Abdullah Biraderler 700. yıl için dönüyor

Güncelleme Tarihi:

Abdullah Biraderler 700. yıl için dönüyor
Oluşturulma Tarihi: Temmuz 04, 1999 00:00

Murat BARDAKÇI
Haberin Devamı

Türkiye'nin ilk fotoğraf kuruluşlarından olan Abdullah Biraderler'in ve bir asır öncesinin diğer fotoğrafçılarının çektiği Ortadoğu manzaraları Eylül ayında İstanbul'da, Türk ve İslam Eserleri Müzesi'nde sergilenecek. ‘‘Osmanlı İdaresi Altında’’ ismini taşıyacak olan serginin en ilginç tarafı ise resimlerin İstanbul'a 700. yıl kutlamaları programı çerçevesinde İsrail'den gelecek olmaları.

İstanbul'da önümüzdeki Eylül ayında bir fotoğraf sergisi açılacak. Sergi halen geçmişiyle kavgalı olan yahut tarihinin Türk yönetimiyle ilgili dört asırlık bölümünü silip yok farzeden birçok Ortadoğu ülkesine ders verir bir kimlik taşıyacak.

Geçmişte Osmanlı'nın ‘‘işgali’’ değil ‘‘idaresi’’ altında bulunduğunu kabul edip bunu resmen söyleyen tek Ortadoğu devleti olan İsrail'in açacağı serginin adı, ‘‘Osmanlı İdaresi Altında’’. Ortadoğu'nun değişik bölgelerinde geçen yüzyılda çekilen ve bugüne kadar yayınlanmayan çok sayıda fotoğraf bu sergi sayesinde ilk defa gün ışığına çıkacak. İstanbul'daki Türk ve İslam Eserleri Müzesi'nde sergilenecek olan fotoğraflar günümüzün insanını Kabataş'taki eski yelkenlilerden alıp Kudüs'teki Türk garnizonunun bayrak törenine götürecek, Sultan Abdülhamid'in Ömer Camii'nde yaptırdığı restorasyonu seyrettirecek ve sonra nargilesinin dumanını savuran bir Kahireli'nin keyfine ortak edecek.

Sergilenecek olan fotoğraflar Abdullah Biraderler, Bedford, Schranz, McDonald ve Frith gibi o dönemin meşhur fotoğrafçılarının objektifiyle tesbit edilmişler ve bugüne uzanmaları da hayli maceralı olmuş. Yüzyılın başında Amerika'ya götürülmüş, orada satılmış, yarım asır boyunca bir ailede kalmış ve bundan 50 sene kadar önce New York'ta bir sokak müzayedesinde yeniden satışa çıkartılmışlar. Resimlere gayet ucuz fiyata sahip olan bir Amerikan yahudisi sonra İsrail'e göçetmiş, fotoğraflar da onunla beraber çekildikleri yere dönmüş ve sahiplerinin ölmesi üzerine Kudüs müzesi tarafından satın alınmışlar. Osmanlı Devleti'nin kuruluşunun 700. yıldönümünü kutlama programı çerçevesinde Türk ve İsrail Kültür Bakanlıkları arasında imzalanan bir protokol uyarınca iki ay sonra İstanbul'a getirilecekler.

İsrail'in İstanbul'daki kültür ataşesi olan Zali de Toledo'nun ‘‘Türkiye'den ayrılmadan önce bitirmem gereken son proje’’ deyip hazırlıklarını aylar öncesinden başlattığı sergiye müdürlüğünü Dr. Nazan Ölçer'in yaptığı Sultanahmet'teki Türk ve İslam Eserleri Müzesi evsahipliği edecek ve serginin adına uygun bir kuruluş da sponsor olacak: Osmanlı Bankası.

FALİHRIFKIHAKLIYMIŞ

Şimdi herkes yoğun bir hazırlık içinde. Zali de Toledo sergiye ‘‘Osmanlı İdaresi Altında’’ isminin verilmesinin sebebini anlatırken ‘‘Türkler Ortadoğu'da 400 yıl boyunca kaldılar. Bu tarih; gerçeği kimse değiştiremez. Hem sonra bizde Araplar'da olduğu gibi bir 'Osmanlı kompleksi' de yok, dolayısıyla Osmanlı dönemini niçin reddedelim ki? Bu gerçeklerin kabul edilmemesiyle sanki tarih değişiyor mu?’’ diyor. Dr. Nazan Ölçer geçen hafta açtığı ‘‘Savaş ve Barış’’ sergisinden hemen sonra gelecek olan ‘‘Osmanlı İdaresi Altında’’ sergisinin ayrıntılarıyla uğraşıyor, Osmanlı Bankası'nın Genel Müdürü Aclan Acar ise, ‘‘Böyle bir sergiye sponsorluk etmek çok keyifli bir iş’’ diyor.

