Gila Benmayor: Maçoluk dirildi mi



Gila BENMAYOR
Haberin Devamı

AVRUPA'da daha birkaç yıl önce solcuların zaferiyle parlamento ve hükümete taşınan kadıların saltanatı pek uzun sürmedi ne yazık ki. Berlusconi'nin ‘‘horozları’’ aslında bir ipucuydu. Kimdi bu horozlar?

Seçim kampanyasında, afişlerde, televizyonda şık takımlarıyla boy gösteren erkek adaylar. ‘‘Ortalıkta hiç kadın aday görünmüyordu, sanki politikadan men edinmişlerdi ’’ diyor bir İtalyan arkadaşım. ‘‘Sadece Berlusconi'nin horozlarını gördük’’ Netice?

İtalyan seçimlerinde parlamentoya girmeyi başaran 945 aday arasında sadece ve sadece 85 kadın. Yani parlamentonun yüzde 9.2'si.

Oysa 1996 yılında parlamentonun yüzde 10.1'ini teşkil ediyorlardı.

1994 ise yüzde 13.1'ini.

İtalya'da yıllardan beri kadın-erkek eşitliği için mücadele edenlere bakılırsa bu sonuçlar tam bir ‘‘skandal’’ niteliğinde. Bu işte Berlusconi'nin parmağını görenler de var. Nedenini sorarsanız şöyle izah edebilirim. Berlusconi'nin sahibi olduğu üç televizyon kanalında erkek politikacılar 4 saat 41 dakika görünürken, kadınlara tanınan süre sadece 8 dakika 11 saniye.

Geçenlerde İstanbul'a gelen Avrupa Parlamentosu'nun Yunanlı üyesi Nora Katseli ile aynı meseleden söz ettik.

‘‘Avrupa'da kadınlar kazandıkları mevzileri de kaybediyorlar. Çünkü erkekler iktidarı paylaşmayı istemiyor’’ diyor. Katseli'ye göre politikada hayli yol almış kadınlar da erkek gibi davranıyor, hemcinsleri için mücadeleyi ikinci plana atıyor. Çiller örneğinde gördüğümüz gibi. Katseli, parlamentodaki kadın oranının yüzde 9 dolayında olduğu Yunanistan'in da bu konuda hayli yol katetmesi gerektiğini düşünüyor.

Elbet Yunanistan, İtalya, Fransa gibi ülkelerin önünde oranın yüzde 31 olduğu Almanya ya da yüzde 42 olduğu İsveç örnekleri var. Peki 7 Haziran günü seçimlere giden İngiltere'de durum farklı mı? Hiç de değil.

Dört yıl önce Blair'in estirdiği ilk fırtınayla parlamentoya girmek için yarışan kadınların sayısında bu yıl ne yazık ki oldukça büyük bir düşüş kaydedilmiş.

En büyük kaybı veren de 1997 seçimlerinde parlamentoya 107 kadın sokan İşçi Partisi. Bu yıl seçime girmeyenler ‘‘Centilmenler Klübünde kültürel faaliyet yerine kendi işimizle ilgileniriz’’ diyormuş.

Yani erkeklerden iyice bezmişler. Hele Avam Kamarası'nın en yaşlı üyelerinden İvor Stanbrook'un inanılmaz davranışı...

Stanbrook, Londra'da sadece erkeklerin kabul edildiği Beefsteak Klübü'nde tüm garsonlara Charles diye hitap edildiği gibi kadın üyeleri Betty diye çağırıyormuş...

Biz yanıldık. Maçoluk galiba hiç ölmemişti.

İspanya ve demokrasi mucizesi

HAFTA başında TÜSİAD'in ‘‘Türkiye'de Demokratikleşme Perspektifleri ve AB Kopenhag Siyasal Kriterleri’’ raporunu sunan Pof. Süheyl Batum, konuşmasının bir yerinde İspanya'nın ‘‘demokrasi mucizesi’’nden söz etti. Doğrusu ‘‘demokrasi mucizesi’’ çok hoşuma gitti.

Bilirsiniz, Türkiye'nin AB üyeliği konuşulduğu genellikle İspanya ve Portekiz örnekleri gösterilir. Avrupa'nın en yoksul ülkelerinden olan İspanya'nın, üyelikten sonra nasıl atağa kalktığından bahsedilir. Tabii bu arada AB'nin milyarlarca dolarlık yardımınına da mutlaka değinilir.

Ekonomik mucize iyi de esas önemli olan İspanya'nın Franko faşizminden sonra gerçekleştirdiği ‘‘demokrasi mucizesi’’dir.

25 yıl sonra İspanya hálá demokrasiyi tartışıyor. El Pais Gazetesi bu çerçevede geçenlerde ilginç bir toplantı düzenleniyor Yazar Carlos Fuentes, eski İsrail Dışişleri Bakanı Shlomo Ben Ami'nin de aralarında bulunduğu entellektüeller demokrasiyi tartışıyor.

İspanya'nın eski başbakanı ve Sosyalist Parti Başkanı Felipe Gonzalez'nin tespiti ilginç.

Ne diyor Gonzalez?

‘‘21. yüzyılın demokrasisi eskisi gibi olamaz... Çünkü sanayileşmiş bir topluma göre adapte edilmişti. Sanayileşmemiş ve yoksul toplumlara olduğu gibi uygulanamaz. Sanayileşmenin ötesinde bilgi teknolojisine geçen toplumlara da uygulanamaz’’.

Mesele hayli çetrefil. Biz 20. yüzyılın demokrasisine yetişmeye çalışırken, 21. yüzyılın demokrasisi tartışılıyor bir yerlerde.

Vikingler İstanbul’da

İSTANBUL Arkeoloji Müzesi'nde ilginç bir sergi var. Adı ‘‘Yeşeren, Büyüyen, Süren Kültür ve Uygarlık’’. İstanbul'dan onyedi okulun öğrencileri resimleriyle, heykelleriyle katılmış. İsveçli çocukların ‘‘Vikinglerin yaşamı ve Miklagard'a gemi gezileri’’ çalışması da sergide. Meğer Miklagard, İskandinav ülkelerinde İstanul'a verilen admış. Anlamı ‘‘Büyük Hisar’’.

9. ile 11. yüzyılda buralara kadar gelmişler, hatta Bizans imparatorlarına muhafızlık yapmışlar.

İsveçli arkeologlar, yaptıkları kazılarda Bizans paraları bulmuşlar. Elimdeki bilgi notuna göre, Vikingler, bizim sandığımız gibi talancı ve barbar değillermiş asla. Hatta hep başlarında görmeye alışkın olduğumuz boynuzlu kasklara da onlara ait değilmiş. Vikingleri çoğrafyamızda hiç düşünmemiştim doğrusu.

Yazarın Tüm Yazıları