Göbek eritme operasyonu

Topesto, göbek nahiyesinde bundan iki yıl önce başlayan yağlanma süreciyle mücadele etme kararı aldığından beri huzurumuz kalmadı.

Söylemesi ayıptır (O zaman söyleme di mi?) bende sadece ‘Göbeğin var mı?’ türü abuk bir soru geldiğinde ‘Hı-hı, var!’ demeye yarayacak kadar, ben diyeyim yarım greyfurt, siz deyin ‘Yapma yav?’ büyüklüğünde bir birikme var.

Riko zaten yıllardır göbeğiyle barışık bir insan olduğundan ‘Karakteri eritirim, göbeği eritmem’ der bu konuda.

*

Fakat Topesto, özellikle son dönemde kafayı feci derecede bozdu göbeğiyle. Bunun için bir şey yapıyor mu peki? Hayır.

Suçu olur olmadık hadiselere yükleyip, ‘sorumsuzluk katarına’ kadrolu deve olarak katmakla yetiniyor.

‘Ne yesem yarıyor’ diyor mesela ‘Ne yeme o zaman abi, başka bir şey ye!’ diyorsun ‘Hö!’ diyor...

Bunun semtindeki pizzacılar başta olmak üzere eve servis yapan restoranlar uçuş mili dağıtsa, bizimki 6 ayda ABD’ye gidiş dönüş bilet kazanırdı; hem de business class...

*

Ara sıra tuhaf rejimler uyguluyor, biraz mesafe kat ediyor, sonra yine veriyor bünyeye karbonhidratı.

Son erime döneminde, Riko’yla karşımıza dikilip, karnını içeri çekmek ve pantolonu belinden tutup içinde hulahop çevirir gibi hareketler yapmak suretiyle ‘Bakın iki ay önce sığamıyordum ben buna’ deyince paniğe kapıldık.

Riko, paniğimizin sebebini ‘Abi, ben bu cümleyi en son annemle katıldığım bir çay/kek ambiyansında duymuştum. Yaş beş... Dikkat çekerim!’ şeklinde açıkladı.

Rejim gibi hadiselere kafamız basmayacağından, elemanı spor faaliyetlerine yöneltmeye karar verdik.

Üçümüz de eski basketbolcüyüz. Fakat bizim oynadığımız dönemde üç sayı çizgisi çekilmemişti henüz salon parkelerine...

Arada bir 10’uncu dakikasında ‘Hebe... Hübe... Top atmayın bana...’ diyerek terk ettiğimiz futbol maçlarındaki faaliyetlerimizi saymaz isek, düzenli spor yaptığımız söylenemez.

Riko, ‘En iyisi koşmak. Yorulunca dururuz...’ dedi.

‘Nerede koşturacağız bu midilliyi usta?’ dedim.

‘Belgrad Ormanı’nda koşuluyordu en son, hatırladığım kadarıyla...’

‘Orada en son 1980 model gençlik filmlerinin tanışma sahnelerini çekmek için koşuluyordu benim hatırladığım kadarıyla...’ diyen Topesto’ya, ‘Hadeuzaeşofmanınıgieeeeey!’ dedik.

*

Belgrad Ormanı’na vardığımız anda, hayatımda ilk kez arkadaşlarımdan utanabileceğimi fark ettim.

Yani diğer insanların yanında ne kadar çirkin gözüktüğümüzü anlatmama imkan yok.

Topesto’nun eşkalini tarif edeyim, yeter zaten: Arkadaş çizgi film aleminde rol arasa, fiziksel özellikleriyle sadece Ayı Yogi olarak iş bulabilir. Ayakkabıları yeni indirdiğinden (şu orasından bir şey, burasından başka bir şey pörtleyen yeni kuşak koşu ayakkabılarından) pırıl pırıl parlıyor. Bu kısmı kabul edilebilir.

Şort olarak, en son 1982 Dünya Kupası’nda Brezilya Milli Takımı’nın kullandığı modelde bir şey giymiş.

Önünde inek resmi bulunan tişörtünde nal gibi ‘Hamhumşaralop Peynirleri’ yazıyor. Markayı değiştirdim farkındaysanız.

‘Abi tişörtü nereden bulduğunu soracak cesareti toplayabildin mi?’ diye sordum Riko’ya, ‘Ben saç bandındayım oğlum’ dedi.

Hakikaten saç bandı takmış.

Saç olsa mesele değil ama, üstüne varmak istemedik. Takmış genç, öyle rahat oluyor demek ki.

*

Daha çok olimpiyat oyunlarındaki yürüme yarışlarının son 200 metresinde dili dışarıdaki atletler kıvamındaki koşumuz toplam 20 dakika ya sürmüştür, ya sürmemiştir.

Yan yana bırakılmış üç çuval şeklinde uzandığımız çimlerde ilk cümleyi Riko kurdu: ‘Topesto biraderim. Inh, hırkh... Liposuction bir alternatif olabilir mi?’

Topesto’dan yaşadığına dair belirti ‘Hösth!’ şeklinde geldi...

Biraz soluklandıktan sonra, ortak kararla görülecek ilk kendin pişir kendin ye noktasına doğru hareketlendik. Yavaşça tabii...

Ken Parker ve Dylan Dog

Strip, yeni bir çizgi roman dergisi. İçinde öyküler, çizgiler aleminden haberler ve minik çizgi romanlar var. Dergide çizgilerine yer verilen isimler arasında artık yurtdışı için de üretimde bulunan Mahmud A. Asrar ve Yıldıray Çınar gibi bizden isimler de var.

Çizgi roman seven biri olarak, bu alanda üretilen hemen her şeyi seviyorum. Strip’i de sevdim. Fakat sadece ‘Aman da ne iyi niyetli bir yaklaşım’ diye sevmedim.

Strip’in ilk sayısında, favori kahramanlarımdan Ken Parker (Alaska diye de bilinir memlekette) ve Dylan Dog’u buluşturan bir macera da var.

Sadece bu sebepten bile alınır, okunur, arşive kaldırılır, arşivlenirken sayfaların kırıştırılmaması için azami özen gösterilir vesaire.

Unutmadan, verdikleri poster de şık. Bazı dergilerden Dylan Dog, bazılarından Ken Parker posteri çıkıyor. Ken Parker’ı gazetede duvara astım bile.
Yazarın Tüm Yazıları