Geçmişinizi yeniden yazmak ister miydiniz?

Güncelleme Tarihi:

Geçmişinizi yeniden yazmak ister miydiniz
Oluşturulma Tarihi: Nisan 29, 2006 00:00

Geçmişte yaşanan korkunç anıların bellekten silinip atılmasına yarayan ilaçlar insanların yaşamlarını kurtarabilir. Ancak bunların kötücül etkileri de olabilir mi? 11 Eylül 2001 günü Dünya Ticaret Merkezi’ne saldırıda bulunulduğuyla ilgili haberi duyup, o tüyler ürpertici görüntülere tanık olduğunuz anı anımsıyor musunuz? Peki, sıradan bir gün olan 10 Eylül ile ilgili olarak herhangi bir şey anımsayabiliyor musunuz?

Harvard Tıp Fakültesi ruhbilim uzmanlarından Roger Pitman, dört yıl önceki sıradan bir günü çok azımız anımsayabilirken, 11 Eylül gününün birçoğumuzun belleğinde kolay kolay silinemeyecek bir iz bıraktığına dikkat çekiyor.

Pitman, beynin, duygusal açıdan derin etkiler yaratan ve insanı zedeleyen anıları doğal olaylardan farklı bir biçimde ele aldığını, bunların beyne kazınarak çok daha uzun bir süre anımsandıklarını belirtiyor.

Bunun böyle olmasının elle tutulur, somut nedenleri var.

Evrimsel açıdan bakıldığında, duygu yüklü olaylara özel bir önem verilmesi yeniden benzer bir olay yaşandığında ona daha sağlıklı bir tepki vermemize olanak tanıyor.

Post Travmatik Stres: PTSB

Ne var ki, kimi zaman insanlar bunun karşılığında bir bedel ödemek zorunda kalıyorlar. Bu türde duygusal bir olayla yüz yüze gelenlerin yaklaşık üçte birinde post travmatik stres bozuklukluklarına (PTSB) tanık olunuyor.

İster bir terör saldırısı, ister doğal afet ya da trafik kazası olsun, PTSB belirtileri taşıyan insanlar sürekli olarak geri dönüşlerle aynı korkuları yaşadıklarından normal bir yaşam sürdüremiyorlar.

Bu rahatsızlığa çözüm getirmek amacıyla uygulanan yöntemlerin tümü kimi sakıncaları da beraberinde getiriyor.

Gelgelelim, son birkaç yıldır uygulanan yeni bir yaklaşım bu alana yoğun bir hareketlilik kazandırdı.

Beynin anıları nasıl oluşturduğu ve onları yeniden nasıl canlandırdığıyla ilgili yepyeni gelişmeler sinirbilimcilerin özellikle de sorunlu anıları moleküler düzeyde engellemeyi ya da silmeyi hedefleyen ilaçlar üzerinde deneyler yapmalarına olanak tanıyor.

Bu gelişmeler ve ilk deneylerden elde edilen olumlu sonuçlar süreğen PTSB hastaları için akla hayale gelmeyecek çözümler sunuyor. Pitman bu alanda kaydedilen gelişmelerin fizyolojik ruhbilim tarihine damgasını vuran en önemli gelişmeler olduğuna inanıyor.

Suçluluk duygusundan sıyrılın

İstenmeyen anıların değiştirilmesini hedefleyen ilaçlar geliştirme fikri herkesin pek de benimsediği bir yaklaşım değil. Anılar insan olmanın ayrılmaz bir parçasını oluşturduğuna göre, kimi anıların isteğe bağlı olarak yok edilmesi ne anlama gelebilir?

Askerlere birilerini öldürmekle ilgili anıları sıkıntı olmaktan çıkarıp, "çizme boyamak" gibi sıradan bir eyleme dönüştürecek ilaçlar verilmesi fikrini çok az kişi içine sindirebilir.

Dahası, insana ürküntü veren anılara bu yöntemle odaklanmak olasılığı söz konusu olduğunda, öteki duygusal anıların durumu ne olur?

Belki anılara çekidüzen veren, utanç, suçluluk ve acı gibi duygulara daha hoş bir görüntü kazandıran ilaçlar da geliştirilebilir.

