin herkesin acısını paylaştığını yineledi.

1915 olaylarının tüm yönleriyle ortaya çıkarılmasını en çok isteyen ülkenin Türkiye olduğunu dile getiren Çiçek, olayın ayrıntılarını ortaya çıkaracak olanın ise parlamentolar değil, tarihçiler olduğunu söyledi.

Çiçek, şunları söyledi:
"Biz onun için dedik ki 2005'de TBMM olarak, iktidarıyla, muhalefetiyle tüm dünyaya yaptığımız açıklama, Meclis'imizden aldığımız karar; biz arşivlerimizi açtık, Ermeniler de açsın, Ruslar da açsın, İngilizler de açsın, Boston'daki arşivler de açılsın. Ya da kimin elinde ne bilgi, belge varsa bunlar ortaya çıksın biz de sonuca razıyız. Bunu o gün söyledik, bugün de söylüyoruz, söyleme de devam ediyoruz. Böyle bir mutabakat var mı? Yok. Tarihçilerin, bilim adamlarının 1915 olaylarıyla ilgili ittifak ettikleri, uzlaştıkları bir sonuç var mı? Yok. Peki bir uluslararası ceza mahkemesi bu olayla ilgili Türkiye hakkında, milletimiz hakkında bir karar verdi mi? Yok. O halde parlamentolar kendilerini uluslararası bir ceza mahkemesi yerine koyarak bir milleti, bir toplumu ve onun geçmişini sorumsuzca suçlayamaz."

Parlamentoların görevinin barışa katkı sağlamak olduğunun altını çizen Çiçek, husumet kanallarını açmak gibi bir yol izlenmemesinin söz konusu olamayacağını kaydetti.

Çiçek, 100 Yıl Savaşlarını yapan ülkelerin bugün AB üyesi olduklarını ifade ederek, şu değerlendirmelerde bulundu:
"Onları geride bırakarak bugün bir barış, işbirliği projesi olarak AB kendisini takdim ediyor. 'Hukukun üstünlüğü, demokrasi, insan hakları' diyor, nefret söylemlerine, radikalizme karşı olduğunu söylüyor ama bütün bu söylediklerinin tersine bunlara yol veren, kapı aralayan bir tutumu maalesef Avrupa Parlamentosu bir karara dönüştürmüş bulunuyor. Onun için biz bu istismarın son bulması, tarihi gerçeklerin tüm yönleriyle ortaya çıkmasını arzu ediyoruz. Ama bazı ülkelerin bunu istemediklerini de biliyoruz. Çünkü karıştırdıklarında altından çapanoğlu değil, kendileri çıkacaktır. Onun için tarihi geçmişin araştırılmasını istemezler, tarihi gerçeklerin ortaya çıkmasını istemezler, her zaman olduğu gibi önyargılarla bu türlü kararları almaya tercih ederler. Biz bir defa daha bu kararı yok hükmünde kabul ettiğimizi, hiçbir parlamentonun görevinin bir ceza mahkemesi yerine kendini koyarak karar vermek olmadığını, bilim kurulu olmadığını, bu türlü ayaküstü, önyargılı ve istismara dayanan ki soykırım bir hukuki kavramdır, hukuki kavramı bir siyasi karalama kampanyasına mesnet teşkil edecek tarzda kavram istismarı yapmak gibi bir görevinin olmadığını ifade ediyor, bu kararı şiddetle kınadığımı bir kez daha belirtmek istiyorum."

TBMM Başkanı Çiçek, İstiklal Mahkemelerinin çalışmalarının kitaplaştırılmasına ilişkin açıklamalarda da bulundu. Türkiye'nin siyasi, tarihi ve bilimsel birikimine büyük katkı vereceğine inandıkları çalışmaları belli noktaya getirdiklerini ifade eden Çiçek, arşivdeki 95 yıllık İstiklal Mahkemesi belgelerini kamuoyuyla paylaşacaklarını söyledi.

Meclis arşivlerindeki üzerinde en çok tartışılan belgelerin İstiklal Mahkemeleriyle ilgili dokümanlar olduğunu anlatan Çiçek, şunları söyledi: "İstiklal Mahkemeleri, milli mücadelede, ölüm kalım savaşı verildiği dönemde, öncelikli olarak asker kaçaklarının önlenmesi amacıyla kurulmuştur. Bugünün şartlarından o günü değerlendirmek zor olabilecektir. Onun için bu mahkemelerin neden kurulduğunu, o günün şartlarını çok iyi bilmek gerekmektedir. Yoksa bugünün kolaycılığıyla geçmişi suçlamak çok doğru, çok ahlaki, çok da insaflı tutum olmaz. Cumhuriyetin ilanından önce olduğu gibi sonra da ihtiyaca binaen İstiklal mahkemeleri kuruldu. İstiklal mahkemesi evrakını araştırmacıların ve tarihçilerin hizmetine sunarken, amacımız geçmişimizde yaşanan olayları tartışma malzemesi, suçlama malzemesi haline getirmek değildir. Kim bunu yaparsa bu çalışmalara en büyük saygısızlığı yapmış olur. Geçmişte olup bitenleri o günün şartları içinde değerlendirmek, günümüzü ve geleceğimizi daha sağlıklı teminata bağlamak açısından bu arşiv kayıtlarının açılmasında fayda gördük."

