Bıyıksız ülkücünün yükselişi

Güncelleme Tarihi:

Bıyıksız ülkücünün yükselişi
Oluşturulma Tarihi: Nisan 20, 1999 00:00

Haberin Devamı

1968'de üniversiteye girmesine karşın 68 gençliğiyle ilgisi hiç olmadı

Devlet Bahçeli, Fettahoğulları olarak tanınan Türkmenlerden Salih Bahçeli'nin ikinci oğlu.

1948'de doğan Devlet, üniversiteye kadar hep özel okullarda eğitim gördü. Ortaokulu Adana'da Özel Çukurova Koleji'nde, liseyi de İstanbul'da özel Akgün ve Ata Kolejlerinde okudu. Ardından Ankara İktisadi Ticari İlimler Akademisi'ne girdi. 1968, gençliğin fırtınalı yıllarının başlangıcı. O yıl üniversiteye adımını atmasına karşın 68 gençliğiyle ilgisi olmadı.

O dönemde, Akademide sol gruplar etkindi. Bahçeli, MHP lideri Alparslan Türkeş'in seminerlerine gidip gelmeye başladı. Boş zamanlarını Ülkü Ocakları'nda geçiriyordu. ‘‘9 Işık’’ elinden düşmüyordu.

KAVGALAR BAŞLIYOR

Akademide boykotlara karşı çıkan ülkücülerin sayısı giderek artıyordu. Sonunda çatışmalar başladı. En büyük kavga, Akademi'nin Talebe Cemiyeti Başkanlığı için çıktı. Başkanlığı kazandı. Ülkücü camiada giderek sivrildi. 1970'te de Türkiye Milli Talebe Federasyonu Genel Sekreteri seçildi.

O yıllarda ülkücü öğretim üyeleri yoktu. Bunu değiştirmek için 1972'de mezun olunca üniversitede kaldı. Asistanlık günleri başladı. Ülkücü Maliyeci İktisatçılar Derneği'ni kurdu. Ardından Ülkücü Asistanlar Derneği'ni kurup, Genel Başkanlığı'nı üstlendi.

Enerjisinin küçük bir bölümünü, Mali Bilimler Muhasebe Yüksek Okulu'ndaki görevine ayırıyordu. Hocası Prof.Aziz Köklü ile birlikte derslere giriyorlardı. Susurluk kazasıyla ünlenen Abdullah Çatlı da öğrencisiydi. Yıllarca sürecek dostluk o günlerde başlamıştı...

Ülkücü camiada hızla kendine yer edinmesine karşın akademik kariyeri ağır ilerliyordu. Bilimsel makaleler yazmak yerine ülkücü dergi ve gazetelere yazmayı yeğliyordu. Doktora tezini hazırlaması da tezinin kabul edilmesi de epey zaman aldı. Tezini, Gazi Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü kurulunca orada kabul ettirebildi. Aradan 10 yıl geçmiş, yıl 1982 olmuştu.

12 Eylül döneminde zamanını, cezaevindeki ülkücülere yardımla geçirdi.

Hareketli günler, 12 Eylül sonrasında geri döndü. Türkeş'in eski gençlik danışmanı Ali Güngör ile bir ekip oluşturmuşlardı. Onlara ‘‘Akademisyenler grubu’’ deniyordu. Mayaş Yayınları'nı kurmuşlar; haftalık Hamle, aylık olarak da Töre dergisini çıkarıyorlardı. Hem de Anadolu'da örgütleniyorlardı.

Muharrem Şemsek ile ilk görüş ayrılıkları ‘‘istişare toplantıları’’nda başladı. Parti konusu tartışılıyordu. Şemsek, Muhafazakár Parti'ye girip, partide etkin bir isim oldu. Bahçeli de MP'ye uzak duranlar arasındaydı. MP'nin Milliyetçi Çalışma Partisi adını alması da durumu değiştiremedi. ‘‘Milli Çapulcular Partisi’’ deyip, geçiyorlardı.