PTSB çağımızın hastalığıymış gibi görünmekle birlikte, belirtileri bunun köklerinin eski Mısır’a uzandığını ortaya koyuyor. Daha yakın bir geçmişte, I. Dünya Savaşı’na katılan askerlere "top ateşi şoku" tanısı konmakla birlikte, PTSB’nin ruhsal bozukluklar arasında yer alması 1980 yılına denk geliyor.

Anıları değiştirmek

Hastalığın çeşitli sağaltım yöntemleri olmasına karşın, başarı oranları büyük farklılıklar gösteriyor. Hastaların yarıdan çoğunda birtakım olumlu gelişmeler meydana gelmekle birlikte, çok azı tümden iyileşiyor ve çoğunda yöntemlerin hiç biri işe yaramıyor. Anıların değiştirilmesi konusu bu yüzden yoğun bir ilgi uyandırıyor.
/images/100/0x0/55eaca1af018fbb8f896d8ba

Gelgelelim, öteki anılara dokunmadan, yalnızca hastayı rahatsız eden anıların silinmesi nasıl mümkün olabilir? Bu sorunun yanıtı, beynin duygu yüklü deneyimleri özel olarak ele aldığı süreçlerde yatıyor.

Duyu organlarından beyne giden uyarılar bu organın bir tür kliring odası işlevi gören talamus bölgesinde toplanıyor.

Oradan hızla beynin önünde badem biçimindeki amigdala bölgesine aktarılan bu bilgiler "duygusal niteliklerine" göre kabaca bir değerlendirmeden geçiriliyor.

Söz gelimi yolun kenarındaki kıvrık şeyin bir yılan olabileceği gibi, herhangi bir korku unsurunun saptanması durumunda amigdala bedenin gerilim tepkilerini devinime geçiriyor ve meydana gelen tipik bir "savaş ya da sıvış" tepkisiyle birlikte adrenalin ve noradrenalin düzeyinde de bir fırlama oluyor.

Hızlı tepki gereği

"Bu bir çırpıda meydana gelen pis bir tepkidir. Amigdala bedenin kaçmasına olanak tanımak amacıyla korku tepkisini hızla devinime geçirir," diyor Pitman.

Bu tepkiyle birlikte beynin öteki yolları talamustan gelen sinyalleri daha ince bir elemeden geçirilmek üzere daha üst düzeydeki bölgelere gönderiyorlar.

Örneğin, yoldaki şeyin bir hortum olduğu anlaşıldığında prefrontal korteks amigdalanın tepkisini dizginliyor. Ancak uyarı gerçekten de bir tehlike içerdiğinde, adrenalin ve noradrenalin amigdalada bir dizi tepkimeye yol açıp, beynin anı merkezi olan hipokampusun devinime geçmesine ve korku uyandıran bu anıların özel bir işlemden geçirilmelerine olanak tanıyor.

Belleğin gerginliğe bağlı olarak böyle devinime geçmesinin yaşamın sürdürülmesi için geliştirilen evrimsel bir olgu olduğuna dikkat çeken Londra Travmatik Stres Kliniği uzmanlarından Chris Brewin,"İkinci kez yaşandığında bedenin anında eyleme geçebilmesi için, korku ve dehşet uyandıran bir olayın anımsanması gerekir," diyor.

Beyinde "söndürme"

Travma yaşayan bir kişi olayı izleyen birkaç ay boyunca ilk yaşadığına benzer bir uyarıyla karşılaştığında abartılı tepkiler verebiliyor.

Bunların çoğu zamanla bu uyarıların bir korku unsuru olmadığını öğreniyor ve beyinlerinde eski anıları önemsiz kılan bir süreç yaşanıyor.

Post Travmatik Stres Bozukluğunun Sağaltımı

Bilişsel Davranış Terapisi

İnsanların kendilerini rahatsız eden düşüncelerin ayırdına varmalarına ve onları değiştirmelerine olanak tanıyan bir ruhsal terapi türü. Bu yöntemde hastaların yaşamını sarsan olayı dile getirip anlatmaları ve anılarıyla yüzleşerek onlara daha normal tepki göstermeleri sağlanır.