Çiçek, mahkemelerin tutanak ve evraklarını olduğu gibi yayınladıklarını vurgulayarak, "Bir tek cümle eklemedik. Maksadımız tarihimizin bu dönemini de sıkça yapıldığı gibi dedikodu malzemesi olmaktan çıkarmaktır. Her şey ortaya çıkmadığı taktirde, 'tarihçiyim' diyen, eline kalem alan, kürsüye çıkanın, çok önemli başarılarımızı dahi nasıl karalama kampanyasına, önyargılarla dedikodu malzemesine dönüştürdüğünü biliyoruz" dedi.

İstiklal Mahkemelerinin 12'sine ait belgelerin tasnif edildiğini, elektronik ortama aktarıldığını ve indekslendiğini, kitapta İstiklal Mahkemesi kararlarının orijinal hali, çevirisi, zabıtları ve diğer belgelerin yer aldığını ifade eden Çiçek, "Bu belgelerin internetten araştırmacıların kullanımına açılması ve kitap olarak basılması, büyük devlet olarak tarihimize sahip çıkmanın gereği olduğu kadar, geçmişimizden ders çıkararak geleceğe barış ve huzur içinde güvenle yürüdüğümüzü de göstermektedir" diye konuştu.

Çalışmaya bir çok kurumun destek olduğunu dile getiren Çiçek, emeği geçenlere teşekkür etti.

"8 BİN 635 SÖZLÜ SORU ÖNERGESİ VERİLDİ, BUNLARDAN 2 BİN 134'Ü CEVAPLANDI"

TBMM'nin 24. Yasama Döneminde acı-tatlı, 'keşke olmasaydı' denilecek olaylar yaşandığını ifade eden Çiçek, "Ümit ederim bunlar 25. Dönemde yaşanmaz. Bu hepimizi üzmüştür. Meclisin itibarı açısından olumsuz bakışa sebebiyet vermiştir" diye konuştu.

TBMM'nin her konunun olgunlukla tartışıldığı ve karara bağlandığı yer olduğunun altını çizen Çiçek, "Meclisler eylem yeri değildir, genel kurullar hakaret ve benzeri sözlerin, tasvip edilmeyen davranışların yaşandığı yerler değildir, olmaması gerekiyor. Bunlar geride kaldı, 8 Haziran sabahından itibaren yeni sayfalar açılacağına göre ümit ederiz bu sıkıntılar yaşanmaz" dedi.

Türkiye'nin sahip olduklarına ve kazanımlarına en büyük katkıyı veren kurumun TBMM olduğunu vurgulayan Çiçek, Türkiye'de en çok çalışan kurumların başında Meclis'in geldiğini söyledi.

Vatandaşın başı dara düştüğünde ilk olarak Meclis'e ve siyasetçiye başvurduğunu dile getiren Çiçek, 24. dönemde Dilekçe Komisyonuna 35 bin 290 başvuru yapıldığını, 1 milyon 445 bin 137 kişinin başvurulara imza attığını belirtti. Çiçek, komisyona önemli kısmı Almanya'dan olmak üzere 25 farklı ülkeden 302 başvuru yapıldığını da kaydetti.

İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu'na 7 bin 594 başvuru yapıldığını anlatan Çiçek, komisyonun bu sürede 44 rapor yayınladığını ifade etti. Çiçek, komisyonun Almanya'da işlenen cinayetler dahil yurt dışında yaşayan vatandaşlarla Türk soyluların sorunlarını yakından izlediğini söyledi.

Çiçek, Kadın Erkek Fırsat Eşitliği Komisyonu'nun da cinsiyete dayalı ayrımcılıkla ilgili önemli çalışmalar yürüttüğünü belirterek, "Toplumda en çok sıkıntı yaşadığımız konulardan biri kadına yönelik şiddet ve eşitsizlik. Komisyona 86 bireysel başvuru yapıldı" diye konuştu.

Cemil Çiçek, genel seçim öncesinde yeni anayasanın tartışıldığına dikkati çekerek, "Maalesef bu dönem bunu sonlandıramadık. Önemli tecrübe oldu. Herkes yeni anayasa talebini gündeme getirirken bu çalışmalardan azami yararlanması lazım" dedi.

Yeni anayasa için, dünyada ve özellikle AB üyesi ülkelerde taktir toplayan yöntemle işe başladıklarını ifade eden Çiçek, sivil toplum, kurum ve kuruluşlar, siyasi partiler, yüksek yargı ve toplumun tüm kesimlerinin görüşünü aldıklarını ve 18 bin sayfalık doküman hazırladıklarını anlattı.

