72 yıllık 'Asri' matbaa

Güncelleme Tarihi:

72 yıllık Asri matbaa
Oluşturulma Tarihi: Mart 11, 1999 00:00

Haberin Devamı

Dede İbrahim Tunçbilek'in kurduğu matbaayı, şimdi iki kızkardeş işletiyor.

Çemberlitaş'taki matbaaya girerken siyah kolluklar takmış, yaşlı ve ağırbaşlı amcalarla karşılaşacağımızı sanıyorduk. Kağıt, nem ve küf kokusu...

Kapıda genç ve güler yüzlü bir kadın tarafından karşılandık. Bilgisayarların başında çalışan insanlar ve her masanın üzerinde yer alan vazolardaki nergis ve sümbüllerin kokusuyla...

Hani okullarda görürsünüz ya şöyle kara ya da kırmızı kaplı koca koca defterler... Üzerlerinde, ‘‘Ziyaretçi Defteri, Gelen Evrak Defteri, Giden Evrak Defteri, Nöbet Defteri, Karar Defteri, Öğrenci Kütük Defteri, Ders Defteri’’ gibi ibareler bulunur. Bunlara sadece okullarda değil, devlet kokan tüm mekânlarda rastlamak mümkün. Hiç merak etmez misiniz bunları kimler basar, hiçbir kırtasiyeci vitrininde boy göstermemelerine rağmen nerelerde satılır?

Biz bunları merak ettik ve araştırmaya başladık. Birkaç okul müdürü ve kırtasiyeciyle görüştükten sonra hedefimize ulaştık. Hemen hepsi bize aynı adresi işaret etti: Çemberlitaş'taki Darüşşafaka Hanı'nın asma katında bulunan 72 yıllık ‘‘Asri Matbaası’’. Telefonla randevulaştıktan sonra soluğu Çemberlitaş'ta alıyoruz. Merdivenlerden asma kata çıkarken aklımıza bu matbaa çalışanları hakkında binbir çeşit fikir geliyor: Entertifler, rotatifler ve bobinler arasında, evkaf katipleri gibi siyah kolluklar takmış, yaşlı ve ağırbaşlı amcalar. Kağıt, nem ve küf kokulu bir binanın içinde ağır aksak çalışan yorgun yüzlü işçiler...

Bizi kapıda genç, güler yüzlü ve güzel bir kadın karşılıyor. İçerde bilgisayarların başında harıl harıl çalışan modern zaman insanlarıyla karşılaşıyoruz. Kapıdan girişte burnumuza, nergis ve sümbül kokusu geliyor. Her masada bulunan vazolara taze çiçekler yerleştirilmiş. Kuşkuyla bakıp, ‘‘Acaba bir gösteriyle mi karşı karşıyayız’’ diye düşündüğümüzü farkeden refakatçı genç kadın, ‘‘Tam 72 yıldır her sabah bu vazolara çiçek koyulur. Rahmetli dedem bundan uzun yıllar önce bu işletmeyi ilk açtığında ofisine aldığı ilk vazoyla başlatmış bu geleneği. Ondan sonra babam ve biz de bu alışkanlığı sürdürdük’’ diyor. O zaman refakatçı genç kadının Çiğdem Tunçbilek olduğunu ve bu matbaanın sahibi iki kız kardeşten biri olduğunu öğreniyoruz.

Birazdan Çiğdem Hanım'ın ablası Gülden Kansu giriyor içeri ve hararetle dedesini ve babasını anlatmaya başlıyor. Dedeleri İbrahim Tunçbilek, 1895'te Girit Adası'nın Hanya kentinde dünyaya geliyor. İbrahim Bey 3-4 yaşındayken, ailesi İzmir'e göçüyor. Delikanlılık çağlarında İstanbul'a gelen İbrahim Bey, askerlik görevini Haydarpaşa Garı'nda yaparken İstanbul İngilizler tarafından işgal ediliyor. Bir müddet sonra Kuvvayi Milliye'ye katılan genç adam vatanseverlerin trenle gizlice Anadolu'ya kaçırılmasına yardımcı oluyor. Biraz zaman geçince çember daralıyor ve kendisi de soluğu Ankara'da alıyor. Sonra savaş ve zafer yılları. Cumhuriyetin kuruluşu ve ‘‘asri zamanlar’’ın başlangıcı ile ‘‘asri’’ kelimesinin moda olduğu günler başlıyor.

