2300 yıllık bir şehir Geleceğe bakıyor

Güncelleme Tarihi:

2300 yıllık bir şehir Geleceğe bakıyor
Oluşturulma Tarihi: Aralık 31, 1999 00:00

Haberin Devamı

İstanbul kenti tahminlere göre M. Ö. üçüncü yüzyılın başında kuruldu. Yani şehrimiz zaten üçüncü bin yılı yaşıyor. İçinde yaşadığımız bu şehrin en önemli sorunlarını, bu sorunların çözüm yollarını ve geleceğini, İstanbul için düşünmüş, yazmış, icraatta bulunmuş insanlara sorduk...

Sivil toplum kentin gerçek sahibi

Sadettin Tantan (İçişleri Bakanı)

İstanbul'un en önemli sorunu, modern kentsel normlar ve kurallar çerçevesi dışında olmasıdır. Türkiye'de maalesef her tür büyüme, bir gelişme olarak telakki edildi. Yasasız, kuralsız ve kaidesiz bir şekilde yatay ve dikey olarak büyüdü şehir. Ama bilindiği gibi, trafik karmaşası, suç, uyuşturucu, yolsuzluk, rüşvet, dolandırıcılık da arttı. Merkezi yönetimin olduğu kadar yerel yöneticilerin de bu vahşeti yaratmada çok katkısı olduğunu biliyoruz. Onlar, mevcut yasaları bile uygulamadıkları için bu şehrin her yanından kaçak yapılar, gökdelen oteller fışkırdı. Biz şimdilik mevcut yasaların uygulanması için gerekeni yapıyoruz. Kaçak yapıların birbiri peşi sıra yıkılmasını sağlıyoruz. Ayrıca, bilindiği gibi kentlerimizin kurtarılması için Yerel Yönetimler Yasa Tasarısı'nı hazırladık. Toplumun her kesimiyle bu konuda görüşüyor, onların mutabakatını almaya çalışıyoruz. Yasa çıktıktan sonra da iş bitmiyor. Bunun uygulanması gerekir. Çıkar çevreleri, yasanın işlememesi için ellerinden geleni yapacaklardır. Semtlerde kurulan ve gittikçe yaygınlaşan sivil toplum girişimleri, gelecekte kentin gerçek sahibi olacaklardır. Onun için herkesi, yeni yasa çalışmasına katılmaya ve çıkacak olan yasanın uygulanabilmesi için çaba sarfetmeye çağırıyorum.

İki büyük imparatorluğa başkentlik yapmış olan bu kentin en önemli potansiyeli, yeraltı ve yerüstünde barındırdığı tarihsel zenginliğidir. Tarihi yarımadadan başlamak üzere tüm İstanbul'daki kültürel hazineler açığa çıkarılırsa bu şehir, dünyanın turizm ve kültür başkenti olmaya adaydır. Ticaret, bankacılık, sanayi üretimi gibi ekonomik dinamikleri, tarihi dokuya zarar vermeyecek şekilde organize etmek gerekmektedir.

Ulaşım tek elden yönetilmeli

Ali Müfit Gürtuna (Büyükşehir Belediye Başkanı)

İstanbul'un en önemli sorununun ulaşım olduğunu herkes kabul ediyor. Biz de İstanbul Büyükşehir Belediyesi olarak, enerjimizin büyük bir bölümünü bu problemin çözümüne sarf ediyoruz. Plansız kentleşmenin hızı dolayısıyla soruna hep kısa vadeli, geçici düzenlemelerle çözüm aranmıştır. Ulaşıma ilişkin idari yapıdaki dağınıklık ile yetki ve görevleri belirleyen yasalardaki çelişkiler de sorunun çözümünü zorlaştıran bir başka etken olmuştur.