Siyasi çevrelerde özeleştiri geleneği olmadığını ifade eden Çiçek, şunları söyledi: "Bu anayasanın Türkiye'nin ihtiyaçlarına neden cevap vermediğini sık sık dile getiren biz siyasetçiler ya da kuruluşların söylemediğimiz laf kalmadı. Bu anayasa belki bunların çoğunu da hak etti. Bu işin ayrı kısmı. 'Yeni anayasa nasıl olmalı' dediğimizde bir, iki parti dışında kimsenin hazırlığı olmadığını gördük. Anayasa Uzlaşma Komisyonunu kurduğumuzda hiçbir partinin birinci maddeden yürütme ve yürürlük maddesine kadar anayasa taslağı yoktu. Eğer hala o fikirlerinde duruyorsa, çalışmalara katılan dört siyasi partiyle Meclis dışındaki iki partinin iyi kötü anayasa taslağı var. Madem anayasa bu seçimde öncelikli gündem maddesiyse, sadece başlığı konuşmak yerine, kim nasıl anayasa istiyor birinci maddeden yürürlük maddesine kadar taslağı halkın önüne koymalı ki karanlığa kurşun sıkmış olmayalım. 'Gözüme bak anlarsın' olmasın. 30 yıldır yaptığımız suçlamaları geride bırakalım, kimin ne düşündüğü ortaya çıksın. Özgürlükler, sistem, sistemin dengeleri konusunda hiç olmazsa neyi tartıştığımızı, neyi tercih ettiğimizi bilerek bunu yapalım. Toplumun önündeki en önemli, güncel konularla ilgili seçime giderken siyasi partiler daha somut öneriler ortaya koyarsa, siyaset daha kaliteli ve anlamlı hale gelir.Halbuki biz konuları değil, konuşanları tartışarak siyasette mesafe alamıyoruz. Bu beraberinde gerginlikleri ve sıkıntıları getiriyor."

Çiçek, 24. Yasama Döneminde bazı komisyonlar kurulduğunu, ancak "lafının edildiğini, işinin yapılamadığını" ifade etti.
Siyasi Etik Uzlaşma Komisyonu kurulduğunu anımsatan Çiçek, parlamentoda etik yükümlülüklerin uygulanabilir hale getirilemediğini söyledi.

Meclis'te en çok sıkıntı çekilen konulardan birinin iç tüzük olduğunu dile getiren Çiçek, "Resmen TBMM'nin iç tüzüğü var, fiilen iç tüzüğü yok. Herkes kendi talebini, görüşünü iç tüzük hükmü gibi tartışma konusu yaparak, gereksiz tartışmalara sebebiyet verdik" dedi.

Çiçek, yeni iç tüzük için 4-5 madde dışında anlaşıldığını anımsatarak, "Son defa gayret etmemize rağmen iç tüzük yapılamadı. 'Keşke olmasaydı' dediğimiz görüntüler önümüzdeki dönemde yaşanmak istenmiyorsa iç tüzüğün bir an evvel yürürlüğe konulması lazım" diye konuştu.

Meclis'in 24. Dönemde yasama faaliyetleri bakımından verimli çalışma yaptığının söylenebileceğini belirten Çiçek, sunulan 772 kanun tasarısından 383'ünün kanunlaştığını kaydetti. Çiçek, 2 bin 828 kanun teklifinden de 336'sının kanunlaştığını söyledi.

Bu dönem önemli yasal düzenlemeler yapıldığını dile getiren Çiçek, "Tek başına yasal düzenlemeler gerekli değişim ve dönüşümü sağlamaya yetmiyor. Özellikle hak ve özgürlüklerle ilgili yargı, zaman zaman TBMM'nin iradesine rağmen eski alışkanlıklarını sürdürdü, haksız ve uzun tutuklamalarla siyasetin gergin ortamda sürdürülmesine zemin hazırlamış oldu. Kanunları uygulayacak olanların gerekçeleri iyi okuyup o istikamette uygulama yapması toplumsal barış ve kamu düzeni, gereksiz gerginliklerin çıkmaması açısından önemlidir" dedi.

Çiçek, 24. Yasama Döneminde 8 bin 635 sözlü soru önergesi verildiğini, bunlardan 2 bin 134'ünün cevaplandığını söyledi.
Bu dönemde "yazılı soru önergesi patlaması" olduğunu ifade eden Çiçek, 68 bin 784 yazılı soru önergesinin 24 bin 771'inin süresi geçtikten sonra, 13 bin 970'inin süresi içinde cevaplandığını, önemli kısmının cevaplanmadığını belirtti.
Denetimin muhalefet açısından önemli görev olduğuna değinen Çiçek, "Her konuyu her vesileyle sormak, yeterince cevap almak mümkün olmuyorsa bu yöntemi değiştirip batı ülkelerinde uygulanan etkin denetim faaliyetini TBMM gündemine getirmek gerekir" diye konuştu.

Çiçek, TBMM Başkanlığı'nın yanıtlaması istemiyle verilen soru önergelerinin tamamını cevapladıklarını, bununla da iftihar ettiklerini söyledi.

Meclis'te 418 araştırma önergesi verildiğini anlatan Çiçek, kurulan araştırma komisyonlarının raporlarındaki önerilerin uygulanıp uygulanmadığının denetimini yapmanın mümkün olmadığına işaret etti.