Türkeş'in Nisan 1985'te cezaevinden çıkması da sorunları azaltmadı. Bahçeli-Şemsek grupları arasında çatışma giderek şiddetlendi. 1986 sonlarında, kavga, yumruklaşmalara kadar vardı. ‘‘Kara dönem’’ olarak adlandırılan günlerde Mayaş Yayınevi de soyuldu; kitaplar çalındı. Bahçeli de bir gün evinin önünde yumruklandı. Olaylardan Şemsek grubu sorumlu tutuldu. Bahçeli ve Şemsek, yıllarca hiç konuşmadılar.

TÜRKEŞ'İN SOLUNDA

Türkeş, duruma el koydu; Bahçeli'ye ‘‘MÇP'ye gel’’ talimatı verdi. 17 Nisan 1987'de Yardımcı Doçent iken üniversiteden istifa etti.

Türkeş, MÇP'nin 19 Nisan 1987 kongresinde sağına eski MSP'li Abdülkerim Doğru'yu, soluna da Bahçeli'yi oturttu. Kongrede yüksek oy aldı. Bahçeli'yi Ali Güngör, Tuğrul Türkeş ve Muharrem Şemsek izliyordu. Tuğrul Türkeş de partiye o kongrede girmişti.

Bahçeli genel sekreter oldu ve Ali Güngör ile birlikte partiye hakim oldular. Şemsek'e ise genel sekreter yardımcılığı verildi; ama etkinliğini kaybetmişti. Bahçeli, Genel Sekreter olarak ilk mesajında MÇP'nin dünya görüşünü üç sözcükle özetledi: ‘‘İlim, tefekkür, iman...’’

Klasik MHP çizgisini devam ettiren ekip, MÇP'yi reorganize etti. Partinin vitrininde kentli yüzler arttı. Parti programı yeniden yazıldı. Partinin görünümü yenilenirken, bir yandan da eski MHP'nin eylemleri inkar edilmiyordu! Bahçeli, 12 Eylül öncesine de sahip çıkıyordu.

Kısa süre sonra siyaset yasağı kalktı ve Türkeş de MÇP'ye döndü. Bahçeli, Genel Sekreterliğe devam etti. MHP, 1987 seçimlerinde başarılı olamadı. Milletvekili adayı oldu, seçilemedi. 1991 seçimlerinde RP ile ittifakı destekledi. Türkeş'in, Erbakan ile ilk görüşmesine de katıldı. Ama Adana'da 1.sırada olmasına rağmen seçilemedi.

Ardından bir talihsizliği daha yaşadı. MÇP'nin adının MHP'ye dönüştüğü 29 Aralık 1992 kongresinde MKYK'ya giremedi. İlk kez uygulanan ‘‘çarşaf liste’’nin kurbanı olmuştu. Rakipleri, ismini silmişti. Türkeş, yine de yanından ayırmadı. Genel Başkan Danışmanı olarak partide tuttu. 1994'te de yeniden yönetime girdi. Bu kez Genel Başkan Yardımcılığı'nı üstlendi.

Muhsin Yazıcıoğlu ve arkadaşlarının ayrılması MHP'de beklenen bir olaydı. Bahçeli, onlarla ilişkisini gerginleştirmedi. Hatta MHP içinde Yazıcıoğlu aleyhine konuşulmasına engel oldu. O nedenle de hep o grubun da saygıyla yaklaştığı bir isim oldu.

1995 seçimlerinde Adana'da üçüncü sıradan aday gösterildi. Bu kez seçildi; ama MHP barajı aşamadı. Seçimlerdeki ‘‘hanedan tartışmaları’’nda Genel Merkez'in tavrından rahatsız oldu. Rıza Müftüoğlu'nu eleştirdi. Suçlamalarını Türkeş'e yöneltmedi. Zaten Türkeş'e siyasi yaşamının hiçbir döneminde karşı çıkmamış; liderinin istediklerini hep itirazsız kabullenmişti.

Aslında klasik MHP çizgisini savunan birçok ülkücü gibi, o da MHP'nin bir yol ayrımına geldiğinin farkındaydı. Türkeş çizgisine karşı dipten bir dalga yükseliyordu MHP'de. Türkeş'in ölümü tam bu döneme denk geldi.