Göz Devinimi Duyarlığının Azaltılması

1989 yılında A.B.D’de geliştirilen tartışmalı bir yöntem. Bu yöntemde hastaya, söz gelimi terapistin elindeki kalem gibi, devinen bir nesne izletilir ve o sırada başından geçen travmatik olayı anımsaması istenir. Yöntemin nasıl bir etki yarattığı, işe yarayıp yaramadığı henüz bilinmiyor.

Sorgulama

Daha da tartışmalı bir yöntem. Bu yöntemde hasta travmatik olaydan birkaç gün sonra, genellikle bir grup ortamında, terapist ile tek seanslık bir soruşturma süreci yaşar. Yaygın bir biçimde kullanılmasına karşın, son zamanlarda yapılan araştırmalar yöntemin gerçekte PTSB riskini daha da artırabileceğini ortaya koyuyor. Dünya Sağlık Örgütü şimdilerde yönteme şiddetle karşı çıkıyor.

İlaçlar

Prozac sınıfından bir ilaç olan Paroxetine benzeri kaygıları azaltıcı ilaçlar panik ve depresyon gibi birtakım belirtilere iyi gelse de, yaşamın etkileyen anılar ve karabasanlar gibi başka belirtilerin sağaltımında o denli etkili değillerdir.

Anıların tümden silinip atılmadığı, yalnızca geri plana itildiği bu sürece "söndürme" adı veriliyor. Ancak travma niteliğinde bir olayı doğrudan yaşayanların yaklaşık %30’unda bu süreç çalışmıyor ve prefrontal korteksin amigdalayı dizginleme girişimi sürekli başarısızlığa uğruyor. Bu kişilere PTSB tanısı konuyor.

Pitman’ın yanı sıra başka araştırmacılar da bir süredir anıların oluşum sürecine doğrudan müdahale etmek suretiyle bu rahatsızlığa çözüm getirmeye çalışıyorlar.

İlk araştırma sonuçları

Bu görüş ilk kez 1990’larda, fareler üzerinde incelemeler yapan bir grup araştırmacının anı oluşum sürecini hızlandıran korku etkisinin beta-önleyici ilaçlarla azaltılabildiğini kanıtlamasıyla birlikte ortaya atıldı.

2001’de Pitman bu görüşü insanlar üzerinde denedi. Tecavüze uğrayan, ya da trafik kazası geçirenlerden oluşan deneklere beta-önleyici propranolol madde ya da plasebo verildi.

Daha sonra deneklerden başlarından geçen olayı anlatmaları istendi ve anlatılanlar kaydedildi. Üç ay sonra deneklere bu kayıtlar gösterilip olayı yeniden anlatmaları istenirken, Pitman da onların nabızlarını ve sergiledikleri öteki fiziksel tepkileri not aldı.

Plasebo verilen grubun %43’ünde yüksek nabız ve terleme gibi stres belirtilerine tanık olunurken, propranolol verilenlerde herhangi bir aşırı stres belirtisine rastlanmadı.

Araştırmayı yalnızca 22 kişi tamamladığı halde, sonuçlar büyük bir ilgi uyandırdı. Pitman ilk kez ilaçla PTSB’nin önüne geçilebildiğine dikkat çekiyordu.

Asla geç değil

Üstelik beta-önleyiciler yalnızca PTSB’nin önüne geçmekle de kalmayabilirler, hastalığın ortaya çıkmasından sonra bile soruna çözüm getirebilirlerdi.

Kanada McGill Üniversitesi sinirbilim uzmanları zararsız bir sesten korkmak üzere koşullandırılmış fareler üzerinde yaptıkları incelemeler sonucunda korkuyla ilgili anılarının kısa süreliğine yeniden etkili olabileceğine ve bunun değiştirilebileceğine tanık oldular.

Bu da görünürde belleğe kazınmış anılara duygu yüklü koşullarda esneklik kazandırılabileceği anlamına geliyordu.

Hatıraları silikleştirmek

Pitman geçen yıl boyunca uzun süredir PTSB’den yakınan ve kendilerine propranolol ilaç ya da plasebo verilen yirmiden fazla deneği inceledi. Yine her birinde derin izler bırakan olayla ilgili betimlemeleri kaydetti ve üç ay sonra bu kayıtları deneklere yeniden dinletirken gösterdikleri fiziksel tepkileri izledi.