Çiçek, 24. Yasama Döneminde Meclis'i, 1 milyon 668 bin 773 kişinin ziyaret ettiğini kaydederek, şöyle devam etti:
"AB üyesi ülkelerin tamamına bir yılda gelen ziyaretçiden fazlası TBMM'ye geliyor. Biz bundan elbette memnuniyet duyuyoruz, demek ki halkın içinde parlamentodur ama bu kadar ziyaretçinin getirdiği zorluklar oluyor. Kural koymakta da zorlandığımız zamanlar oluyor. Ziyaretçilerin bir kısmı salı günkü grup toplantılarına geliyor. Grup toplantıları siyasetin en cazip toplantıları. Toplumdaki gerginliğin, parlamentoda yaşanan sıkıntıların en önemli nedeni usulüne uygun yapılmayan, partilerin grup iç yönetmeliğine uymayan grup toplantılarıdır. Bu doğru değildir, tümüyle yanlıştır. Parlamentolar yasama faaliyetinin merkezidir, siyasi parti faaliyetlerinin merkezi, partilerin genel merkezleridir. Önümüzdeki dönemde de bu yanlış yola devam edilirse, grup toplantılarını, sadece çok katılımlı basın toplantısı olarak, sloganlarla veya başka enstrümanlarla yaparsak, korkarım üzücü ve sıkıntılı durumlarla karşı karşıya kalabiliriz.

25. dönemde gerginlik istemiyorsak, daha kaliteli Meclis müzakeresi istiyorsak, insan ilişkilerine, hoşgörüye dayalı Meclis çalışması arzu ediyorsak, mutlak suretle grup toplantılarının bugünkü görüntüden, üslubundan ve yönteminden kurtulması gerekir. Grup iç yönetmeliklerine baktığımızda bu toplantılara katılabilecek olanlar, sadece milletvekilleri ve üst düzey parti yöneticileridir. Eski milletvekilleri bile bu toplantılara katılamaz. Zaman zaman Ayrancı pazarına döndüğü günler oldu. Şuradan hediye, buradan bilmem ne, neredeyse icra dairelerinin müzayede salonuna döndüğü zamanlar oldu. Bunlar parlamento adına hoş görüntüler değil. Grup toplantılarında en üst düzeyde karşılıklı suçlamaların sonucunda Genel Kurula girdiğinizde, hepimizi üzen sıkıntılar, söylemler, görüntüler olmuştur. Bu Meclisin güvenliğini, sağlık şartlarını ve başka şartları olumsuz etkilemiştir. Partilerden kiminle konuştuysam benim gibi düşündü ama bir saat sonra uygulamaya gelince herkes bildiğini okumaktan geri kalmadı. Meclisin süratle bu görüntüden kurtarılması gerekir. Her şeyi Meclis'te yapamayız. Başka yerlerde yapılacak toplantılar var. Bu Meclis'te yapamadığımız bir tek şey kaldı; bir evlenme merasimi yapamadık. Bir de nikah kıyıverseydik olacaktı. Onun dışında ne varsa bu Meclis'te olmaya çalışıldı. Sonra Meclis'te üzücü olaylar meydana geldiğinde, güvenlik zafiyeti var. Bunların hiçbiri doğru değil."

Çiçek, parlamento hukukunu işler hale getirmeye çalıştıklarını, kimseye yanlış yapmamaya ve önyargıyla davranmamaya özen gösterdiklerini ifade ederek, 25. Yasama Döneminin hukuka uyulan dönem olmasını diledi.

Milletvekili danışmanları arasında da parlamento kültürü olmayanların bulunduğunu dile getiren Çiçek, danışmanların eğitimden geçmesi gerektiğini söyledi.

Çiçek, bugün ölüm yıl dönümü olan 8. Cumhurbaşkanı Turgut Özal'dan çok şey öğrendiğini belirterek, Özal'ı rahmetle andığını da söyledi.

"BAŞKANLIK SİSTEMİ AÇISINDAN TÜRKİYE'NİN BİR AN EVVEL KARAR VERMESİ GEREKİYOR"

Başkanlık sistemiyle ilgili bir soru üzerine, konular ve ilkeler yerine konuyu güdeme getirenin tartışıldığını ve bundan da bir sonuç alınamadığını ifade eden Çiçek, Türkiye'de Anayasa'dan sonra en çok tartışılan konunun Başkanlık Sistemi olduğunu ifade etti.

Turgut Özal ve Süleyman Demirel zamanında da bu konunun gündeme getirildiğini, ancak başkanlık sistemi yerine Özal ve Demirel'in tartışıldığını belirten Çiçek, parlamenter sistemin de birçok çeşidi olduğunu kaydetti.

