AyÅŸe Åžasa yaÅŸadıklarını yazarak ÅŸizofrenlerin dünyasını ötekilere açtı

Güncelleme Tarihi:

Ayşe Şasa yaşadıklarını yazarak şizofrenlerin dünyasını ötekilere açtı
OluÅŸturulma Tarihi: Mart 02, 2003 00:00

‘‘Akıl Oyunları’’ filminde Russell Crown'un canlandırdığı Prof. John Nash'in ÅŸizofresine áşina olanlar bile çarpılıp kalacaklar ünlü senarist AyÅŸe Åžasa'nın yaÅŸadığı ÅŸizofreninin tezahürleri karşısında.Kendi ifadesiyle, ‘‘seralarda büyütülen’’ ve buna raÄŸmen daha yedi yaşında, Çiftehavuzlar'daki köşkün önünde oynarken, bir ÅŸiÅŸenin içine, ‘‘Ben yalnız bir çocuÄŸum, bunu bulan lütfen beni arasın’’ diye yazıp denize atacak kadar yalnız olan bir ruhun gelip kapısını çaldığı son limandır aslında ÅŸizofreni. Tıbbi etik, ‘‘liman’’ kavramına itiraz edecektir hiç kuÅŸku yok ki ama AyÅŸe Åžasa'nın, dile kolay tam 18 yıl süren ÅŸizofrenisiyle iliÅŸkisi, ‘‘liman’’ kavramanı haklı çıkartacak ipuçları barındırıyor baÄŸrında. Sözü edilen ‘‘liman’’ kelimesinin de ihtiva ettiÄŸi ‘‘iman’’ı bir tahlisiye sandalı gibi kullanabilen AyÅŸe Åžasa'nın bu derin tecrübesinden çıkartılacak çok sayıda ders mevcut. Zaman zaman iç burkan, zaman zaman da iç burkmakla kalmayıp yürek söken ÅŸizofreninin böylesi parlak bir zihni geniÅŸ kanatlarının altına alma biçimi, hem bu travma, hem de bu travmanın sebepleri üzerine bir kez daha düşünmeye çağırıyor bizi. Gelenek Yayıncılık tarafından yayımlanan ‘‘Delilik Ãœlkesinden Notlar’’ isimli kitapta, Åžasa'nın bir baÅŸka tarafına ışık tutan birbirinden güzel öyküler de var. Hele, ‘‘Nár'ı Nur'a Çeviren AÅŸk’’ altbaÅŸlığıyla verilen ‘‘Ebrû'ya Düşen AteÅŸ Denizi’’ isimli öykü, en az ÅŸizofreninin tezahürlerinin anlatıldığı satırlar kadar çarpıyor insanı. Tarihçi Prof. Ä°lber Ortaylı'nın önsöz'ünü, ÅŸair Hilmi Yavuz'un 'sonsöz'ünü yazdığı ‘‘Delilik Ãœlkesinden Notlar,’’ memleket aydınının ateÅŸle imtihanının kimileri için ne kadar yakıcı olabileceÄŸini de seriyor gözler önüne. AKILLILARDAN FARKLI OLDUÄžUMUN BÄ°LÄ°NCÄ°YLE AKILLILARI GÖZETLÄ°YORUMAkıllılar dünyasının bir kıyısında, sisli bir daÄŸ başına çöreklenmiÅŸ, dünyayı kendimce anlamlandırmaya çalışan bir deliyim. Akıllılardan çok farklı olduÄŸumun bilincini her an taşıyarak, onları gözetliyorum. Duygularımı ve düşüncelerimi, sürekli, akıllıların dünyasına özgü tarzda kodlamaya çalışıyorum. BaÅŸka türlü iletiÅŸim kurmak, konuÅŸmak, imkánsız olur. Ben baÅŸkalarını gözetlerken, bir baÅŸka göz beni gözetliyor. Beni gözetleyen o öteki gözü gözetleyen baÅŸka bir göz daha var...Beynimde sürekli devam eden delilik nöbetlerini, onları izleyen ara zamanları, bitmek bilmeyen iç sorgulamayı, iç