Günümüzde İstanbul'da kentiçi ulaşım faaliyeti 16 farklı ulaşım türü ile, farklı merkezi hükümet birimleri, belediye ve özel işleticiler olmak üzere yaklaşık 50 bin farklı işletmeci tarafından sürdürülmektedir. Bu durum yolculuk taleplerine uygun kapasitede sistemlerin oluşturulması, sistemler arası zaman ve ücret entegrasyonunun sağlanması konularında zorluklar çıkarmaktadır.

Bu nedenle Büyükşehir Belediyesi hem TCDD banliyö hatları hem de TDİ Şehir Hatları İşetmeleri'ne talip olmuştur. TCDD ile bir ön protokol imzalamış bulunmaktayız. TDİ ile de görüşmeler sürdürülmektedir.

Kentin ana ulaşım koridorlarından biri durumuna gelen ancak Karayolları Genel Müdürlüğü'nün sorumluluğunda olan E-5 (D-100) Karayolu'nda Büyükşehir belediyesinin bir raylı toplutaşım sistemi projesi vardır. Ancak kuruluşların farklı politikaları nedeniyle sistemin gerçekleşmesinde zorluklar yaşanmaktadır.

Büyükşehir Belediyesi kentiçi ulaşıma ilişkin denetim yetkisini de elinde bulundurması gerektiğine inanmaktadır. Bu nedenle, yeni hazırlanan Yerel Yönetimler Yasa Tasarısı'nda bu yetkinin Büyükşehir belediyelerine devredilmesini talep edilmektedir.

1992 yılında yapım çalışmaları başlayan İstanbul Metrosunun Taksim-4. Levent hattı tamamlanmak üzeredir. Başka projelerimiz de mevcuttur.

a) Yeni ihalede olan işler: Otogar-Bağcılar-İkitelli Hafif Raylı Sistem İnşaatı b) Yenibosna-Havaalanı bağlantısı.

b) Planlaması yapılan işler: Harem-Kartal arası hafif raylı sistem, Edirnekapı-Sultançiftliği hafif raylı sistem, Eminönü-Kabataş cadde tramvayı inşaatı, 4. Levent- Ayazağa hattı ve triyaj alanı inşaatı, Yenikapı-Bağcılar metro hattı projesi, Otogar-Eyüp-Şişli-Beşiktaş hafif metro güzergah projesi.

İstanbul'un geleceğinin bu konsept üzerinde başarı yakalanırsa çok olumlu görüyorum.

Bu şehre dokunmayalım, yeter

Necati Tayyar Taş (İstanbul Müftüsü)

Üçüncü köprü en kısa sürede yapılmalı. Tali yolların ana yollara çıkışı mutlaka ıslah edilmeli. Toplu taşıma araçları daha da artırılmalı. Tren, tramvay ve deniz ulaşımı vasıtaları artırılarak halk bu araçlara binmeye özendirilmeli.

Benim bu konuda radikal bir önerim var. İstanbul'a dışarıdan gelen araçlar hem Anadolu hem de Avrupa yakasında kurulacak büyük otoparklara park etsin. İşyerleri şehir dışına çıkartılmalı ve otoyollara yakın noktalara kurulmalı. Bir gün tek, bir gün çift plaka uygulaması mutlaka uygulanmalı. Gecekondulaşmanın önüne geçilir, mevcutlar ıslah edilirse, trafik sorunu çözülürse İstanbul'un geleceğiyle ilgili müspet şeyler düşünebiliriz.

İstanbul'da onlarca tarihi mabed var. Bu mabedlerin hali ortada. İstanbul ikibinli yıllara mabedleri ve tarihi eserleri bu halde girmemeli. Allah bu şehri güzel bir mekana oturtmuş. İnsan eli hiç değmese İstanbul'un güzelliği kendine yeter. Ben artık bu şehre dokunmayalım, ellerimizi üzerinden çekelim diyorum.

