Bakan Akdağ'dan kürtaj açıklaması

Güncelleme Tarihi:

Bakan Akdağdan kürtaj açıklaması
Oluşturulma Tarihi: Mayıs 31, 2012 10:38

Sağlık Bakanı Recep Akdağ, “Benim kişisel yaklaşımım, prensip olarak gerekmedikçe, tıbbi gereklilik olmadıkça kürtaj yapılmamasıdır. Ama bu raporun neyi getirip neyi götüreceğini de görmemiz lazım” dedi.

Haberin Devamı

Sağlık Bakanı Recep Akdağ, ikinci kez konuk olduğu Editör Masası'nda gündeme ilişkin soruları yanıtladı.

Akdağ, kürtaj ve sezaryene ilişkin tartışmaların hatırlatılması üzerine, kürtajın anne karnındaki bir canlının rahimden kazınarak alınması demek olduğunu, kelimenin aslının “küretaj” olduğunu, “kürete etmenin” de kazıyarak çıkarma anlamına geldiğini anımsattı.

Tıbbi bir mecburiyet olduğunda kürtaj yapılmasının kaçınılmaz olduğuna işaret eden Akdağ, annenin sağlığını riski atan durumlar ya da bebekle ilgili çok ağır genetik arıza gibi durumlarda kürtaja doktorların karar verdiğini belirterek, şöyle konuştu:
“Bütün bunların dışında Türkiye'de hamileliğin 10. haftasından önce 1983'te yapılmış bir kanunla kürtaj tamamen serbest. Bir gerekçe aranmadan herhangi bir hamile kadın 10. haftadan önce bebeğini kürete ettirebiliyor. Bunun tartışıyoruz. Bunun doğru olmadığını düşünüyoruz. Bunun için neler yapabileceğimizi konuşuyoruz. 1983 yılında bu kanun yapıldığı zaman hiç tartışılmamıştı.

İstanbul'da dün gazeteci arkadaşlarla yaptığımız görüşmede, bu konu güncel olunca, şunu sordular; 'Yerleşmiş olan bir uygulamayı neden şimdi tartışmaya açıyoruz?'. Biz 12 Eylül sonrası Türkiye'de karar verilmiş olan birçok uygulamayı tartışmaya açıyoruz. Gazeteci arkadaş, 'O zaman bu tartışılmıştı. Danışma Meclisi'nde tartışıldığını hatırlıyorum' dedi. Danışma Meclisi o zaman paşaların kurduğu bir meclisti. Meclis deyince adına gerçekten çok önemli bir demokratik faaliyet yapılmış gibi algılanıyor.

Bunun tartışılması çok yerinde oldu kanaatimce. Bütün dünyada bu tartışılıyor. ABD'de, Avrupa'da birçok ülkede. Kürtajın yasak olduğu, serbest olduğu ülkeler var. Bir defa kürtaj bir planlama yöntemi olarak asla kullanılmamalı. Maalesef Türkiye'de biraz bu şekilde kullanılabiliyor. 100 binle ifade edebildiğimiz kürtaj yaşanıyor Türkiye'de.”

“Bebeğin yaşam hakkını önemsiyoruz”

Türkiye'de toplam doğumların içinde ne kadar kürtaj olduğuna dair sayının yapılmakta olan yeni çalışmayla verilebileceğini söyleyen Akdağ, 2008'deki geniş saha araştırmasına göre her 100 gebelikten 10'unun kürtajla sonlandırıldığını vurguladı.
Kürtaj konusuna “kadının seçim hakkı” ve “bebeğin yaşam hakkı” gibi yaklaşımlar olduğunu belirten Akdağ, “Biz bulunduğumuz nokta itibarıyla bebeğin yaşam hakkını çok önemsiyoruz” dedi.

Türkiye'de herkesin bir aile hekimi olduğunu, planlamayla ilgili yöntemlerin ücretsiz olarak vatandaşa sunulduğunu vurgulayan Akdağ, sürdürülen tartışmalar sonucunda insanların “Kürtaj bir planlama yöntemi değilmiş, o zaman biz normal planlama yöntemlerine başvuralım” diyeceklerini dile getirdi. Akdağ, “Yarın kürtajla ilgili kısıtlamalar getirdiğimizde de bu o zaman çok büyük bir problem oluşturmayacak” diye konuştu.

Hekim olarak kürtajın kadın sağlığı açısından taşıdığı riskleri de anlatan Akdağ, kürtaj sırasında ani komplikasyonlar gelişebildiğini, ağır kanama ya da yırtılmalar yaşanabildiğini, sonrasında kadının kısır kalması gibi sorunlarla karşı karşıya kalınabildiğini kaydetti.

“Yan tedbirleri almak durumundayız”

Kürtajın bugün tartışılmasının makul olduğunu dile getiren Akdağ, 10-15 yıl önce kırsalda ve şehirlerdeki kadınlara bu kadar yaygın hizmet verilemediğini, bugün hizmetler yaygınlaştığı için tartışmanın daha rahat yürüdüğünü ifade etti.