Olağanüstü kongre Türkeş çizgisi ile bir hesaplaşma biçiminde geçti. Bahçeli, o çizgiye karşı yükselen tepkiyle bütünleşti. Ülkücü camiadaki saygın yeri, 12 Eylül öncesini inkar etmemesi, hatta onlara sahip çıkması seçilmesini kolaylaştırdı. 4 Nisan 1997'deki kongrede ibreler, onu gösterince ortam gerginleşti, sandalyeler havada uçtu; yumruklar konuştu. Ertelenen kongrede, rakibi Tuğrul Türkeş'i aşmakta zorlanmadı. Genel Başkanlığı sırasında ilk işi parti yönetimini yenilemek oldu. Yeni kadrolaşma parti içinde rahatsızlık yarattı. Bu itirazlar, seçim kampanyasının gürültüsü arasında kayboldu.

Bahçeli, partisini kampanya boyunca ‘‘Hedefimiz tek başına iktidar’’ sloganıyla yönlendirdi. Susurluk, ülkücü mafya tartışmalarına hiç girmedi. 1990'lardan bu yana yükselen milliyetçi rüzgarın farkındaydı. O rüzgarla birlikte yükseldi...

Onu ütüsüz pantolon, kravatsız elbise, boyasız ayakkabı ile gören yok. Klasik bir çizgi tutturmuş; gri, cansız renkleri yeğliyor.

Bıyıksız ve bekár ülkücü

Seçimlerin yükselen yıldızı MHP'nin lideri Devlet Bahçeli, bıyıksız ve bekar bir ülkücü. Sadece üniversite öğrenciliği döneminde bıyık uzatmış, sonra kesmiş. Yıllardır bıyıksız olması ülkücü camiada imaj sorunu yaratmamış. O hep ülkücü gençlik için ‘Devlet Abi’, partideki çalışma arkadaşları için ise ‘Devlet Hoca’ olmuş...

Bahçeli, bugüne değin hiç evlenmemiş. Bekar kalmasının nedeni, kendisine göre hep siyasetle uğraşması. ‘‘Bizim gibi inançlı insanlar için nikah, günü saati belli olmayan birşeydir. Kısmet olmadı’’ diyor. Ancak yakın arkadaşlarına göre bekár kalmasında titizliğininin de rolü çok önemli!

Gerçekten Bahçeli titiz bir kişi. O nedenle de evinin dışında yemek yemekte zorlanıyor. Ütüsüz pantolon, kravatsız elbise, boyasız ayakkabı ile gören hiç olmamış. Klasik bir çizgi tutturmuş; gri, cansız renkleri yeğliyor. Çiçekli kravatı, üç düğmeli ceketi denemiyor bile. Ama renk uyumuna özen gösteriyor. Beyaz çorap giyenlerden ise nefret ediyor.

Daha çok parti, siyasi çalışmalar ve evi arasında geçen sade bir yaşam sürüyor. Evdeki zamanının çoğunu da kitaplarla geçiriyor. Son okuduğu kitaplardan biri, Atilla Eralp'in, ‘‘Türkiye ve Avrupa’’ adlı derlemesi. Elindeki diğer kitaplar da Prof. Ercüment Kuran'ın ‘‘Türk Çağdaşlaşması’’ ve Prof.Dr. Harun Güngör'ün ‘‘Türklerin Dini Tarihi’’. Roman ya da şiir kitaplarına uzak duruyor. Türk Sanat Müziği'nden hoşlanıyor. Çoğunlukla da Sadettin Kaynak ve Münir Nurettin dinliyor.

Tek hobisi var; o da eski Türk evleri. Nereye giderse gitsin, Türk evlerini inceliyor; projelerini topluyor. En büyük rüyası da böyle bir eve sahip olmak. Bir mimar arkadaşı, Amasya evlerini örnek alan bir proje çizmiş; bu projeyi Osmaniye'de bir yapıya dönüştürmek istiyor.



Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!