"Bugünkü durum iyi bir durum değil. Türkiye'nin bugünkü durumunu netleştirmesi lazım" diyen Çiçek, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Erkler arasında yetki gaspları, müdahaleler var. Burada da en fazla yetkisi sınırlanan organ yasamadır. Yargının çıkardığı problemleri 4 senedir yüreğimiz yanarak takip etmeye çalıştık. Siyasete müdahalelerini, bunun getirdiği bunalımları biliyoruz. İster parlamenter sistem ister yarı başkanlık ister başkanlık sistemi açısından Türkiye'nin bir an evvel karar vermesi gerekiyor. Biraz ondan biraz bundan biraz şundan karma bir sistemle Türkiye'nin işlerini daha fazla götürme imkanımız yok. Bunu net olarak söylüyorum. Bugünkü Anayasa çatışmaya imkan veriyor. Cumhurbaşkanı, Başbakan kim olursa olsun. Bu sistemin yürütülmesi sistemini iyi işlediğinden değil kişisel başarıya, vesaireye kalıyor. Bu ülkenin en geçimsiz insanları Cumhurbaşkanı, Başbakan oldu diyemeyiz ama sistemin kendisi her dönemde problem çıkardı, çıkarmaya devam ediyor. Her dönem ciddi sıkıntılar yaşandı, bundan sonra da yaşanmaya devam eder. Bu şahıslarla ilgili mesele değil. Bunu özele indirgememenizi isterim. Ben böyle bir şey söylediğimde bazı arkadaşlarınız 'Abdullah beyle Tayyip bey arasında sıkıntı çıkar mı?' dedi. Ben 'bir kilogram bin gramdır' diyorum, siz niye isimlendirerek buradan bir siyasi polemik çıkarmaya çalışıyorsunuz? Maksadım burada polemik değil ama iddia ediyorum bu Anayasa kavga çıkarmaya, devletin işleyişini ciddi ölçüde engellemeye yönelik bir Anayasadır. Bununla yola devam edeceğiz diyorsak, kişisel maharetlerle belli bir hızla gidilebilir. Hangisi olur hangisi olmaz ayrı bir konu ama bugünkü durumun netleşmesi lazım."

HDP'nin, Avrupa Parlamentosu'nun 1915 olaylarıyla ilgili açıklamaya imza atmamasıyla ilgili bir soru üzerine Çiçek, "Kamuoyu bunları değerlendirecek. Milletimizle ilgili bu kadar ağır, haksız, hukuk dışı suçlama yapılıyor da biz kurumlar olarak tepki koymuyorsak bu başkalarına fırsat verir, yenilerine fırsat verir. Olup biten her şeyi kamuoyu değerlendirecektir" diye konuştu.

Yapılan açıklamayı Başkanlık Divanı olarak da benimsediklerini ifade eden Çiçek, 17 üyeden 14'ünün imzaladığını, 2 kişiye ulaşılamadığını, bir üyenin de imzalamayacağını bildirdiğini aktardı.

Eski Meclis Başkanlarına TBMM'de makam tahsis edilmesiyle ilgili soru üzerine de Çiçek, Meclis'in buna dönük imkanının bulunduğunu kaydetti.

Şu an hayatta 14 eski meclis başkanının olduğunu dile getiren Çiçek, "1961'den bu tarafa perde arkasında bulunmuş tarihi şahsiyetler. Bunlar önemli tecrübe birikimi. Kimsenin bunları arayıp sorduğu yok. Çok üzücü bir durum. Neticede bu kişiler bu memlekete hizmet etmiş insanlar. Keşke bunlardan partilerimiz, milletvekillerimiz istifade etse. Böyle bir imkan Cumhurbaşkanlarına veriliyor. Bazı eski komutanlara karargahta bu tür imkanlar sağlanıyor. Bu dönem mekan sıkıntımız yok" diye konuştu.

Çiçek, Yemen konusu uluslararası konferans toplama girişimi ile ilgili bir soru üzerine, parlamentoların görevlerinin belli olduğunu, yürütme organı yerine geçerek uluslararası bir sorunda bir çözüm arayışı içinde olamayacaklarını kaydetti.

Yemen konusunda bazı meclis başkanlarının ikili, üçlü, beşli inisiyatif kullanma amacıyla kendisini aradığını bildiren Çiçek, "Ancak ifade ediş tarzı, beklentiler ve uygulanabilecek yöntem bakımından çok gerçekçi ve netice alıcı bulmadım. Çünkü Meclis Başkanı olarak imkanlarımız kısıtlı. Sadece söylem ve iç tüketim malzemesi olmanın ötesinde netice alınmayacak bir işte TBMM'nin girişimde bulunmasını doğru bulmadım" dedi.

Bir gazetecinin, "AK Parti'nin seçim beyannamesinde Anayasa Mahkemesi'ne bireysel başvuruyu gözden geçireceği hususu var. Bunu nasıl karşılarsınız?" sorusu üzerine Çiçek, dün yurt dışında olduğunu ve beyannameyi okumadığını kaydetti.

Anayasa Mahkemesi'nin tahminleri ötesinde bir iş yüküyle karşı karşıya kaldığını belirten Çiçek, Yargıtay'da, Danıştay'da biriken dosya sayısı nasıl şikayet konusu olduysa aynı sıkıntıyla bir süre sonra Anayasa Mahkemesi'nin de karşı karşıya kalacağında hiç tereddüt olmadığını kaydetti.