Akdağ, “Meselenin insan davranışı, ahlakla ve etikle ilgili bir tarafı da var. Siyasetle ilgili bir tarafı da var. Siyaset burada karar verirken hem bilimi hem de ahlaki tarafı dikkate alarak karar verecek” dedi.

Herhangi bir ameliyatla ilgili kanun yazılmasına gerek duyulmadığını ancak kürtaj söz konusu olduğunda konunun tüm dünyada yasalarla düzenlendiğine işaret eden Akdağ, bazı ülkelerde uzun yıllar boyunca kürtajın yasak olduğunu hatırlattı.

Batılı toplumlarda bir eylem çok yaygın hale geldiği zaman bunu yasalaştırmak gibi bir alışkanlık olduğuna dikkati çeken Akdağ, kürtajda da sürecin böyle işlediğini, yıllarca illegal yapıldığını görenlerin kürtajı yasallaştırdığını söyledi.

"Gerekirse devlet bakar"

Haberin Devamı

Akdağ, “Bazen 'Annenin başına kötü bir şey gelmişse ne olacak?' vesaire gibi şeyler söyleniyor. Gerekirse öyle bir bebeğe devlet bakar. Böyle bir yasa çıkarılıp da kürtajla ilgili daha ciddi kısıtlamalar getireceksek mutlaka onun yan tedbirlerini de almak durumda olacağız” diye konuştu.

“Sağlık ya da Adalet Bakanlığı'nın tasarısı olabilir”

Akdağ, bu konudaki kişisel yaklaşımının sorulması üzerine, “Benim kişisel yaklaşımım, prensip olarak gerekmedikçe, tıbbi gereklilik olmadıkça kürtaj yapılmamasıdır. Ama bu raporun neyi getirip neyi götüreceğini de görmemiz lazım” dedi.
Raporun geniş bir heyetle görüşüleceğini, sadece kadın doğum uzmanları değil yeni doğancılar, tıp etiği uzmanları, psikologlar ve doğum eylemi konusunda uzmanlaşmış kişilerin de görüşlerinin alınacağını belirten Akdağ, tartışıldıktan sonra raporun Bakanlar Kurulu'na sunulacağını söyledi.
Düzenlemenin Sağlık Bakanlığı'nın ya da Adalet Bakanlığı'nın tasarısı olarak gündeme gelebileceğini kaydeden Akdağ, konunun tıbbi boyutuna ilişkin raporun Bakanlar Kurulu'na sunulacağını dile getirdi.

Haberin Devamı

"Bakanlar Kurulu'na yetiştirmeye çalışıyoruz"

Sağlık Bakanı Recep Akdağ, kürtaj düzenlemesine ilişkin çalışmalarla ilgili olarak, “Biz önümüzdeki ay içerisinde bu çalışmaları Bakanlar Kurulu'na yetiştirmeyi planlıyoruz.Ondan sonrası Bakanlar Kurulu ve Meclis'in işidir” dedi.

Akdağ, bakanlıkça hazırlanacak rapor enine boyuna tartışılmadan kürtaj “tamamen yasaklanmalı” ya da “kısmen olmalı” demenin doğru olmayacağını ifade ederek, kürtajla ilgili kararları kendi başına veremeyeceğini, bunun hükümet kararı olarak hayata geçeceğini söyledi.

Ceza yasasında konuyla ilgili hüküm bulunduğuna ve tek başına Sağlık Bakanı'nın karar verebileceği bir konu olmadığına işaret eden Akdağ, “Benim oluşmuş kanaatim tıbbi gereklilikler dışında mümkün olduğunca kürtaja başvurulmasını önleyici bir yasa ve diğer ikincil düzenlemeleri yapmaktır. Bu, diğer tedbirleri de ihtiva etmelidir. Kürtaja ihtiyaç duydurmayacak biçimde kadınların ya da ailelerin planlamayla, modern planlama yöntemleriyle ilgili bilgi seviyelerinin artırılması, onlara bu hususta daha etkin bir ulaşımın sağlanması gibi tedbirleri de ihtiva etmelidir” diye konuştu.

Haberin Devamı

Kürtaj konusunda “yaşam hakkı” ile “kadının bedenine sahip olma hakkı” arasındaki dengenin nasıl sağlanabileceğine ilişkin soru üzerine Akdağ, şöyle konuştu:

“Meselenin ahlaki ya da felsefi kısmı burası. Tartışma şöyle gitseydi; 'Bir bebeği ailesi istemiyorsa ya da bir kadına tecavüz edilmiş de bebeği doğmuşsa, doğar doğmaz o bebeğin hayatının sonlandırılması yaşam hakkına mı girer yoksa seçim hakkına mı girer?' Neden? Çünkü doğan çocuğa da ailesi, kadın bakacak. Bunu hiç tartışıyor muyuz? Hiçbirimizin aklına bile gelmiyor. Ama bebek annenin karnında olunca tartışmak bir tarafa, bunun için yasalar çıkarılmış ülkelerde. Türkiye'de 10 hafta, öbür ülkede 12 hafta, öbüründe 16 hafta, diğerinde bilmem kaç hafta... Türkiye'de çok iyi hatırlıyorum, bu sürenin 12 haftaya çıkarılması için belli çevreler çok gayret gösterdiler. Biz o zaman da buna çok karşı çıktık.

