ANNENÄ°Z HAKKINDA BÄ°LMEK Ä°STEDİĞİNÄ°Z HER ÅžEY Geçen haftasonu geleneksel 'Anneler Günü'nü idrak ederek önemli görevlerimizden birini daha yerine getirmiÅŸ

Güncelleme Tarihi:

ANNENİZ HAKKINDA BİLMEK İSTEDİĞİNİZ HER ŞEY Geçen haftasonu geleneksel Anneler Gününü idrak ederek önemli görevlerimizden birini daha yerine getirmiş
Oluşturulma Tarihi: Mayıs 17, 2000 00:00

ANNENÄ°Z HAKKINDA BÄ°LMEK Ä°STEDİĞİNÄ°Z HER ÅžEY Geçen haftasonu geleneksel 'Anneler Günü'nü idrak ederek önemli görevlerimizden birini daha yerine getirmiÅŸ olduk. Kimimiz çiçek derip yollarına serdi, kimimiz 'beni kollarına al' diye ÅŸiirler okudu. Annelerin anlam ve önemine diyecek bir ÅŸeyimiz yok. Zaten Oidipus'tan Pink Floyd'a, Hitit'lerden Mahsun Kırmızıgül'e kadar herkes annesi için bir ÅŸeyler söylemiÅŸ. Biz ise ÅŸarkı veya ÅŸiirlerle sizleri yıpratmak yerine bu hafta ana-çocuk saÄŸlığı konusunda dünyadaki ve ülkemizdeki son duruma kısaca deÄŸinmek istiyoruz. Anneler her zaman insanların ilgisini çekse de çocuklar için aynı ÅŸeyleri söylemek mümkün deÄŸil. Yaklaşık 100 yıl önce Ä°sveç'li öğretmen Ellen Kay'in yazdığı 'Çocukların Yüzyılı' adlı eser yeni yüzyılda yeni tipte çocuk yetiÅŸtirecek ebeveynlere hitap ederek bir ilki gerçekleÅŸtiriyordu. Zira o yıla dek çocuk saÄŸlığı konusunda eÄŸitici kitap bulmak neredeyse imkansızdı. Zaten meraklısı da pek yoktu. Montaigne bile kitaplarında kaybettiÄŸi bebeklerinden bahsediyor ancak sayısını tam olarak hatırlamadığını belirtiyordu.OrtaçaÄŸ'da Bizans, Ä°slam ve Latin tıp eserlerinde çocuklarla ilgili kısa notlara rastlıyoruz. 15. Yüzyılda enfeksiyon hastalıkları, beslenme bozuklukları ve ishal nedeniyle ölen bebekler anlatılıyor. O zamanlarda tüm bu bozukluklardan diÅŸ çıkarma dönemi sorumlu tutuluyordu. Åžimdi bu hipotezlere gülüyoruz ya, bakalım 200 yıl sonra bize nasıl gülecekler..18. yüzyıl sonrası Avrupa ve Amerika'da yaÅŸlı nüfus ilk kez genç nüfusun altına iniyordu. Bebek ölüm oranı geliÅŸmiÅŸliÄŸin en önemli kriteri olma yolundaydı artık. Bir çok hastalığın ve ölüm nedeninin çözümü bulunmuÅŸ ve bebeklerin başına bela olan hastalıkların çoÄŸu mekanizma olarak tanınmaya baÅŸlamıştı. 20. yüzyılla birlikte koruyucu hekimlik netleÅŸmeye baÅŸlamıştı. Hijyen, sanitasyon ve daha iyi beslenme koÅŸulları beklenen ortalama yaÅŸam süresini ilk kez 30-40 yıla çıkarmıştı. Çocuk ve genç nüfusun sayı olarak hakim düzeye eriÅŸmesi tıpta da ayrı bir çocuk saÄŸlığı ve hastalıkları (pediatri) branşının varlığını zorunlu kılıyordu. Bu özelleÅŸme ise ancak son 200 yıllık bir dönemde gerçekleÅŸebildi. Sonuçta gelinen yer özellikle Batı için çok çarpıcı. Amerika'da 1900 yılında ortalama yaÅŸam beklentisi 47 yıl iken bugün 77 yıl. Çocuk ölümü 20. Yüzyıl başında %10 iken 1998'de %0.7. Dünya SaÄŸlık Örgütü 2025 yılında tüm dünyanın %96 sı için beklenen ortalama yaÅŸama süresinin 60 yıl olacağını öngörüyor. GeliÅŸmiÅŸ ülkelerde ise 20 yaÅŸ öncesi ölümler %1 den az olacak. Yine Dünya SaÄŸlık Örgütüne göre halen dünyada yılda 4 milyon çocuk basit bir aşıyla önlenebilir hastalıklardan ölüyor. 2000 yılında polio (çocuk felci) tüm dünyadan silinecek, kızamığın kontrol edilmesiyle 1 milyon çocuk kurtarılacak. Ancak gelecek 10 yılda sadece Afrika'da AIDS'ten ölecek çocuk sayısının 32 milyon civarında olması bekleniyor. Gelelim ülkemize…Biz hala bebek ölüm oranımızı düşürmeye çalışıyoruz. Buna raÄŸmen nüfus artışı yıllık %2.2. 