Her üçü de dostum olan Ölçer, de Toledo ve Acar'ın bu ortak çalışmaları bana Falih Rıfkı Atay'ın Ortadoğu'nun bizden kopuşunu en gerçekçi şekilde anlatan ve bir Türkçe şáheseri olan ‘‘Zeytindağı’’daki bir bahsi hatırlattı.

‘‘Bizden Belgrad'ı aldıkları zaman, düşman murahhasları (delegeleri) Niş kasabasını da istemişlerdi’’ diye başlıyordu Falih Rıfkı. ‘‘Osmanlı delegesi ayağa kalkarak 'Ne hacet' dedi. 'İstanbul'u da size verelim...' Babalarımız için Niş, İstanbul'a o kadar yakındı. Biz eğer Vardar'ı, Trablus'u, Girid'i ve Medine'yi bırakırsak Türk milleti yaşayamaz zannediyorduk. Çocuklarımızın Avrupası ise Marmara ve Meriç'te bitiyor’’.

İki ay sonra açılacak olan sergiyi gezecek olursanız geçmişteki hayallerimiz ve kimliğimizle bugünün Ortadoğu'sundaki yerimiz konusunda çok daha başka fikirler elde edeceğinize eminim.

Harvard’ın yaz dönemi çalışmaları

Ayvalık’ta başladı

Dünyanın önde gelen türkologlarından sayılan Prof. Dr. Şinasi Tekin'in Harvard Üniversitesi'ne bağlı olarak Ayvalık'ın Cunda Adası'nda açtığı ‘‘Yoğun Osmanlıca Yaz Okulu’’ hafta başında yeni öğretim yılına başladı. Harvard'ın hocalarıyla öğrencileri Cunda'nın ucuz pansiyonlarında binbir sıkıntıyla kalıyor ama tam bir ilim haysiyetiyle Türk ve Osmanlı kültürünü inceliyorlar.

Ayvalık'ın Cunda Adası'nda bugünlerde sessiz bir faaliyet var: Dünyanın önde gelen üniversitelerinden olan Harvard’ın Cunda’da açtığı ‘‘Yoğun Osmanlıca Yaz Okulu’’ hafta başında üçüncü öğretim yılına başladı.

Harvard'ı Türkiye'ye getiren Profesör Şinasi Tekin'den daha önce de söz etmiştim. Dünyanın sayılı türkologlarındandı ve 30 küsur senedir Harvard'daydı. Türkoloji öğrencilere Türk kültürünü Türkiye'de öğretmenin hayalindeydi ve hayalini kendisi gibi önde gelen türkologlardan olan eşi Dr. Gönül Tekin'le beraber bundan iki sene önce gerçekleştirdi. Amerika'daki evini rehine koyup vakıf kurdu, Ayvalık'ın Cunda Adası'nda satın aldığı eski Rum evini okula çevirdi ve okulu Amerikan Eğitim Bakanlığı'yla bizim YÖK'e onaylatıp faaliyete geçirdi. Harvard'ın ‘‘Yoğun Osmanlıca Yaz Okulu’’ şimdi hiçbir yerden maddi destek görmeden, binbir sıkıntıyla ama tam bir ilim haysiyetiyle üçünücü öğretim yılına girdi.

Prof. Şinasi Tekin'le Ayvalık'a hareketinden önce İstanbul'da biraraya geldik. Hedefinin Amerikan ders kitaplarındaki Türkler'in aleyhindeki ifadelerin değişmesini sağlamak olduğunu söyledi. ‘‘Buradan yetişecek olan öğrencilerin ileride bizimle ilgili olarak kaleme alacakları eserler başkalarının yazdıklarından çok farklı olacak’’ dedi. ‘‘Maksadımız, Amerikan ders kitaplarını hazırlayanların bu yayınlardan istifade edip Amerikalı öğrencilere Türkiye'yle ve Türk kültürüyle ilgili doğru bilgi vermeleri’’.

