Bir Türk dünyayı gezer gezerken de aşkı bulur

Güncelleme Tarihi:

Bir Türk dünyayı gezer gezerken de aşkı bulur
Oluşturulma Tarihi: Nisan 13, 2002 01:56

Coğrafya öğretmeni ve fotoğrafçı Mustafa Andıç cebinde 1800 dolarla Uzakdoğu yollarına düştü, 7 ay gezdi. Yağmurlu bir Cakarta gününde, saçlarından yağmur damlaları akan Erni'ye rastladı ve aşık oldu. Şimdi onun İstanbul'a geleceği günü iple çekiyor...

Mustafa Andıç (33), Adana, Tufanbeyli, Karsavuran köyünde doğdu. Aylar boyunca, savrulan karların uğultusundan başka birşeyin duyulmadığı ıssız bir Toros köyüymüş burası. Ama bahar gelince cennete döner, Mustafa için büyülü anlar başlarmış. Çünkü yol ortaya çıkarmış. Yol demek, başka yüzler, diğer olana, diyar olana yolculuk demekmiş.

Sekiz çocuklu Andıç ailesinin dört numarası Mustafa, daha okuma yazmayı sökmeden, atlasdan harita dilini öğrenmiş. Yaşıtları çizgi film izlerken o, TRT de belgesel seyredermiş.

Ortaokuldayken İstanbul'a taşınmışlar. Bakırköy İncirli Ortaokulu'nda coğrafya öğretmeni Necla Çokran'la karşılaşınca hayatının haritası da çizilmiş. Sevgili öğretmeni, çocuklarla İstanbul'u dolaşırmış. Müzeler, camiler, kiliseler, şapeller, havralar, eski zaman sokakları Mustafa'yı büyülermiş. Tam 18 sene sonra İstanbul'u ve coğrafyayı kendisine sevdirdiği için öğretmeni Necla Hanım'ı bulup teşekkür etmiş: ‘‘Önceleri, hep başka bir ülkede yaşamayı düşünürdüm. 38 ülkeyi turlayınca anladım ki İstanbul kadar güzel bir şehir yok. Şimdi sadece burada yaşayıp, burada ölmek istiyorum.’’

Üniversitede coğrafya okumaya karar vermiş ve emeline ulaşmış. ‘‘Biraz Strabon, çokça Evliya Çelebi’’ diyor kendi için. Üniversiteyi bitirince birkaç Anadolu kasabasında öğretmenlik yapmış, sonunda İstanbul'da Işık Lisesi'nde hocalığa başlamış. O da hocası Necla Hanım gibi çocukları alıp İstanbul'u karış karış gezdirmiş. Hakkari ve Uşak dışındaki tüm şehirleri dolaşmış. Türkiye'yi tamamlayınca artık, tıpkı çocukluğundaki gibi atlasın üstünde parmağını gezdirmeye başlamış. İlk kez 1998'in yazında öğrencileriyle İspanya'ya gitmiş. Ondan sonra Mısır, ardından da 15 Avrupa memleketini karışlamış. 2000'de, bir uçtan diğerine Baharat Yolu'nu karadan geçmiş. Ama en büyük macera bundan 8 ay önce başlamış. Küçük bir sırt çantasının içine bir kısa pantolon, iki tişört, birkaç ilaç koymuş, boynunda fotoğraf makinesi, aşılarını olduktan sonra ver elini Hindiçin demiş. Endonezya, Malezya, Kamboçya, Laos, Myanmar (Burma) ve Vietnam'a doğru yola çıkmış. Üstelik cebinde sadece 1800 dolarla. İndirimli sezonda 350 dolara, Cakarta-İstanbul gidiş dönüş bileti almış. 18 saatlik bir yolculuktan sonra Endonezya'nın başkentinin bulunduğu Cava Adası'na inmiş.

Kısa süren ılıman yağmurlar, gökkuşakları, rengarenk kadınlar, ucu göğe değen palmiyeler, irili ufaklı yüzlerce adadan oluşan bu ülkenin başkenti Cakarta'da serüvenin içine dalmış. Önce Cava Adası'nı boydan boya gezmiş. Cakarta sokaklarında dolaştığı bir gün, ‘‘Oğlum, gözümün önünden kaybolma’’ diye Türkçe bir cümle işitmiş. Sesin sahibi Doğu Timor'da BM'de çalışan Mehmet Mert'miş. Onu davet etmiş. Bir günlük tekne yolculuğundan sonra Doğu Timor'a ulaşmışlar, bir hafta Mert ailesine misafir olmuş.