Tanrı ile insanın kutsal işbirliği

Rav. İzhak Haleva (Türkiye Hahambaşısı Vekili)

Ben İstanbul doğumlu ve İstanbul sevdalısı olarak, gönlümden geçen öncelikli sorunu, ‘‘İstanbul'un doğal ve tarihi dokusunun korunması ve çağdaş gelişmesinin sürdürülmesi’’ başlığı altına her ne giriyorsa, onunla tanımlamak istiyorum. Bence İstanbul yüce Yaradan'ın doğa güzelliğinin her türlüsünü böylesine cömertçe armağan ettiği dünyanın nadir şehirlerinden biridir. Buna, bu güzelim kentte tarih içinde birçok uygarlığın keşismesiyle oluşan tarihsel dokuyu da eklerseniz görürsünüz ki, İstanbul'un yeryüzünün incilerinden biri olması için adeta yüce Yaradan ile insanoğlu arasında kutsal bir işbirliği olmuştur. Bence bunu korumak tarihe karşı olduğu kadar, Tanrı'ya karşı da bir borcumuzdur. Belki de bir İstanbul Bakanlığı kurulması gibi bir önerinin uygun olabileceğini düşünüyorum.

Şimdi demokratik destek var

Ahmet İsvan (İstanbul Belediyesi eski Başkanı)

Sanıyorum 17 Ağustos'tan beri İstanbul’un birinci sorunu Deprem Korkusu. Istanbul’u yönetenler bir deprem halinde ne boyutta bir felaketle karşılaşacağımızı düşündükçe kabuslar yaşar, fakat gereğini yerine getirmek için, yasal, parasal ve demokratik kamuoyu desteğini bulamazdı.

Belediyenin maddi kaynaklarını yol, asfalt, su, çocuk bahçesi gibi halkın göreceği alanlarından kesip, hiç göze gözükmeyecek olan deprem hazırlıklarına, bina kalitesi denetimine harcayan bir belediye başkanının 17 Ağustos'tan önce ne derece destek görecegini tasavvur eder misiniz?! Neyse, şimdi bu demokratik destek var.

İstanbul’da, örneğin, günde 10 bin inşaat ve tadilat yapılır. Bunları etkili biçimde denetlemek için yeterli teknik personel, hiç olmamıştır.

Gerçek bu iken, geçmişte de, bilimin sesini dile getirerek, betonarme şartnamesi yükseltilmiş, fakat o şartnameyi uygulayacak denetim personeli ve araçlarının öneminin, şartname kadar büyük olduğu gözardı edilmiştir.

Şimdi de öyle olacağından korkarım. Çünkü, belediyeler çok haksız bir vesayet altındadırlar. Kadrolarını kendileri yapamazlar, hiçbir vergi oranını arttıramaz, azaltamazlar.

Şehir acı ilaca mecbur

Prof. Dr. İlber Ortaylı

İstanbul'un bir numaralı sorunu nüfustur. Kenti gün geçtikçe tahrip eden bu fazla nüfusun derhal azaltılması cihetine gidilmeli, yeni sanayi tesislerine izin verilmemelidir. Mevcut sanayi de uzağa taşınmalı. İkinci sorun arsa spekülasyonudur. Arsa ve emlaka İstanbul'da ağır vergi konulması şarttır. Gelecek binyılda, İstanbul'da altyapı faaliyetine devam edilecek gibi görünüyor. Maalesef bu arada kirlenen çevre, Gökkafes gibi binaların ağır tazminatlar ödenerek yıkılması sözkonusu olacaktır. Geçmişteki sorumsuz ve kanundışı tasarrufları bu asırda, milli bütçeden ödeyeceğiz ki İstanbul'un görünüşünü biraz kurtaralım ve çevre temizliğini biraz sağlayalım. İstanbul, önümüzdeki asırda bu acı ilacı içmeye mecbur görünüyor.