Daha önce de yazmıştım: Gerçek ilim ve irfan, evlerini ipotek edip okul açan Şinasi Bey'le Gönül Hanım gibi çılgınlar sayesinde ayakta duruyor.

Bakanlığa gönderdiğim uçak biletinin öyküsü

Osmanlı Hazineleri Sergisi’nin Versailles Sarayı’ndaki açılışına Kültür Bakanlığı’nın davetlisi olarak katılmıştım. Ama bir bürokrat sayesinde bu daveti kabul etmekle hata ettiğimi farkettim ve Paris seyahati için Ankara’dan yollanan uçak biletinin bedelini bakanlığa ödemeye karar verdim.

Bunca yıllık meslek hayatımda, bakanlıkların yurtdışı davetlerini her zaman reddettim. Bunun çeşitli sebepleri vardı: Meselá böyle davetlerde gazetecilere harcırah verildiği olurdu ve gazetecinin devletten para alması bana çok ters geliyordu; bir diğer sebep de davet sahiplerinin ilerideki tavrını bilememeniz ve daveti kullanıp kullanmayacağından emin olamamanızdı.

Bu prensibimde iki defa istisna yaptım ve ikisi de İstemihan Talay'ın Kültür Bakanlığı dönemine rastladı. İstemihan Bey koltuğunda tarafsız kalmış, ‘‘bizler’’ ve ‘‘onlar’’ ayırımına girmemişti; ve hakkındaki hálá değişmeyen kanaatim başarılı bir kültür bakanı olduğuydu. Prensibimi bozdum ve onunla beraber geçenlerde İsrail'e gidip Kudüs'teki Osmanlı halıları sergisinin açılışında bulundum; sonra da Paris'te, Versailles Sarayı'ndaki Osmanlı hazineleri sergisinde. Ama her iki gezide de harcırah almayı reddettim, almayacağımı bakanlığa hem faksla hem şifahi olarak bildirdim.

Bütün bunları yazmamın sebebi, Kültür Bakanlığı'na Dışişleri'nden geçen bir bürokratın Paris seyahatimiz sonrasında, Ankara'da hakkımda sarfettiği bazı sözler. ‘‘Garip bir adam. Paris'te UNESCO Büyükelçisi'nin yemeğine katılmadı, niçin katılmadığını sorduğum zaman da 'Buraya getirdiniz diye çağırdığınız her yere gelecek değilim ya' dedi ve gelmedi’’ gibisinden orda-burda yaptığı konuşmalar.

Benim bu sözleri söylediğim doğruydu, bürokratın ‘‘Yemeğe gelmeniz lázım’’ gibisinden bitmeyen ısrarı karşısında söylenecek başka bir söz zaten kalmamıştı ama yanlışlık o bürokratın ikimizin arasında geçen ve orada kalması gereken ifadeleri her tarafta anlatmasıydı. Bu iş, üstelik diplomatlığına da hiç yakışmıyordu.

Kültür Bakanlığı'nın müsteşar yardımcısı olan eski konsolos Fikret Bey'in gıyabımda bu şekilde sözler sarfetmesi üzerine, Paris seyahatim için Kültür Bakanlığı tarafından verilen uçak biletinin bedelini bakanlığa ödemeye karar verdim. Paris'te parasını bakanlığın verdiği otelde zaten kalmamıştım ve bakanlıktan ‘‘davet’’ adına aldığım tek şey, bu uçak biletiydi. Biletin bedeli olan 199 milyon 100 bin Türk lirası, Kültür Bakanlığı 700. Yıl Kutlama Komitesi'nin Vakıflar Bankası Ankara Bahçelievler Şubesi'ndeki 2030818 numaralı hesabına yarın yatırılmış ve dolayısıyla Fikret Bey'in bundan böyle hakkımda ‘‘gıybet’’ yapmasına da gerekçe kalmamış olacak.

İş biraz Ömer Seyfettin'in ‘‘Diyet’’ hikáyesine benzedi ama bu yazıyı İstemihan Bey'e yakın mesai arkadaşlarının davranışını anlatmak, bakanlık davetlerine katılmama konusundaki prensibimi bozduğum için hata etmiş olduğumu söylemek ve meslekdaşlarımı da böyle bürokratlara karşı uyarmak için kaleme aldım.



Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!