Avrupa'da sandığa ilgi azaldıkça aşırı sağ güç kazanıyor

Avrupa Birliği (AB) ülkelerinin sayısının artmasıyla ters orantılı bir grafiğe sahip olan oy kullanma oranları, Avrupa seçimlerinin ilk kez yapıldığı ve AB'ye üye ülke sayısının 9 olduğu 1979'da yüzde 62 seviyesindeyken üye sayısının 27 olduğu 2009'da yüzde 43'e geriledi.

Oy kullanma oranlarındaki düşüş büyük ölçüde ana akım politikalara karşı çıkan, aşırı sağ eğilimli ya da Avrupa karşıtı partilerin ekmeğine yağ süren bir tablonun ortaya çıkmasına neden oluyor.

Open Europe adlı düşünce kuruluşu tarafından hazırlanan bir çalışmaya göre oy kullanma oranı, 2009'daki yüzde 43 oranında seyretse bile oy kullananların yüzde 74,4'ünün "AB'ye karşı" ve radikal değişiklik için oy kullanması öngörülüyor.

Oy kullanmanın zorunlu olduğu Belçika ve Lüksemburg'daki yüzde 90'ı aşan oranların istisna oluşturduğu tabloda, 2009'daki seçimlerde en düşük sandığa gitme oranı yüzde 19,6 ile Slovakya'da tespit edildi. Çek Cumhuriyeti, Litvanya, Slovenya ve Polonya da yüzde 30 bandının altında kalan ülkeler oldu.

Son araştırmalar, olası düşük oy kullanma oranlarını da fırsata çevirme çabası içine girecek olan aşırı sağ eğilimli, düzen karşıtı, AB karşıtı ve popülist partilerin yaklaşık yüzde 30'luk bir oran yakalayarak 751 sandalyeden 218'ini alabileceğine işaret ediyor.

Avrupa Parlamentosu Başkanı Martin Schulz, düşük oy kullanma oranlarını seçmenlerin Avrupa seçimlerini ciddiye almamalarına bağlıyor. Schulz, AB Komisyonu Başkanı olmaya talip olan adayların katıldığı tartışmada, "Eğer ciddiye almamayı sürdürürlerse bu tür insanları AP'de daha fazla göreceğiz. Bir Alman olarak benim için, Neonazilerin AP'ye girip Adolf Hitler'in ideolojisinin propagandasını yapmaları hayal bile edilemez bir durum. Bu bir olasılık. Bu yüzden tüm demokratlara oy kullanma çağrısı yapıyorum" dedi.