Yaşarken ölmemek için

Prof. Dr. Metin Sözen

İstanbul, neyin, nerede, hangi öncelikle yaşama geçirileceğinin bilinmediği bir kent. Bu kentte belirli bir süre belirli eylemler durdurulup dumanın kalkmasını sağlamak gerekiyor. Bu süre içinde kısa dönemli önlemlerle zaman kazanarak, dünya kültür kenti kimliğine uygun yeni bir senaryo yazılabilir. Yoksa ‘‘yaşarken ölmek’’ İstanbul için kaçınılmaz bir son olacaktır. Kısacası en büyük sorun bu gidişe dur diyecek güçlerin dağınıklığı ve gerçek hemşehrilerin silinmiş olmasıdır. Biraz soğukkanlı davranıp, çevresel-kültürel mirasın yağma ve yıkımdan sıyrılabilmiş parçalarını yeniden dikmeye başladığımızda görülecektir ki, İstanbul'un ölüsü bile gelişme dediğimiz saçma ve bedeli büyük yapılaşmanın ayıbını örtebilecek güçtedir. Herşeyin başı zaman içinde İstanbul'u İstanbul kılan kimliği yeniden yakalamak ve çağdaş yaklaşımlarla onlara ikinci bir yaşam sağlamaktır. Kimlik ve bellek yitmesinin somutlanabilmesinin yolu, toplumumuz için zaman yitirmeden doğru örneklerin çoğaltılmasından geçmektedir. Arandığında bu konuda yeterli sayıda becerikli ve birikimli insanımızın bu ülkede var olduğu görülecektir.

Bu politik tarz sürerse istikbal karanlık!

Prof. Dr. Ahmet Keskin

Bir numaralı sorun ulaşımdır. Raylı sistem İstanbul'a yayılmalıydı. Maalesef yapılamadı, sadece otomobilli olanlar için sistem kuruldu. Otomobil sahibi olmak ayrıcalıktı ama şimdi onlar da ıstırap çekiyorlar. Bu yüzden, raylı sistem ağırlıklı tüp geçite bir an önce başlanması gerekmektedir. Ayrıca, çevre belediyelerde çok olumsuz uygulamalar olmuştur. Bunların yarattığı tahribat sonsuzdur. İstanbul ve Türkiye için daha temiz politikacıların çıkacağını biliyorum. Bunlar daha uygar yaklaşımla kenti modern bir şekilde yeniden kurabilirler diye düşünüyorum. Ama 40 yıllık bir deneyimim var, biliyorum ki parti politikalarıyla parmak kaldırılarak plan tadiline gidiliyor. Bu sebeple karamsarım.

Deprem korkusu başlangıç olabilir

Faruk Pekin (İstanbul gezileri düzenleyen Fest Turizm'in sahibi)

En temel sorun aşırı nüfus. Trafik, çevre kirliliği, kötü konutlaşma, yeterli görülmeyen hizmetler ve diğerlerinin kaynağı bu. Yasaklarla değil, akıllıca politikalarla kentte nüfus yoğunlaşması durdurulabilir. İstanbul içinde yaşamak teşvik edilmez, tam tersine İstanbul dışına göç teşvik edilebilir. Elektrik, su, yakıt giderleri aşırı artırılabilir, özel vergiler getirilebilir. Deprem korkusu bile bir başlangıç noktası oluşturabilir. Tarihine ve doğal dokusuna saygılı, kültürlü bir İstanbul'da yaşamak istiyorum. Yaşanan çevreye saygılı, bilinçli bir İstanbullu kuşağı oluşturamazsak, mafyanın yönettiği, magandaların egemen olduğu, tarih ve doğa düşmanı rantçıların kol gezdiği, trafik keşmekeşi içinde boğulan, aşırı gürültülü, pis, zor nefes alınan bir kent olur İstanbul.