İbrahim Bey, Haydarpaşa Garı'ndaki görevi sırasında tanıştığı Cağaloğlu'ndaki Şehbal Fotoğrafhanesi ve Kırtasiyesi'nin sahibi Hüseyin Bey'in desteğiyle, Asri Basımevi'nin ilk nüvesi olan matbaayı kurmuş. İlk iş olarak da fotoğrafhaneye ait kart ve kağıtların basımını yapmış. Soyadı kanunu çıkınca Tunçbilek soyadını alan İbrahim Bey, hayatını birleştirdiği Saniye Hanım'ın destek ve gayretleriyle 1927'de Asri Matbaası'nı kurmuş.

Torunu Gülden Kansu, ‘‘Dedem, geleceği gözlemleyebilen, yenilikçi ve çağdaş bir kişiliğe sahipti ve tescil ettirdiği basımevine kişiliğiyle tam anlamıyla bütünleşen ‘‘Asri’’ ismini verdi’’ dedi.

Matbaa, 1930 dünya ekonomik krizi ve İkinci Dünya Savaşı gibi zorlu dönemi hiç sendelemeden atlatmış. 1967 yılında da şimdiki yerine taşınmış. Dede Tunçbilek tipo makinelerin yanına ilk ofset makinesini alarak, okulların basılı evrak ve diğer ihtiyaçlarının basımına başlamış.

İbrahim Bey'in üç çocuğundan biri olan Özkan Bey, mürekkep kokusuyla daha dört-beş yaşındayken haşır neşir olmuş. Büyüyünce de babasının işini yönetmeye başlamış. O dönemde matbaa sadece milli eğitim için çalışmaktaymış. Özkan Bey, özel şirketlerle de iş yapmaya başlamış. Özkan Tunçbilek, İbrahim Bey'in 1986'da vefat etmesinden sonra işlerin başına geçmiş ama on yıl sonra yakalandığı ‘amansız’ hastalığa yenilerek hayata veda etmiş. Onun vefatından sonra iki kızı Gülden Kansu ve Çiğdem Tunçbilek dede mesleğini sürdürmek üzere işin başına geçmiş.

Evli ve iki çocuk annesi olan Gülden Hanım, liseyi bitirir bitirmez tam 17 yaşındayken babasının yanında çalışmaya başlamış. Sadece çocuklarını doğurduğu dönemde birkaç yıl basımevinden uzak kalmış. Çiğdem Tunçbilek ise üniversitede işletme eğitimi gördükten sonra sekiz yıl kadar tekstil işiyle uğraşmış. Ama babasının hastalığı ağırlaşınca matbaaya dönüp ablasıyla birlikte çalışmaya karar vermiş.

Çiğdem Hanım, mürekkep kokusunu bir kere alan insanın ömrü boyunca basımevinden uzak kalamayacağını söylüyor. Neredeyse tüm matbaa ekibinin ta dedesi ve babasının döneminden kaldığını belirten torun Tunçbilek, ‘‘Küçükken babam beni matbaaya getirirdi. Makinelerin en büyüğünde benim minnacık bir patiğim asılıdır yıllardan beri. O zamanlar makinelerin arasında oynar, ustaların kucaklarında zıplardım. Şimdi babam yok ama Kemal Usta'ya ben hâlâ 'Kemal Abi' diye hitap ederim.’’ diyor.

Gülden Kansu, şirketin geleneklerine bağlı olduğunu, kendilerini buranın sahibi olarak değil emanetçisi olarak gördüklerini söylüyor. Biz konuşurken müşteriler gelip gidiyor. Gelenlerden bir kısmı Özkan Bey'i soruyor. Kızları hüzünle başlarını öne eğerek babalarının müşterilerine cevap veriyorlar.

Güneş çiçeklerin üstünde alçalırken Asri Matbaası'ndan ayrıldık. Onlar çalışmaya devam ediyorlardı.

Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!