‘Gel de yazma!’

Yavuz GÖKMEN
Haberin Devamı

Ben okuma yazmayı söktüğüm andan itibaren gazete okumaya başladım. Eve iki gazete gelirdi: Vatan ve Dünya. Her iki gazete de siyasi ağırlıklıydılar. Vatan Gazetesi'nde başyazıları Ahmet Emin Yalman yazardı. Ben pek bir şey anlamasam bile, bu yazıları sonuna kadar okurdum.

Dünya Gazetesi'nde başyazar Falih Rıfkı Atay'dı. Bir de Bedii Faik fıkralar yazardı. Onları da ıcığına cıcığına kadar okur, özellikle Bedii Faik'in fıkralarından keyif alırdım.

Hürriyet Gazetesi'ni kapı komşumuz öğretmen Meliha Hanım alırdı. Ben de Hürriyet okumak bahanesiyle her gün onlara gider, yaşıtım kızları Tülin ve Esin'i görürdüm. Bu arada gazetenin spor sayfalarına göz atmayı başarırdım.

Vatan Gazetesi'nde haftalık çıkan Tarzan ve Al Capp'ın unutulmaz ‘‘Hoş Memo’’suna bayılırdım. Al Capp yıllar önce öldüğü için Hoş Memo artık yayınlanmıyor. Oradaki Gülpembe, Pis Kız, Saçsakal Yasin, Kızılderili Bapçum tiplemeleri bugün bile gözümün önündedir.

* * *

Sonraları gazete bayiine gidip, Cavit Ağabey'in hoşgörüsüne sığınarak bütün gazeteleri okumaya başladım. Harçlığım artınca eve kendi harçlığımla değişik gazeteler alır oldum. Burhan Felek'in haftalık sohbetlerini Milliyet Gazetesi'nde okurduk. Bu arada babamın aldığı Akbaba mizah dergisinde bir üslup virtüözüyle karşılaştım. Adı Yusuf Ziya Ortaç'tı. Aziz Nesin'le de ilk kez Akbaba'da tanıştım.

Sanırım bu öyküyü de şimdi adını hatırlayamadığım bir eski yazarın makalesinde okumuştum. Yazar, Cağaloğlu Yokuşu döneminde, yanlış hatırlamıyorsam gazetede gazetecilik dışı bir görevde bulunan beyefendi bir zatı anlatıyordu.

Anlatılan zat, gazeteci olmak için yanıp tutuşan ama gazeteci olamamış biriydi. Kalabalık yerlerde kendisine gazeteci süsü vermeyi pek seviyor ve bir aksilik karşısında ortaya iki kelime ile atılıyordu. Sözgelimi, bindiği otobüste kavgamsı bir tartışma çıksa, çevresindekilere dönerek şu iki kelimeyi söylüyordu:

‘‘Gel de yazma.’’

Böylece herkesin onun ünlü bir gazeteci olduğu sanısına kapıldığını düşünerek mutlu oluyordu.

O zamanlar belki ünlü gazeteciler de otobüse biniyorlardı.

* * *

Dün sabah Ayşe Arman'ın Fadime Şahin'le yaptığı güzelim röportajı okuyunca ben de o zat gibi başımı iki yana salladım, kollarımı açtım ve ‘‘Gel de yazma’’ dedim. Röportaja göre Fadime, Müslüm Gündüz ve Ali Kalkancı'nın olay sırasında başörtüsünü çıkartmamalarına kızmıştı. Demek ki, bütün kıyamet başörtüsünden kopmuştu!

Üstelik Fadime bu zatların koktuklarından da şikâyet ediyordu. Bütün bunlar Fadime'nin ne kadar büyük bir özveride bulunduğunun işaretleriydiler. Bence Fadime tam bir cennetlikti.

Sonra olağanüstü düşüncelere daldım.

Bu kadar günahla cennete gidebilmek için birtakım yollar aranmalıydı.

‘‘Başörtüsü-duş-parfüm formülünü bir kenara yazdım.’’

‘‘İlahi Fadime!’’ diye mırıldandım.

Yazarın Tüm Yazıları