Çiçek, "Ferdi başvuruyu önemli bir demokratik hak olarak kabul ediyoruz. O halde bu bir taraftan bu hakkı koruyalım ve öbür taraftan da yığılmayı önlemek gerekir. İşleri kısa sürede neticelendirecek yöntem bulunmalıdır" değerlendirmesinde bulundu.

Eski Başbakanlık Başdanışmanı Etyen Mahçupyan'ın 1915 olaylarıyla ilgili açıklamasının sorulması üzerine Çiçek, şunları kaydetti:
"Bu bir hükümet meselesi değil. Papa'nın açıklaması, AP kararı, bu 24 Nisanda bitecek bir iş değil. Devletin bir problemidir. Her kurumun, herkesin burada yapacağı işler var. Bu karar vesilesiyle cephe oluşturmaya çalışanlar her türlü imkanı kullanıyorlar. Herkese düşen görev var bu konuda. Ben Meclis Başkanı olarak ilgili kişilerle, kuruluşlarla konuşarak özetlemeye çalıştım. Aynı soruyu meslek kuruluşlarına sormak lazım. Acaba muhataplarına iki satır bu konuyla ilgili mektup yazdılar mı? Görüşmelerinde bu konuyu gündeme getirdiler mi? Sivil toplum örgütlerimiz ne yaptı? Bu konuyu ülkemize herkes istediği gibi tartışıyor. Mademki tartışılıyor, fikrini söyleyen herkes kamuoyundan bir not, bir değerlendirme alacaktır. Meclis Başkanı olarak falanca, filanca şahıs ne dedi dersek o zaman biz işin içerisinden çıkamayız. Bu bir yalandır, karalama kampanyasıdır, haksızlıktır, önyargılarla hareket etmedir. 20 milyondan fazla insanın acısını bir tarafa bırakıp 'sadece bir kesim acı çekti' demek doğru değil. Herkes acı çekti, Ermeniler de acı çektik. Ancak gerçeklerin ortaya çıkarılması söz konusu olduğunda herkesin bir tarafa gittiğine şahit olduk çünkü gerçek ortaya çıktığında birçok şeyler de orta yere çıkacak. Şahıslarla ilgili değerlendirme uygun olmaz. Yazılan doğruysa zaten danışmanlıktan da ayrılmış."

"8 Haziran'dan sonra ne yapacaksınız?" sorusuna Çiçek, "Bugün 17 Nisan" karşılığını verdi.

Bir soru üzerine, Anayasa Uzlaşma Komisyonu çalışmalarının önemine işaret eden Çiçek, komisyon çalışmaları sırasında dört siyasi partinin de hak ve özgürlükler konusunda ne düşündüğüne ilişkin metinler verdiklerini söyledi.

Şeffaflık gereği komisyon çalışmalarının tamamını internet ortamında paylaştıklarını vurgulayan Çiçek, şunları kaydetti:
"Benim gördüğüm metinlerde üç siyasi parti 'Türk Milleti' veya 'Türk Ulusu' kavramlarını kullandı. AK Parti, CHP ve MHP komisyona verdikleri anayasa taslağında 'Türk Milleti' ifadesini kullandı. Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin üniter devlet olduğu da üç partinin metinlerinde var. 'Türk Milleti' ifadesi yerine 'Türkiye halkları' ifadesi HDP'nin metninde o zaman gündeme geldi. Özerklik anlamına gelebilecek bir kısım teklifler orada da gündeme geldi. Ama buna karşılık üç parti de bu görüşlerini dile getirdi. Birisi diyelim ki verdiği anayasa uzlaşma taslağında iki yerde Türk Milleti ifadesini kullandı. Bazıları beş, bazıları yedi yerde demiş. Ama üç parti de kullanmış. 2015'e giderken, herkes farklı söylemler içerisindeyse onu şahsen bilmiyorum.Dil konusuyla ilgili tartışmalar da o zaman orada yapıldı. Bu konuyla ilgili keşke Türk Dil Kurumu bir açıklama yapsaydı. Ama hiçbir konuyu biz bugün önümüze geldiğinde tartışıyor değiliz. Bunu Türk Dil Kurumu'na sordum; bana verdikleri rapora göre şu anda dünyada yaşayan 6 bin 912 dil var. En fazla Brezilya'da var. Dil bir anlaşma aracıdır. Ama her konuşulan dil, resmi dil değil. Resmi dil sayısı 200 civarındadır. 500'den fazla dilin konuşulduğu bir yerdeki bir vatandaş topluluğu öbür taraftakini anlamıyor. Peki nasıl anlaşılacak? Onun için Portekizce resmi dil olmuş ama öbür taraftan herkes ana dilini konuşuyor."

Çiçek, AİHM'in de resmi dil konusunda verdiği kararlar olduğunu anımsatarak, "Bazı sorunlar sadece bizde olmamış başka yerlerde de olmuş. Hak ve özgürlükler açısından AİHM'e kadar gitmiş" dedi.