Çabamız desteklenmedi

Mehmet Yıldırım (İTO Başkanı)

Bütün sorunların kökenine inildiğinde görülmektedir ki, hepsi yoğun göçten kaynaklanmaktadır. Her yıl 400 bin kişi göç etmekte, her yıl İstanbul'a yeni bir il eklenmektedir. Şehre göç veren bölgeler tesbit edilerek, bu bölgelerin geliştirilmesi, gerekli istihdam imkanlarının yaratılması gerekmektedir. Odamız 1997'de göç veren yöreler konusunda bir araştırma yapmış, sonuçlarını ilgililere iletmiş ve bu bölgelerde yatırım yapılması gerektiğini ısrarla dile getirmiştir. Odamız Doğu Yatırım Holding'i kurarak işadamlarımızı bu holdinge destek olmaya çağırmıştır. Ancak tüm bu çabalarımız yeterince desteklenmemiştir.

Üç dokuzu yanyana görmek istemiyoruz

Semih Kaçanoğlu (İstanbul Otomobilciler Esnaf Odası Başkanı)

Yük ve yolcu taşımacılığının yüzde 90'ının yapım ve kullanımı en pahalı seçenek olan karayoluyla yapılması 50'lerdeki yanlış bir siyasi tercihin ürünüdür. İstanbul denize arkasını dönmüş bir kent olarak deniz yolu ve demiryolu taşımacılığına hiç önem vermemiştir. İstanbul'da halen 18 bin taksi, 7 bin 650 dolmuş ve minibüs, 25 bin 700 servis aracı ve 806 halk otobüsü çalışmaktadır. Şehrimizdeki yolcu taşımacılığının deniz ve demir yolu gibi modern alternatiflere kaydırılması zorunludur. Taksi ve dolmuşçu esnafımızı 1999'da sosyal ve ekonomik açıdan çok zor günler yaşadı. Ayrıca deprem felaketi sonucu meslektaşlarımız tam anlamıyla çöktüler. Geçen yıl yeni vergi sistemine uyum sağlamada çok zorlandılar. 1999 yılı esnafımız için o kadar kötü geçti ki meslektaşlarımız artık üç tane 9 rakamını yan yana görmek istemiyor. 2000 yılı için 1999'dan daha kötü olamaz mantığı ile iyimser olmak istiyoruz.

Sadece Türkiye değil dünya adına korunmalı

Şakir Eczacıbaşı (İstanbul Kültür ve Sanat Vakfı Başkanı)

En büyük sorun yağmadır. Kültürü de etkileyen doğa ve alan yağması. Çözümü gerçekte çok kolay. Bu denetim yerel yönetimler tarafından ve Anıtlar Kurulu tarafından elbette gerçekleştirilebilir. Ama çıkar gruplarının işine gelmediği için bu çok kolay denetim gerçekleştirilememektedir. Yani alan da veren de memnun olduğu için. İstanbul 3000 yıllık geçmişi ile kültürel birikimi ile iki kıtayı birleştiren konumu ile ve doğal güzelliği ile eşsiz bir kenttir. İstanbul elbette ki Türkiye'nin gözbebeğidir. Ama aynı zamanda nitelikleri nedeniyle tüm dünyanın kentidir. Bu kentin yalnız Türkiye adına değil tüm dünya adına korunması, geliştirilmesi gerekir. İstanbul gibi bir kent öteki kentler gibi yönetilemez. İstanbul'a özgü bir örgütlenme, yapılanma gerekir. Böylece kent yeryüzündeki eşsizliğini sürdürebilir.

Bakkalın hesabı gibi: Negatif!

Çelik Gülersoy (Turing Kurumu Başkanı)