AŞK BENİ KAFEDE BULDU

Mustafa Cakarta'ya döndüğü günün akşamı kendini ilginç bir hikayenin içinde bulmuş: ‘‘Ertesi gün Malezya'ya doğru yola çıkacaktım. Yağmur hızlanınca kendimi her yanı bambularla kaplı bir kafeye attım. Bir çay söyledim ve nehrin kıyısından akıp giden insanları seyre daldım. O sırada kapıdan uzun saçlarından yağmur damlaları dökülen bir kız girdi. Nasıl güzel, nasıl ıslak, nasıl zarif gülüşlü anlatamam. Bazılarının dans ettiği tıklım tıklım kafede tek boş yer benim yanımdı ve ben yanıma gelmesi için dua ediyordum. Geldi. Yabancı olduğumu anlamıştı, İngilizce olarak 'Oturabilir miyim?' dedi. Ben de 'Eğer önce benimle dans etmeyi kabul edersen oturabilirsin' dedim. Yarım saat hiç durmadan dans ettik. Adı Erni'ydi, 22 yaşındaydı, Hukuk okumuştu ama turizmle ilgili bir iş yapmak istiyordu. Babasının Endonezya'nın özerk hanedanlıklarından birinde çok sayıda işletmesi varmış. İşletmelerden birinin başına geçmeyi hedefliyormuş. Müziği, dansı, Kafka'yı, yolculuğu ve Vivaldi'yi çok seviyormuş. Ünlü olmak istemediği için sinema oyunculuğu tekliflerini geri çevirmiş. Gece yarısına kadar konuştuk. Sıkılarak otelime davet ettim. Biraz tereddütten sonra kabul etti. Geceyi birlikte geçirdik. Sanki bir rüyanın içindeydim. Güneşli, güzel bir sabaha uyandık. Nehir kıyısında kahvaltı ederken, 'Bugün Malezya'ya gideceğim. Oradan da yolculuğumu sürdüreceğim' dedim. O andan itibaren hiç konuşmadı. Çayını içip kalkmaya yeltendiğinde kafam karmakarışıktı. 'Seni bir daha nasıl bulacağım' dediğimde, 'Boşver sen yoluna devam et' dedi, kalabalığın arasında hızla kayboldu.

SOKAKLARDA ONU ARADIM

Gitmedim, gidemedim. Onu tüm Cakarta'da aramaya başladım. Bir hafta sonra umudumu yitirdim. Bir sabah Malezya'ya doğru yola çıktım. Fakat bu arada farkettim ki, Erni'yi aradığım bir hafta boyunca tek bir kare film çekmemişim. Yol boyunca fotoğraf çekerek otogara yöneldim. O gün Endonezya'da bayramdı. Kentin tarihi meydanlarından birinde geleneksel dans yapan bir grup kızın fotoğrafını çekmeye başladım. Objektifin içinden bana gülen bir yüz gördüğümde şaşkınlık içindeydim: Biri Erni'ydi. Tam iki saat süren dansını tamamladı. Gelip boynuma sarıldı. 'İçimden bir ses senin hala Cakarta'da olduğunu söylüyordu' dedi.’’

Mustafa , ertesi gün Erni'yle birlikte Cakarta Üniversitesi Coğrafya Bölümü'nü gezmeye gitmiş. Uzun bir sohbet yaptıkları bölüm başkanı, ‘‘Öğrencilerimize bir ay coğrafya dersi verir misiniz?’’ diye bir teklifte bulunmuş. Mustafa okulun lojmanına yerleşerek hocalığa başlamış. Öğrenciler, geziler, Erni'yle geceyarısı yürüyüşleri... Bir ay göz açıp kapayıncaya kadar geçmiş. Derslere devam etme teklifi gelmiş ama Erni, ‘‘Sen çıktığın yolculuğu tamamlamalısın’’ deyince herkesle vedalaşıp Malezya'ya doğru yoluna devam etmiş.

Mustafa Andıç'ın yolculuğu tam yedi ay sürmüş. Toplam 1800 dolar harcamış. Yakında anılarını kitaplaştıracak. Birkaç yıl daha öğretmenlik yapıp İpek Yolu, Kuzey Kutbu ve Latin Amerika yolculuğu yapacak. Şimdi bir ay sonra kendisini ziyarete gelecek olan Erni'yi bekliyor. Gözü uçaklardan, ufukta kaybolup giden teknelerden başka birşeyi görmüyor.


HOCALIK YAPTI

Mustafa Andıç, profesör aylığının 80 dolar olduğu Endonezya'da, üniversitede bir ay coğrafya dersi verip 55 dolar kazanmış. Vietnam'da da tenis hocalığı yapmış. Doğa sporlarına da meraklı.

Andıç’ın gezi fotoğrafları www.yeryuzu.com adresinden görülebilir.


KAMBOÇYA'DA AŞIK VEYSEL DİNLEDİ

Pnom Pehn çarşısında tıraş olurken tanıştığı bir adam onu evine davet etmiş. Yemeğe otururken evsahibi bir kaset koymuş. Mustafa'nın tüyleri diken diken olmuş. Çalan Aşık Veysel'miş. Adam yıllar önce Fransa'ya gittiğinde Aşık Veysel'i dinlemiş ve çok sevmiş. Bir de kasetini almış...


KURAN KURSU TÖRENİ

Kuala Lumpur'da ilginç bir törene tanık olmuş. Kuran kursundan mezun olan öğrencilerin yaptığı bu resmi geçite, erkekler geleneksel Arap-Suudi kıyafetli, kızlar ise başörtülüymüş. Yeni mezunlar, bir hayli hareketli parçalar çalıyormuş.
Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!