1995 yılı verilerine göre 2.5 milyon gebe, 5.6 milyon bebek, 1-6 yaÅŸ grubunda 6 milyon çocuk doktorlarca izlenmiÅŸ. Kaba doÄŸum hızımız %3, ölüm hızımız %0.8.Halen Türk milletinin ortalama yaÅŸam beklentisi erkekler için 63, kadınlar için 68 yıl. SaÄŸlık Bakanlığı Ana-Çocuk SaÄŸlığı merkezleriyle örgütleniyor. 1983'de 126 olan merkez sayısı halen 300 civarında. Nüfus artışı ile savaÅŸ sonucunda aile planlaması merkezi sayısı 1983'de 715den bugün 6000 e yükselmiÅŸ durumda. Velhasıl yıkılmadık ama ayakta mıyız tartışılır…Anne-bebek iliÅŸkisi günümüzün en popüler araÅŸtırma konularının başında geliyor. Pek çok çalışma yaÅŸamımızda daha sonra karşılaÅŸacağımız sorunların esas nedenlerinin anne rahminde gizli olduÄŸunu ortaya koyuyor. Yani başınıza ne geliyorsa annenizin yüzünden. Siz hala annenize ÅŸarkı besteleyin bakalım…Cornell Ãœniversitesi'nden Dr.Peter Nathanielsz'in ''Rahimdeki Hayat'' adlı kitabında ''cenin programlanması'' denilen ÅŸaşırtıcı tezi anlatıyor. Ä°ncelemeler, anne karnındaki geliÅŸimimizin saÄŸlığımızın rotasını çizdiÄŸini gösteriyor. CiÄŸerimiz, kalbimiz, böbreklerimiz, özellikle de beynimizin nasıl çalışacağı, ne zaman, ne tür hastalıklarla karşılaÅŸacağımız dokuz aylık süreçte belli oluyor. ÖrneÄŸin bir annenin hamilelikte yetersiz beslenmesi, bebeÄŸine gelecekte hastalıklara davetiye çıkartıyor. Binlerce Amerikalı kadının incelenmesi, zayıf doÄŸan kız çocuklarının erken yaÅŸta meme kanserine yakalanma riski olduÄŸunu ortaya koyuyor. DoÄŸumda karnınız ne kadar küçükse ileride kolestrol seviyeniz de o kadar yüksek oluyor. Çığır açacak nitelikteki sonuçlarla ilgili olarak Harvard Tıp Fakültesi'nden Dr.Matthew Gillman, halk saÄŸlığında yeni bir kriter oluÅŸtuÄŸunu vurguluyor. Bu tez, gen faktörünü, pizzalarla, pastalarla saÄŸlıksız beslenme, riskli yaÅŸam tarzı etkenini de gölgeliyor. Bebeklik fotoÄŸraflarınıza dikkatli bakmanızı ve ölçülerinizi gözden geçirmeniz öneriliyor. DoÄŸum kilonuzu, boyunuzu, göbek bağını ve kafa ölçüsüne dikkat ederek tehlikelere karşı önlem alabileceÄŸiniz söyleniyor. Cenin programlanması tezinin önderi Ä°ngiltere'nin Southampton Ãœniversitesi'nden Dr.David Barker. 1984'te ülkesindeki bebek ölümleri, bölgeleri, doÄŸum kilolarını kalp hastalıklarıyla karşılaÅŸtıran Dr.Barker, hamilelik sürecinin ömürboyu saÄŸlığımızı planladığını keÅŸfediyor. 1996'da Hindistan'da benzer incelemeler yapıp benzer sonuçlar alıyor. ABD'de iki yıldır konu üzerinde kapsamlı araÅŸtırmalar yapılıyor. Yıl başında Ulusal SaÄŸlık Enstitüsü'nde rahimdeki koÅŸullar ve meme kanserine dair bir konferans düzenlendi, önümüzdeki kasım ayında da Harvard'da ''cenin programlanması''nın ele alınacağı haber veriliyor. Bu teze dair ilk ipucunu veren oburluk konusu. Ä°kinci Dünya Savaşı sırasında Hollanda'da Nazilerin zulmü yüzünden aç kalan ve hamileliÄŸinin özellikle ilk üç ayında yeterli beslenemeyen annelerden dünyaya gelen bebeklerin obur oldukları dikkati çekiyor. Bu bulgular üzerine anneme heyecanla o yıllarda Hollanda'ya gidip gitmediÄŸini sorup olumsuz yanıt almam tezin kendi üzerimdeki sonuçlarını çözümsüz bırakıyor maalesef.Neyse sanırım bu bilgiler kafanızın yeterince karışmasına yardımcı olmuÅŸtur. Annenizle olan iliÅŸkinizi bir kez daha gözden geçirirsiniz artık. Aile iliÅŸkilerini daha fazla zorlamadan yazımızı noktalayalım. Hepinize anne kucağındaki kadar huzur dolu haftalar…Dr. Serdar GÃœNAYDIN - 17 Mayıs 2000, ÇarÅŸamba Â
Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!