Güldünya’ya şimdi TRT dar

BİTLİS’in bir köyünde Güldünya tecavüze uğruyor. Tecavüz eden yakın akrabası. Hamile kalıyor. Köyde hamile kalmak?.. Ölümlerden ölüm beğen!..

Ailesi hamile kalan Güldünya’yı İstanbul’a gönderiyor. Sadece onu değil, iki erkek kardeşini de birlikte.

20 yaşındaki Güldünya İstanbul’da bebeğini dünyaya getiriyor. Adını Umut koyuyor. Güldünya kendi yaşamından umudunu kesiyor, ama oğlunun yaşamına umutla bakıyor.

Ne demek doğurmak?.. Töre var, töre.

KARDEŞ KURŞUNU

Onunla birlikte İstanbul’a gelen iki erkek kardeş ailenin namusunu temizlemekle görevli.

Güldünya sokak ortasında kardeşlerinin kurşunlarına hedef oluyor. Ama, kurtuluyor.

Hayır, kurtulmuyor. Sokakta ölmeyen Güldünya hastaneye kaldırılıyor. Kardeşler bu kez onu hastanede kafasından kurşunluyor.

Yine ölmüyor. Bitkisel hayata giriyor. Makineye bağlı hayatın sona ermesine, Bitlis’ten gelen aile büyükleri karar veriyor.

Aile Güldünya’nın cenazesini önce almak istemiyor. Sonra yine de Bitlis’e götürüyor.

Büyük yankı yaratan, tipik bir töre cinayeti, namus cinayeti.

Sona ermesi için binbir uğraş verilen, kadın hakları denildiğinde, AB ülkelerinin bile dikkatini çeken, üzerinde binlerce yazı yazılan, programlar yapılan namus cinayetleri.

İnsan haklarının duvara çarptığı alanlardan biri.

YASAK ŞARKI

Güldünya’ya dünyayı öyle dar ediyorlar ki, Güldünya dünyadan ayrıldıktan sonra, bu rezil cinayet üzerine şarkılar yazılıyor, besteleniyor. Örnek olsun diye, uyarı olsun diye.

Bunlardan birini de, rockçı Aylin Aslım söylüyor. Güldünya’nın dramını anlatan şarkı, Anadolu’da ya da büyük kentlerde söylendiğinde, insanlar gözyaşlarını tutamıyor.

Ama, TRT tutuyor!.. Çünkü, bu şarkının TRT radyo ve TV’lerinde yayınlanmasına izin vermiyor. Şarkı TRT’de yasaklanıyor.

Sadece ülkenin bölünmez bütünlüğü ilkelerine, Cumhuriyet’e bağlı kalmak değil, TRT’nin görevi aynı zamanda insan haklarına dayalı bir toplumun oluşmasına katkıda bulunmaktan geçiyor.

İnsan haklarına dayalı bir toplumda, namus cinayetleri yok. Varsa, o toplumda insan hakları yeterince korunmuyor. O zaman, bu hakları korumaya yönelik, onu en iyi biçimde popüler kılan şarkıları, oyunları, programları yasaklamak bir yana, hatta özendirmek gerek. Geniş halk kitlelerine böyle bir bilincin taşınmasında en kolay ve anlaşılır yollardan biri şarkılar, türküler. Kaldı ki, Güldünya töre cinayetlerinde artık bir simge.

Ancak, TRT kafası, yasakçı kafa. Şarkıdaki o cümle öyle, bu cümle böyle takıntıları.

Şu ilçede bir kaymakam o kitabı yasaklıyor, öteki ilçede bir kaymakam bu oyunu yasaklıyor, TRT bir şarkıyı yasaklıyor.

İnsan hakları dünyanın her yerinde özgürlüklerle öğreniliyor. Ama, benim ülkemde yasaklar insan haklarının önünde gidiyor.

Erdoğan’ın Erdemir’i

2003
Ocak ayı. AKP iktidarının henüz ikinci ayı.

Erdemir genel kurulunu AKP olağanüstü toplantıya çağırıyor. Genel kurulda Erdemir’in yönetim kurulu üyelerinin tümünü değiştiriyor. Hatta, yönetim kurulu üyeliklerine bazı bakanların kardeş ve yakınları getiriliyor.

Aradan geçen zamanda Erdemir’in özelleştirilmesi kararı veriliyor. Karar şimdi tartışılıyor. Çünkü, Erdemir hemen öyle bir çırpıda özelleştirilmesine karar verilecek bir kurum değil. Stratejik yönü var. Dünya ve Türkiye değeri var.

Özelleştirmeye karşı çıkanları Başbakan Erdoğan önceki gün şu sözlerle eleştiriyor:

‘Erdemir pislik içinde, siyasi arpalık olmuş. Ne kadar siyasetçi varsa, orayı ahbabı yararına dolduruyor.’

Doğru, Erdemir her iktidar döneminde siyasal arpalık. İyi de, daha iki yıl önce, Erdemir’i ahbabı yararına dolduran kim?.. Bakanların kardeşlerini ve yakınlarını oraya dolduran kim?..

İçerisi pislik içindeyse, bunun sorumlusu Erdoğan’ın atadığı yöneticiler değil mi?..

Erdemir’in özelleştirilmesini savunurken, Erdoğan’ın kendini açığa düşürmeyecek, daha inandırıcı gerekçeler bulması gerek.
Yazarın Tüm Yazıları