Gila Benmayor: Garcia: Fransa kesenin ağzını açacak


Gila BENMAYOR
Haberin Devamı

Geçenlerde İstanbul'a gelen Fransa'nın Ankara Büyükelçisi Bernard Garcia'ya göre iki ülke arasında kopan fırtına dinmeye yüz tutuyor.

Fransız Sarayı'nda konuşmak fırsatını bulduğum Bernard Garcia, Fransa ekonomik krizde herkesten önce Türkiye'ye yardım için elinden geleni yapıyor. Chirac yönetimi, IMF, Dünya Bankası ve G-7'ler nezdinde girişimlerin başını çekiyor.

Ne diyor Garcia?

‘‘Büyük gayret göstermekle birlikte daha sessiz kalmayı tercih ediyoruz. Sürekli büyük açıklamalar yapan bir ülkenin (burada ABD'yi ima ediyor) aksine Fransa gürültü çıkarmıyor ama sıra yardıma geldiğinde kimin kesenin ağzını daha fazla açtığını göreceksiniz.’’

Kesenin ağzı ne zaman açılacak?

‘‘Ulusal ekonomik planın ana hatları belli olduğunda’’ diyor Garcia.

Elçiye göre, Türkiye'nin karşıkarşıya kaldığı kriz karşısında, sanayileşmiş ülkeler G-7'lerin yaptığı açıklamanın da fikir babası Fransa.

‘‘Fransa'nın Türkiye ile tarihi dostluğu zaten biliniyor. Ancak bir nokta daha var ki o çok önemli... Fransa, Türkiye ile ilişkilerinde diğer ülkelere oranla daha az güçlüklerle karşı karşıya. Örneğin Fransız bankaları burada varlık göstermelerine rağmen diğer yabancı bankalara göre daha az yükümlülük altına girmiş durumdalar. Yani daha az riskle karşı karşıyalar.’’

Neden daha az risk sorusunun cevabını ise şöyle veriyor elçi: ‘‘Çünkü Fransız bankalar ödünç para verecekleri yerde sanayi yatırımlarını finanse etme yolunu seçtiler.’’

Krizden sonra kredi musluklarını ilk açanlar yine Fransız özel bankaları olmuş. Yani, bankalar Türkiye'ye güven duyduklarını hemen göstermişler.

Peki ya iki ülke arasındaki politik kriz?

‘‘Fırtına dinmek zorunda. Şu açıdan bakın bugün Türkiye'nin neye gereksinimi var? Uluslararası güvene, yabancı yatırıma, istihdam yaratılmasına. Fransız şirketleri bunu yapıyorlar, yapmaya da devam edecekler. Konuşmamızın başında söylediğim gibi ekonomik krizde de gerçek bir dost olduğumuzu kanıtladık sanıyorum.’’

Washington Türkiye'yi konuştu

HAFTA başında Amerikan-Türk Konseyi'nin yıllık konferansının Washington'daki açılışını izlemek fırsatını buldum.

Konferansın açılış konuşmasını bildiğiniz gibi Kemal Derviş yapıyor. Derviş'in konuşmasından önce Zorlu Holding'e Türk Ticaret Liderliği ödülü veriliyor.

Zorlu, Atlanta'da kurduğu çarşaf fabrikasıyla dünya devleriyle yarışıyor. Ayrıca Silikon Vadisi'nde faaliyet gösteriyor.

ABD'de yatırım yapan Türkler'in en başarılılarından biri.

Zorlu'nun yanısıra ödül alan ikinci kuruluş Boeing.

Derviş'in konuşmasının Amerikalılar tarafından son derece başarılı bulunduğunu söylemeden geçemeyeceğim. Konuştuğum Amerikalılar'ın tümü onun görev için biçilmiş kaftan olduğu inancında.

Öğle yemeği sırasında konuşan ABD'nin Ankara Büyükelçisi Pearson, Amerikalılar'ı Türkiye'de yatırıma davet ediyor.

İstanbul'daki Ritz Carlton'un tamamlanması için ABD'nin 50 milyon dolar verdiği açıklanıyor.

Oteli yapan Mustafa Süzer de zaten tüm ekibiyle salonda.

Süzer Holding'e kaynağı sağlayan hükümete bağlı OPIC adında bir kuruluş.

Konferansa dönersek Türkiye'nin Amerika'daki yatırımları konusunda ilginç şeyler öğreniyoruz.

Mesela Silikon Vadisi'nde faaliyet gösteren Ubicom sirketinin CEO'su Bülent Çelebi, Arcelik'in akıllı ev projesi geliştirdiğini söylüyor.

Yine ABD'de faaliyet gösteren Kiska, New York'un 11. köprüsünü yapma hazırlığında.

Türkler'in Amerika'daki yatırımı önemli, çünkü Amerikalılar'ın hem Türkiye'yi tanımalarını sağlayacak, hem de Türkiye'de yatırım yapmalarını teşvik edecek tek yol bu. İşte bu noktada konferansta en çok konuşulan konu Türkiye'nin tanıtımı. VIP turizmin sahiplerinden Yasemin Pirinççioğlu konferansta tanıtım için kollarını sıvayanlardan. Bir panelde Türkiye'de konferans turizmini, bir diğerinde Aphrodisisas'ı anlatıyor.

Ancak Delta Havayolları’nın dergisinde bizim kahve öğütücülerine Yunanlılar’ın sahip çıktığını görünce işimizin zor olduğunu birkez daha anlıyorum.

Orkestra şefinden CEO'lara ders

1990'lı yıllarda ABD'de fırtına gibi esen bir akım nihayet Avrupa'ya varmış.

CEO'ların, üst düzey yöneticilerin performanslarını, yaratıcılıklarını arttırmak, farklı şekilde düşünmelerini sağlamak için başvurulan akıl almaz yöntemlerle ilgili akımdan söz ediyorum.

Şöyle bir sahne düşünün: Vivendi Grubu'nun toplantı salonunda kostüm kravatlı sekiz erkek ile şık giyimli iki kadın ayakta genç bir orkestra şefinin eşliğinde ‘‘La Travitia’’yı söylüyorlar.

Bu tuhaf sahne aslında bir seminer.

Vivendi'nin yöneticileri, orkestra şefinden ‘‘yönetim dersleri’’ alıyorlar.

Şirket patronlarının başvurdukları sadece orkestra xşefleri değil elbet.

1998 yılında Fransa'ya Dünya Kupasını kazandıran antrenör Aime Jacquet, büyük paralar karşılığında ‘‘takım ruhu’’nun nasıl olabileceğini gösteriyor.

Almanya'da DaimlerChrysler ile Deutsche Bank'ın başvurdukları yöntemleri ise daha garip.

Yöneticilerde merhamet duygusunu uyandırmak için hücrelerdeki tutuklulara ya da ölüm döşeğindeki hastalara ziyaret turları düzenliyorlarmış.

Doğaçlama caz seansları, Alfred Hitchcock'un filmleri patronların başvurdukları yöntemlerin birkaçı.

Hitchcock'un filmleri örneğin, küçük işaretlerin önemine dikkat çekmeyi amaçlıyormuş. Yani bilgi bombardımanı altında olan yönetici için küçük bir ayrıntı kimi zaman yaşamsal önemde olabilir. Mesaj bu.

Yazarın Tüm Yazıları