TBMM Başkanı Çiçek, "TBMM Başkanlık Divanı'nda alınan karar doğrultusunda bir parlamento muhabirine yasama çalışmalarını izlemede yasak getirildiği" konusundaki soruya, şu cevabı verdi: "Kartı iptal edilen bir arkadaş da burada. Demek ki o konuda biz olabildiğince toleranslı davranıyoruz. Bir şeyi kısıtlama gibi bir niyetimiz yok. Hele hele görev süresi sona ermek üzere olan bir Meclis Başkanı olarak giderayak 'şunun ekmeğiyle oynayayım' gibi bir duruma girmek istemem. Hepimiz kuralsızlıktan şikayet ediyoruz, siz görevinizi yapın ama yaparken buranın kuralları çerçevesinde yapın. Değişiklik istiyorsanız yine oturarak, konuşarak yaparız. Bir kısım sıkıntılar, şikayetler oluyor. Bunun üzerine de bir düzenleme getiriliyor. Yeni bir düzenleme yok, birinci fıkradaki müeyyideyi ikinci fıkraya almak suretiyle... 'Bu olmasın' diyebilirsiniz. Ama bunu şu anda yapma imkanımız yok. Şu kadarlık siyaset hayatımda benimle ilgili çok ağır yazılar yazıldı, iftira edildi. 13-14 sene benim ve ailemin hayatını karartan meslektaşlarınız oldu. Ama ben bir tek kişi ile ilgili dava açmadım. O yazılar haksızdı, hukuksuzdu. İnsan onuru ve haysiyeti bakımından son derece yanlıştı. Dava açsam kazanırdım. Ama açmadım. Gerek de görmedim. O yazıyı yazanlara da 'sen niye yazdın' demedim. Halen görüşürüz, konuşuruz; ben onun yanlışını söylerim, o da benim yanlışımı söyler. Meclis en çok kuralsızlığın olduğu yer haline geldi. Burası bir çok art niyetli insanların hedefi olabilecek bir kurum haline geldi, güvenlik açısından, vesaire açısından... Sizi onlarla bir tutuyor değiliz ama bir kural koyduk, herkes herşeyi yapsın ama kuralına uygun yapsın. Kural yanlışsa onu yine birlikte değiştiririz. 'O kararı ben almadım. Filancalar aldı' diye de bir kolaycılığa kaçmıyorum. Meclis'in ilgili komisyonlarında olan bir durum. Ama bunun şu veya bu istikamete çekilmesi de doğru değil. Sizin arkadaşlarınız arasında da zaman zaman -sayısı azdır belki- kuralsızlık edenler de olmadı değil."

Bir gazetecinin, "Biz buranın kurallarına riayet ediyoruz ama buranın kuralları son birkaç senedir yasaklar noktasına geldi. Meclis gazeteciler açısından çalışılamaz hale geldi. Biz, devamlı polisler ve Meclis Basın Bürosu'nda görevli arkadaşlar tarafından izlenen paranoyak insanlar haline getirildik. Bu durumu nasıl değiştirebiliriz?" sorusu üzerine Çiçek, "Orada yasak, burada yasak... Ama bu kurum içerisinde herkesin herşeyi yapma imkanı yok. Batı parlamentolarında da yok. Siz her türlü görevinizi usulüne uygun yapın, söylenen yerlerde yapın ama sıkıntı çıkıyorsa da bunlar konuşulur" dedi.

Çiçek, şöyle devam etti:
"Her türlü görevi yapıyorsunuz, kulislerde varsınız. Bunu tartışmaya açtığımdan değil, açmak da istemem. Ama kulisler sadece milletvekillerinin girdiği bir yer. Sizlerle beraber oturuyoruz. Kötü mü oluyor? 'İyi de oluyor, kötü de oluyor' diyenler var. Zaman oldu turnike konuldu ama milletvekillerinin kendisi o kuralı bozunca, 'basın niye gelmesin, basın niye gelmesin... Biz kulise haber kaynağı olmak için çıkmıyoruz ki. Haberi başka yerde alırsın, biz orada bir iş yapıyoruz tabiri caizse. Birilerine haber olmak, manşet olmak için kimse kulise çıkmıyor. Orada bulunuyoruz, herkes bulunuyor, sizler de bulunuyorsunuz. Ama 'doğru mu?' derseniz, doğru değil bunlar. Biz burada keyfi bir muamele yapmamaya gayret ediyoruz ama kural koymaya çalışıyoruz. Kurallara uyulmayınca da ne büyük sıkıntılar olduğunu gördük. Buna önce milletvekillerimiz uymadı. Siz mesela şunu görebilir misiniz batı parlamentolarında, pazar yerine çadır kurar gibi önemli günlerde Meclis'in arka bahçesi çadırlardan geçilmiyor. Nerede var burada böyle bir olay? Ben hiç bir yerde görmedim. Geçmişte vardı diye buna aynen devam mı edelim? Bu da doğru değil. Birisi bir gün evvelden geliyor, orasıdır, burasıdır. Bakıyorsunuz bir milletvekilini o oradan çekiyor, bu buradan çekiyor. Bu hoş bir görüntü değil. Haber alın ama ortak haber nasıl alınacaksa onun yol ve yöntemlerini uygulayın. Kişi, gelişi güzel bir yerde konuşacağına, basın odasına gitsin konuşsun. Ona bir itirazımız yok ki. Ya da bizim haberimiz olsun odasında çekim yapacaksanız ona da bir şey demiyoruz. Ama bu böyle yapılırken öbür milletvekili de 'mahremimize kadar giriliyor' diye şikayet ediyor. Ben şimdi hangi milletvekili diye jurnalcilik yapamam, onun için birbirimizi iyi anlayalım. Ben görev süresi sona eren birisiyim. İbrahim Bey ile karşılaştığımda 'yasak getiren Meclis Başkanı' lafını yemek istemem. Bu memleket kuralsızlıktan çekiyor, kuralları koyalım."