İstanbul'un bir numaralı iki sorunu var. Birincisi yerin oynaması. Yapılanları yetersiz ve skolastik buluyorum. O felaketleri göğüslemede derhal örgütlenmeli. Tek örgütün de ordu olduğu kanısındayım. Deprem taburları ve deprem tugayları oluşturulması gerekiyor. Her yoğun yerleşimin ensesine bunlar konuşlandırılmalı. İkinci dert hava kirliliğidir. Kirliliği doğuran ne varsa bunlarla bir makamın sonuç alıcı şekilde uğraşması lazım. Bu şehir kötüye gidiyor. Yapılanların hepsi politikti, yüzeyseldi, saptırmaydı. Bunu doğuran faktörler ne idi? Birincisi nüfustu. Ben çocukken Türkiye 6 milyondu, bugün 70 milyona doğrulmuş bir nüfus karşısındayız. İkincisi idari sistemimiz. Dünyanın her yerinde kendi başına gidip oturamıyorsunuz. Üçüncü faktör bunu doğuran politika oldu. Türkiye'de çok farklı bir sistem demagojik olarak işlendi, demokrasi olarak değil. Dördüncü olumsuz faktör bizim şehircilik ilmini bilmeyişimiz. Bugünkü hasta bünyemizi doğaran bu dört ana sebep düzelmiş mi? Bunları alt alta toplayıp çizgisini çeker, yekününü yaparsan maalesef bakkalın hesabı gibi sonuç: Negatif.

Yazık oldu Süleyman Efendi'ye!

Ara Güler (Fotoğraf Sanatçısı)

İstanbul'un en büyük sorunu kendini kaybetmesi, İstanbullu'luktan çıkmasıdır. Orhan Veli'nin dediği gibi, yazık oldu Süleyman Efendi'ye. Çözüm olduğunu zannetmiyorum. Bütün dünyada olan şey burada da olur. Bizim bildiğimiz yaşam sistemi değişecektir. Mesela sanatın bir sürü kolu yok olacaktır. İnsanların kendilerinden başka dünyalarda gezinme hisleri değişecektir. Mesela eskiden en büyük mutluluk derenin kenarında sevgilinle oturup sonra da sandala binmekti. Bugün böyle hisler yok ki. Bugün zengin olmak, para ile güç sahibi olmak var. İstanbul da bu dünyanın bir parçası.

Ortaçağ'da bile çarpık yapılaşma vardı!

Behzat Üsdiken (Yazar)

İstanbul'un en önemli sorunu yoktur. Birçok sorunları vardır. İstanbul, çeşitli evreler geçirdikten sonra bugünlerdedir. Örneğin: Ortaçağ'da Pera oluşmaya ve Galata sırtlarındaki evler yapılmaya başladığında dahi çarpık yapılaşma nedeniyle sahildeki binaların inşaatı sırasında deniz kısmen de olsa doldurulmuştu. Bugün ise, aklımıza gelenleri sıralarsak: 1. İstanbul'u İstanbul yapan tarihi varlıkların bırakın korumayı, yok edilmeye çalışılması, hem de sırf rant karşılığı olarak, 2. Bunun sonucu ya da başlangıcı, yanlış ve çirkin yapılanma 3. Trafik karmaşası 4. Doğal varlıkların rant nedeniyle yok edilmesi. Bu soruların yanıtı da, olabildiğince kısa olacaktır: 1 Elimizde kalmış tarihi varlıkları, olanakları zorlayarak yaşatmaya ve elden geldiğince onararmaya çalışmak. 2. Çirkin ve plansız yapılanmanın kesinlikle önüne geçilmesi 3. Halk otobüslerinin ve minibüslerin kent merkezinden uzaklaştırılması 4 Doğal varlıkların korunmasına bu kentte yaşayan bizlerin de katılması.

Boğazı bağlamayalım, küçük güzeldir!

Mustafa Armağan (Yazar)

Herşeyden önce binaya ve şehre bakışımızı değiştirmeliyiz. Canıma kasdetmeyen binalar, sağlıklı ortamlar, komşuluk ilişkilerinin ihya edildiği yaşanabilir ve insan yüzlü bir İstanbul tasavvur ediyorum. Şehirlerimizin merkezileşmesinin en sıkı muhaliflerindenim. Bu açıdan tüp veya köprü farketmez, İstanbul'un iki yakasını birbirine daha da bağımlı hale getirecek yeni bir Boğaz geçişine de karşıyım. Şimdi ancak eser miktarda kalan Boğaz köylerinin o tadına doyulmaz atmosferi, o küçük güzeldir anlayışının yeşereceği şehirler süslüyor düşlerimi. Bu bir ütopya değil. Şurada 20-30 yıl öncesine kadar yaşayan, yaşanan taş gibi bir gerçeklikti. Bir kere başarılan şey, neden bir daha başarılamasın.