Haberin Devamı

Önemli noktalardan birisi de, annenin karnındaki bebeğe ne zaman canlı diyeceğiz? Bunun bilimsel bir şeyi yok. 'Şu tarihten önce ya da şu tarihten sonra canlı deriz' diye bir bilimsel tanımlama benim bilgim dahilinde yok. Şuanda tıp anne karnındaki ceninin, fetüsün ne zaman canlı sayılacağıyla ilgili tam bir bilgiye de sahip değil. Sonuçta annenin karnına tutunduğu andan itibaren o bir canlı haline geliyor. Bir süre sonra uzuvları şekilleniyor, kalbi atmaya başlıyor. Ama oraya tutunduğu andan itibaren genetik anlamda bizim fetüs dediğimiz, annenin karnındaki insan yavrusu. Doğmuş insan yavrusundan farkı aslında bu.”

“Tartışmalar bile kürtaj oranını azaltacaktır”

Haberin Devamı

Akdağ, Türkiye'de hamileliğin onuncu haftasından sonra illegal şekilde kürtaj yapılan yerler olup olmadığı sorusunu, “Vardır ama çok yaygın olmadığını düşünüyoruz” diyerek yanıtladı.

Kürtajın yasaklanması halinde illegal kürtaj oranında bir artış görülme olasılığına dair soruya karşılık da Akdağ, tıbbi gereklilikler dışında tamamen yasaklama ya da daha ileri kısıtlamalara gidilecekse tedbirlerin iyi alınması, takibin dikkatli biçimde yapılması, ailelerin dikkatli biçimde uyarılması gerekeceğine işaret etti. Akdağ, sözlerine şöyle devam etti:

“Sadece bir yasa yaparak bu işi çözemeyiz. Nasıl ki geçmişte, 1983'te sadece bir yasa yaparak bu iş çözülememişse, Türkiye'de 2012'ye geldiğimizde, aşağı yukarı 30 yıl sonra kürtaj bir çocuk planlama yöntemi gibi, doğum kontrol yöntemi gibi kullanılageliyorsa bundan sonra da ne yapacaksak o eski yolu izleyemeyiz.

Eğitimliler ve yüksek gelir gruplarında kürtaj daha çok yapılıyor. Planlama için modern yöntem kullanımına daha kolay ulaşabilecekler, daha çok kullanıyorlar. Demek ki kürtajın çok zararlı olduğu toplumca bilinmiyor, anlatamamışız. Sadece bu tartışmalar bile, sonunda hiçbir değişiklik yapılmasıydı, bana göre kürtaj oranlarını azaltacaktır.”

Yasayla ilgili bir takvim olup olmadığı sorusuna da Akdağ, “Bu, çalışmaları tamamlamamızla alakalı. Biz önümüzdeki ay içerisinde bu çalışmaları Bakanlar Kurulu'na yetiştirmeyi planlıyoruz. Ondan sonrası Bakanlar Kurulu ve Meclis'in işidir artık” yanıtını verdi.

“Toplumun ön kabullerini dikkate almamız lazım”

Akdağ, kürtajla ilgili yasal düzenlemeler konusunda Diyanet İşleri Başkanlığı ile ortak bir çalışma yürütmeyi düşünüp düşünmediklerine ilişkin soru üzerine de şunları söyledi:

“Bizim kararlarımızı şekillendiren ana unsur Diyanet İşleri'nin görüşü olmaz. Diyanet İşleri müslümanlarla ilgili fetvalar veriyor, Din İşleri Yüksek Kurulu var. Kürtaj serbest olsa da insanlar o fetvaya göre hareket edebilir ya da etmeyebilir. Kendi tercihleriyle ilgili bir husus. Sağlık Bakanlığı olarak bizi ilgilendiren bir tarafı var tabii bunun, toplumun kültürünü ve ön kabullerini de dikkate almamız lazım. Diyanet'in kararları, fetva kararları bir müslüman toplumu da derinden etkiliyor. Mesela biz organ nakli konusunda Diyanet'in fetvalarına çok ihtiyaç duyduk. Diyanet de her seferinde buna fetva verdi. Fetva vermese biz organ naklini bir Müslüman toplumda nasıl gerçekleştireceğiz? O zaman yapamazsınız, yaygınlaştıramazsınız.”

“Bu konuyla ilgili bir bilgilendirme aracı olarak düşünüyor musunuz?” sorusuna karşılık da Akdağ, “Onu Diyanet'in kendisi yapacaktır. Bu tartışmalar başladığına göre” diye konuştu.

 

Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!