Çiçek, bugünkü yargının işleyişi konusunda ne düşündüğü sorusunu yanıtlarken de hazırlık tahkikatı gizli olan konularla ilgili yayın yapılmasını, görüş belirtilmesini, dosyaların yayınlanmasını hiçbir zaman doğru bulmadığını söyledi.

Savcının bir kişinin ifadesini aldıktan yarım saat sonra o ifadenin basında yer aldığını anlatan Çiçek, şu değerlendirmelerde bulundu:
"Bir şeyi ihlal etmeye başladığımızda bundan herkes zarar görür. Anayasa'nın 138. maddesi belli bir süreden beri ihlal ediliyor. 'Efendim bu gazeteciliktir, yaparız' bunu ben değerlendiremem ama o gün suçlanan insanlar belli bir süre sonra beraat etti. Fakat bu insanın ailesi, sevenleri, herkes perişan oldu, ruh sağlıkları bozuldu. Yaşadığımız sıkıntılarda, gerginliklerde yargı uygulamalarının çok büyük olumsuz katkısı olmuştur. İddianamede bir numara olan kişi adli kontrolle serbest. Haksızlığa, hukuksuzluğa kim maruz kalıyorsa, hangi düşüncede ve görüşte ise ben haksızlığı ve hukuksuzluğu savunamam. Haksızlık ve hukuksuzluk kime yapılıyorsa bizim buna karşı çıkmamız gerekiyor. Ama bu konuda Türkiye'de iyi bir sınav verdiğimizi söyleyemem. Geriye dönük son 4-5 yıllık uygulamalara bakın; kimler kimlere ne dedi, sonra kimler kimlerle ne oldu, bunlara bir bakın. Ben durduğum yerde duruyorum. Kanaatim ve düşüncem belli. Türkiye'de görülmekte olan davalarla ilgili belki hiç konuşmamış ya da yanlışlıkla konuştuysam o da benim hatamdır, konuşmamış tek kişi olduğumu söyleyebilirim."

Meclis'in kurallarına uymadığı gerekçesiyle parlamento muhabiri kartı iptal edilen ve TBMM yerleşkesine girişi yasaklanan gazetecinin başından geçen süreci anlatması ve Meclis'te, toplantıya davet edilen temsilcisi adına bulunduğunu belirtmesi üzerine Çiçek, "Bunu bana söylediler, buyursun gelsin dedim. Bilgim var. Ben öyle bir anlayış içinde olsaydım girme imkanı olan başka birisi gelsin derdim" karşılığını verdi.

Çiçek, kendilerine sayısız dilekçe geldiğini, kayıt numarası alınmış her dilekçeyi işleme koymaya mecbur olduklarını ifade ederek, "Gelen dilekçeleri nereye havale edilmesi gerekiyorsa oraya havale ederiz. Herşeyin kararını Meclis Başkanı vermiyor. Dilekçe vermek, şikayette bulunmak vatandaşın anayasal hakkıdır. Sade vatandaşın nasıl hakkıysa milletvekilinin de hakkıdır. Bu işin sorumluluğunu oraya yüklemek için söylemiyorum ama bu kararı veren Meclis'in bur kurulu. Kararı veren orası. Ben o kurulun amiri değilim. Ben karar vereceksem zaten ona gerek yok. Doğrudan kararı veririz, geçer gideriz. Kararın haklılığını, haksızlığını tartışabilirsiniz. İstiyorsanız yargı yoluna da başvurabilirsiniz, buna bir engel yok. Ben itiraz merciyi olsam itirazı bana yaparsınız, ben de onu kaldırırım. Ama yönetmelikleri incelemeden bir hak arayışına girerseniz, yanlış yerlerde aramış olursunuz. Burada bu kadar arkadaş çalışıyor; sizin çalışmanızdan ben neden rahatsız olacağım, ne mahsuru var? Ben bugüne kadar kimseye de akreditasyon uygulamadım" diye konuştu.

İstiklal Mahkemeleri tutanaklarına ilişkin belgeler, harici bellek ile gazetecilere dağıtıldı.

Toplantıya TBMM Genel Sekreteri İrfan Neziroğlu ve Genel Sekreter Yardımcısı Kemal Kaya ile İstiklal Mahkemelerine ilişkin çalışmanın proje koordinatörlüğünü yürüten TBMM Kütüphane ve Arşiv Hizmetleri Başkan Yardımcısı Abdulhekim Koçin de katıldı.

Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!