Bunlar İstanbul'un sorunu değil

Mustafa Kutlu (Yazar)

Bir taşralı hikayeci olarak İstanbul'u dolaşıyorum. Bende oluşan İstanbul imajı eskinin takibi noktasındadır. İstanbul, suriçidir, Fatih'tir, Eminönü'dür. Eyüp'tür, Galata'dır, Üsküdar'dır. Gerçek İstanbul'da maalesef birşey kalmadı. Trafik, altyapı, gürültü, çevre, konut... Bunlar sadece İstanbul'un değil tüm kentlerin sorunudur. Ben bunları İstanbul'un sorunu olarak görmüyorum. Bu kentin kendine özgü bazı sorunları var. Bunları konuşmak lazım. Sabancı Holding'in plazaları İstanbul için bir kıymet ifade etmiyor. Plazalar Çemberlitaş turşucusu kadar İstanbul'u temsil etmiyor. Gülhane parkı son saray bahçesidir. Hali içler acısı. Saray bahçesinde panayır olmasın. Süleymaniye bir semtti. Semt olarak yeniden ihya edilsin. İTO'nun yanındaki Ahi Çelebi Cami. Bir miras değil mi dünden bugüne? Hala onarımı yapılamıyor. İstanbul ikibinli yıllara bu ayıplarla mı girecek?

Bu şehirde tahmin yapılmaz

John Freely (Yazar)

İstanbul'un en büyük problemini birçok insan nüfus fazlalığı sanıyor. Oysa şehir hep kalabalıktı. Problem iyi bir şehir yönetimi olmaması. Kentte bir canlılık var. Bu canlılık yüzünden trafik, nüfus gibi birçok problemle baş edebilirsiniz. İstanbul için rüyam kentin yoksul kesimi için eğitim eşitliği, en azından kendilerini geliştirebileceği kütüphanelerin olması. İstanbul'da hiçbir şey tahmin edemezsin. Şunu biliyorum: İstanbul hep insan olarak kalacak! New York'ta ya da başka kentlerde bu yok. Bu şehirde sokaklarda oyun oynayan çocuklar görürsünüz. Başka kentlerde yok. Gelecekte de bu canlılığın kentte sonuna kadar kalacağından eminim.

Kenef kokmayan bir Kurbağalıdere

Mıgırdıç Margosyan (Yazar)

Katarlar dolusu 'yetkili'ler hergün iki gözü iki çeşme ağlayıp İstanbul'un bitip tükenmeyen 'dertlerine' sözüm ona çözüm ararken, 'çözüm' yerine ellerini Allah'a açıp çaresizlik içinde 'dua' edip dururken, sadece 'okur-yazar' olan bendeniz 'gavur' kulunuz zaten var olmayan aklımla sizlere nasıl çözüm önereyim ki! Ammaa illa ki bir şey söylemek gerekirse, İstanbul, babası belirsiz 'cumartesi çocuğu' yani 'piç' gibi çarpık-çurpuk kentleşmekle kan kaybediyor. Bu kanı durdurmanın yolu da 'önce yap, sonra boz!' zihniyetinin kökünü kazımaktan geçiyor. Ha benim düşlediğim İstanbul mu? Ehh öncelikle bok kokmayan bir Altın Boynuz ve yine kenef kokmayan bir Kurbağalıdere özlemi...

Olmayacak duaya amin

Doğan Hızlan (Yazar)

İstanbul'un bugünkü durumunda beni en çok rahatsız eden kalabalığı.

Gerçi büyük şehirlerin

Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!