hesaplaÅŸmayı, hiç kimseye, doktorlara bile anlatılmayan yanlarıyla kağıda geçirmezsem, gözüm açık gideceÄŸim. ANNEMDEN NEFRET ETTÄ°M, FELAKETLER BAÅžIMA ONUN YÃœZENDEN GELMÄ°ÅžTÄ°Polis, binbir korkuyla dolu çocukluk dünyamın en dehÅŸet verici ölüm simgesiydi. Altı yaşımda yasak bir oyun oynarken yakalayan annem, ‘‘Seni iki polis arasında idama giderken görüyorum’’ demiÅŸti. O günden bu yana, sık sık bir polis devletinin daraÄŸaçlı gölgesi, dalga dalga üzerimden geçiyor. Her seferinde gayret edip sövüyorum. Sövmek korkuyu hep hafifletir ve bu baÄŸlamda, korkuya karşı en emin silahtır. Ama silah hep geri teper. O sövgü de, ‘‘polis kayıtlarına’’ geçer. Ve bu, paranoyanın o ölümcül kısır döngüsü içinde kıyamete dek yinelenir (...) Birden annemden nefret ettim. Hayatımdaki bütün felaketler başıma onun yüzünden gelmiÅŸti. ‘‘Annem bu kadar katı ve sevgisiz olmasaydı, bana hep bir Nazi subayı gibi davranmasaydı, bütün bu olup bitenler meydana gelmeyecekti.’’ diye düşündüm. Onun bir Alman lisesinden mezun olması, gençliÄŸi boyunca Alman sempatizanı olduÄŸunun delili deÄŸil miydi? Sonra birden, annemin bir köşeye fırlatılmış ayakkabıları gözüme çarptı. Topukları koÅŸuÅŸmaktan aşınmış, eÄŸrilmiÅŸ iki biçare eski ayakkabı. Naziler elinde tutsak zavallı annemin, zavallı ayakkabıları. Bunun üzerine tümüyle çözüldüm. Annemi, ömrümde belki ilk kez, tümüyle affettim.ORADA BÄ°R KEZ DAHA ANNEMÄ°N GESTAPO BUYRUÄžUNDA OLDUÄžUNA KANAAT GETÄ°RDÄ°MAnnem beni asık bir yüzle karşıladı. Hasta olduÄŸumu söyleyince, azarlamaya baÅŸladı. GeçmiÅŸ hatalarımı yüzüme vuruyor, beni, yaÅŸadığım yanlış hayat konusunda muhakeme ediyordu. Daha sonra beni saÄŸlığıma bakmamakla suçladı. Sakin, kendi halinde, hanım hanımcık, annem buna ‘‘leydivári’’ diyordu, bir yaÅŸam tarzı süreceÄŸime, kendimi senaryo yazarak, kitaplar okuyarak yormamı eleÅŸtiriyordu. Orada, bir kez daha annemin Gestapo'nun buyruÄŸunda olduÄŸuna yüzde yüz kanaat getirdim. Her ÅŸey başından beri, ta hayatımın başından, çocukluÄŸumdan, ilk gençliÄŸimden, ailemin bana yeterince baskı yapması saÄŸlanarak, daha sonra sapkın hareketlerde bulunmam, sapkın bir üslup tutmam için önceden hazırlanmıştı. Åžimdi sapkınlıklarımın cezasını, Evrensel Terör, bir bir verecekti. Benim varlığımda insanlığa, özellikle insanlığın anti-faÅŸist yarısına gözdağı ve ibret dersi verilmek isteniyordu. O anda, Yeniköy'deki evde, annemle benim aramda geçen traji-komik muhakeme sahnesi de bu oyunun ilk basamağıydı ve dünya bir rezil temaÅŸayı ibretle, dehÅŸetle, alayla izlemekteydi. Onurumu savunmak için anneme bir kez daha ‘‘Hastayım’’ dedim. Bu söz üstüne daha da öfkelenen annem, daha üst perdeden bağırmaya baÅŸladı, ‘‘Hastaysan, senaryo yazmaktan, TV programlarına çıkmaktan vazgeç, bir köşede zıbar ve otur.’’ Sesini, odada bulunan tüm gizli alıcılara duyurmak ister gibiydi. ZAMANI GELÄ°NCE DÖŞEMELERE ISI VERÄ°LECEK BEN VE ANNEM CAYIR CAYIR YANACAKTIKBu çıkışmaya uzun süre cevap aradım, bulamadım, sonunda çantamı açıp 50 miligramlık bir Melleril çıkardım, ‘‘İlacımı alayım mı anne?’’ dedim. Annem omuz silkip ‘‘Ne yaparsan yap, ben senden bıktım’’ dedi. Bir kez daha yineledim, ‘‘İlacımı alayım mı?’’ Annem bu söz üstüne bir otomat gibi mutfaÄŸa gitti, bir bardak suyla döndü, Nazi sansürü altında zorlukla konuÅŸan annemin bu hareketini, tasvip ve teÅŸvik anlamına yorumlamam gerektiÄŸini düşünüp ilacı içtim. Ä°lacı içer içmez de kızılca kıyamet koptu. Ayaklarımın tabanları, yavaÅŸ yavaÅŸ döşemeden gelen bir sıcaklıkla kızmaya baÅŸladılar. Birden dehÅŸet içinde annemin evinde ısıtma tertibatının yere gömülü olduÄŸunu hatırladım. Demek ki Gestapo bu döşemeleri özel bir amaçla inÅŸa ettirmiÅŸti. Zamanı gelince odaların tabanına ısı verilecek, ben ve annem, aÅŸağıdan gelen sıcaklıkla, cayır cayır kızartılacaktık. Ä°kinci Dünya Savaşı'nda yaptıkları deneylerde Naziler, birçok ana-evladı benzer iÅŸkencelere tabi tutarak insanların içgüdüleri üstüne bilgi edinmemiÅŸler miydi?GESTAPO, ÅžEHRÄ° HAVAYA UÇURMAK İÇİN BENÄ° KULLANIYORDUAnnemin yatak odasına koÅŸup yatağın üzerine uzandım. Beynim bir pervane gibi çalışıyordu. Kalbim yerinden fırlayacak gibi atıyordu. Elimle kalbimi yokladım. Çıkardığı mekanik seslerden, onun sentetik bir pompa olduÄŸuna bir kez daha kanaat getirdim. Demek beni itmek istedikleri Büyük Yanlış, karnımdaki Melleril biçimli atom bombasıydı. Demek bütün bu oyun, bu korkunç son için hazırlanmıştı. Hayatımın bir döneminde Sartre'ı okumuÅŸ olmanın cezasını çekiyordum. ‘‘İnsan her davranışında, insanlığın tümünden sorumludur’’ der egzistansiyalistler. Allah'ın zavallı bir kulu olan ben, bu tür sorumluluk iddialarıyla nasıl da gülünç olmuÅŸtum. Gestapo eliyle düzenlenmiÅŸ sentetik organlar ve sentetik bir kaderle, insan baÅŸka insanlardan nasıl sorumlu olabilir? Åžimdi ne yapacaktım? Korku içinde, annemi çağırdım. Annem içerden ‘‘Ne var?’’ dedi. Uzun süre cevap vermedim. Sonunda, aÄŸzını aramak amacıyla, ‘‘Tuvalete gitmek istiyorum’’ dedim. Annem bir süre cevap vermedi. Daha sonra sesi duyuldu, ‘‘Tuvalet boÅŸ, gidebilirsin.’’ Sesi yumuÅŸaktı. Bir süre düşündüm. Ä°drarımı yataÄŸa bıraksaydım, radyasyonun acuna yayılmasını yine de engellemiÅŸ olamayacaktım. Helaya mı gitseydim, yatağı mı ıslatsaydım? Ä°nsanlığın bütün geleceÄŸini ilgilendiren böyle bir soru, sentetik bir insana nasıl bırakılırdı? Bu ne korkunç bir ÅŸakaydı. Tipik bir Nazi ÅŸakasıydı. Acı içinde kıvranıyor, bir yandan düşünmeyi sürdürüyordum. Gestapo yehri havaya uçurmaya karar verdiyse, sonunda nasılsa uçuracaktı. Bu kadar amansız güçler karşısında insanlığın tüm geleceÄŸini benim gibi bir aslan asker Åžvayk nasıl savunabilir?TAM SÄ°GARAYI YAKACAKKEN DEHÅžET DALGASI YAYILDI: NAZÄ°LER ARKADAÅžLARIMI ÖLDÃœRÃœP SÄ°GARA YAPMIÅžLARDIÇantamdan bir sigara çıkardım. Tam yakacakken, içimdeki ses büyük bir alarm verdi. ‘‘Sakın içme.’’ Sigarayı daha yakından inceledim. O an, yeni bir dehÅŸet dalgası iliklerime kadar yayıldı. Naziler arkadaÅŸlarımı öldürmüşler, sigara haline getirmiÅŸlerdi. Elimde tuttuÄŸum sigara, beyaz bedeni ile, bir idam mahkumunu sembolize ediyordu. Sigarayı içersem, arkadaÅŸlarımı ‘‘içmiş’’ olacaktım. Ayrıca, içeceÄŸim her sigara karşılığında bir kurban daha idam edeceklerdi. Kibriti ve sigarayı fırlattım. Dayanılmaz bir gerilim içinde kıvranmaya baÅŸladım. Naziler nikotine olan tiryakiliÄŸimi kullanmaya baÅŸlamışlardı. Allah beni imtihan ediyordu. BESMELE ÇEKÄ°P ELLERÄ°MÄ° YIKADIM, AÄžZIMI ÇALKALADIM VE BÄ°RDEN KALAKALDIM Namaz kılmayı düşündüm. Yeniden tuvalete gidip musluÄŸun önünde durdum. Besmele çekip ellerimi yıkadım, üç kere aÄŸzımı çalkaladım ve birden öylece kalakaldım. Abdest adabını tümüyle unutmuÅŸtum, hatırlamıyordum. Korkunun etkisi miydi, Naziler belleÄŸimi mi dondurmuÅŸlardı? Yeniden baÅŸladım. Yeniden duraladım. Hatırlayamıyordum. Abdest almayı unutmuÅŸtum. Ancak, aynı anda, aÄŸzıma dolan suyun huÅŸu verici etkisi bütün vücudumu kaplamaya baÅŸlamıştı. Suyu yüzüme çarpmaya baÅŸladım, ferahlatıcı etki arttı, ‘‘Allah beni koruyor’’ diye düşündüm. Allah, su aracılığıyla bana iyiliÄŸi telkin ediyor, tevekkül göstermemi buyuruyordu.KUVAYÄ° MÄ°LLÄ°YE ATLARI, DÄ°KKAT KESÄ°LDÄ°M EVET NAL SESLERÄ° BUZDOLABININ İÇİNDEYDÄ°Annemin yatağına uzandım. BaÅŸucumda bir kitap vardı. ‘‘İstiklal Savaşı'nda Ä°ttihatçıların Rolü.’’ Besbelli oraya benim için konmuÅŸ, gerçekleri açıklayan bir kitaptı bu. Belki annem, mahsus okumam ve birtakım ÅŸeyler hakkında, gerçek tarih hakkında bilgi edinmem için koymuÅŸtu oraya. Sayfaları çevirdim, okumaya baÅŸladım. Tek cümlesini anlayamıyordum. Ya zekám tümüyle çökmüştü, Türkçeyi anlayamıyordum, ya da kitap Çince yazılmıştı. Kalktım, mutfaÄŸa geçtim. Mutfaktaki masanın başına oturdum. Birden, buzdolabından gelen bir sese kulak verdim. Uzaktan uzaÄŸa, nal sesleri geliyordu. DaÄŸlardan, tepelerden, ovalardan gelen, yüzlerce, binlerce atlının sesi. ‘‘Kuvayı Milliyecilerin atları.’’ Dikkat kesildim. Evet, buzdolabından nal sesleri geliyordu. Bilincimde yeni bir umut doÄŸdu. Allah tarafından, tarihte her ÅŸeyin iki kere cereyan edeceÄŸi, Milliyecilerin ikinci kez baÅŸkaldıracakları mı müjdeleniyordu? Bana bir ÅŸekilde ‘‘Dayan, umut var’’ mı demek isteniyordu? Sisli, hülyalı daÄŸbaÅŸlarını ve binlerce atlıyı çaÄŸrıştıran buÄŸulu bir ses.Ä°nsanlığın başına korkunç bir çorap örmek için özel olarak yetiÅŸtirilmiÅŸtimBen ‘‘bu iÅŸ için seçilmiş’’ bir kobaydım. 1940 yılında annemle babam, Hitler'in üstün ırk teorisini doÄŸrulamak için bir araya getirilmiÅŸlerdi. Annem çok zekiydi, babam çok iradeli. Gestapo onları bu iÅŸ için özel olarak seçip birleÅŸtirmiÅŸ, ben hasıl olmuÅŸtum. Ben, altı yaşımda geçirdiÄŸim bademcik ameliyatı sırasında Gestapo tarafından yarı yarıya biyonik hale getirilmiÅŸtim. Genzimde, burnumda beynimde radarlar, radyo istasyonları, görünmez film ekranları ve netliÄŸini bilmediÄŸim nice aygıtlar vardı. Kalbim, özel olarak takılmış sentetik bir pompaydı. Uzaktan kumanda ile yönetiliyor, uzak mesafelere, uydulara, gizli mesajlar gönderiyordum. Ben, Hitler, Amerika BirleÅŸik Devletleri ve Sovyet Rusya arasında, Ä°kinci Dünya Savaşı'nda imzalanmış, özel ve çok gizli bir anlaÅŸmaya hizmet etmek için, insanlığın başına korkunç bir çorap örmek için, özel olarak husule gelmiÅŸ ve yetiÅŸtirilmiÅŸim.ÇocukluÄŸum boyunca ailemin bana özel olarak tuttuÄŸu Yahudi ve Alman bakıcılar, beni bugün için yetiÅŸtirmiÅŸlerdi. Pavlov, bizzat Pavlov, o büyük Sovyet bilim adamı, Hitler'in emrine girerek benim ÅŸartlanmamı adım adım yönetmiÅŸti. Türk olmam bir tesadüf deÄŸildi. Dünyayı yok edecek evrensel kargaÅŸanın anahtarının bir Türk'ün bedeninde olması tesadüf deÄŸildir. Türkiye sırf bu iÅŸ için -benim doÄŸup yetiÅŸtirilmem için- Ä°kinci Dünya Savaşı'nın dışında tutulmuÅŸtu. Türkler bir bakıma en dirençli, bir bakıma en lanetli ulustu. Dünya savaşı OrtadoÄŸu'da patlak verecekti. Ä°nsanlık, özel olarak yetiÅŸtirilmiÅŸ bu aygıt -ben- vasıtasıyla, adım adım kıyamete doÄŸru yuvarlanacaktı. Ancak bu deney tek taraflı bir amaç gütmüyordu. Benim davranışlarımın tümünden ulaşılacak sonuca göre, ya kıyamet kopacak, ya da insanlar, nicedir özledikleri ölümsüzlüğe kavuÅŸacaklardı. Bu deney olumlu sonuçlanırsa, baÅŸta Hitler ve Stalin olmak üzere, bütün tarih büyükleri ve bütün insanlığın ölüleri, o ana kadar ayrı bir uzamda sürdürdükleri bekleyiÅŸe son vererek yeryüzüne ineceklerdi. Her ÅŸey, bütün insanlığın gözü önünde cereyan edecekti. O anda, uzaydaki uydular aracılığıyla, bütün insanlık beni izliyordu Â
Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!