Öte yandan, Cornell Üniversitesi’nden Margaret Altemus ve New York Üniversitesi’nden Joseph LeDoux’nun da aralarında olduğu bir başka ekip de, propranolol madde ile PTSB sağaltımını araştırıyor. Bu deneyler PTSB olan ya da olmaya eğilimli kişiler üzerine odaklanıyor.

Ancak Pitman, piyangoda büyük ikramiyeyi kazanma sevincini de, sevilen bir kişinin ölümüne duyulan üzüntüyü de, aşırı duygu yüklü her hatıranın yarattığı etkinin de, aynı süreçle azaltılabileceğine dikkat çekiyor.

Propranolol, duygu yüklü anıları duygudan yoksun, sıradan anılara dönüştürebiliyor. Bu ciddi bir tehlike yaratabilir.

Bu arada başka araştırmacılar strese bağlı tepkilerle ilintili bir hormon olan kortizol ile PTSB arasındaki bağlantıyı inceliyor. Bu bağlantı ilk kez Ludwig-Maximillian Üniversitesi Hastanesi yoğun bakım uzmanlarından Gustav Schelling tarafından fark edildi.

Schelling bağışıklık sisteminin aşırı tepki göstermesi sonucunda ortaya çıkan ölümcül bir durum olan septik şok hastalarıyla ilgileniyor. Yoğun stres ve acı içinde olan bu kişiler çoğunlukla PTSB hastalarına dönüşüyolar.

Siz kullanır mısınız

Septik şok hastalarına uygulanan en yaygın yöntemlerden biri, onlara kortizolun yapay bir türdeşi olan hidrokortizon ile birlikte bağışıklık sistemini bastıran etkili bir ilacın verilmesi.

Araştırmacı, hidrokortizol verilen hastalarda PTSB’ye daha az tanık olunduğunu fark etti.

Kortizolun PTSB üzerindeki etkisi henüz tam olarak bilinmemekle birlikte, söz konusu hormonun anıların canlanmasını engellediği biliniyor. PTSB hastalarının beyinlerindeki kortizol düzeylerinin çok daha düşük olduğu görülüyor.

Tüm bu yöntemlerin yaşama geçirilmesi için henüz çok erken olmakla birlikte, anı-değiştirici ilaçlar PTSB sağaltımında şimdiden umut verici sonuçlar doğuruyor.

Ancak bellek konusunda bildiklerimizin giderek artması. köklü bir çözüme ulaşmada son derece etkili olabilir. Travma etkisi yaratan anılara duvar çekilebilmesiyle, insanların yeniden yaşama bağlanabileceklerine dikkat çekiliyor.

Bilim kurgu gibi

Ancak böyle bir yeteneğe sahip olunduğunda, patolojik bir etki yaratmayıp salt istenmeyen birtakım anıların durumu ne olur? Aşağılayıcı, utandırıcı, ya da acı veren deneyimler, bizleri, unutmaya iten ilaçlar almaya mı itmeli?

Kaliforniya’daki Bilişsel Özgürlük ve Etik Merkezi uzmanlarından Richard Glen Boire anı-değiştirici ilaçların bilim kurgu gibi algılandığına, oysa bunların beş on yıl içinde yaşamımızın bir parçası durumuna geleceklerine dikkat çekerek,"Bir insanın anılarını değiştirmekten söz ederken, gerçekte insan olmanın temel unsurlarından birini değiştirmekten söz ediyoruz," diyor.

Boire yine de insanların kendi anılarını denetleme hakkına sahip olmaları gerektiğine inanıyor. Ancak bunun ciddi sakıncaları da beraberinde getirebileceğine parmak basıyor.

Etik sorunlar var

Başka uzmanlar da anılarla oynanması fikrine pek sıcak bakmıyorlar. New Scientist’te yayımlanan bu araştırma makalesinde, Columbia Üniversitesi Nobel ödüllü bellek araştırmacılarından Eric Kandel şöyle diyor:

"Geçmişi yeniden yazmaya kesinlikle karşıyım. Kendisinde suçluluk duygusu uyandıran bir deneyimden geçmiş bir insan bu anısından belli bir nedenden ötürü rahatsızlık duyar. Yaşadığı karabasanlar, onun daha iyi bir birey olmasına katkıda bulunur, çünkü o kişi yaptıklarının sonuçlarını bilir. Başkalarına zarar vermek onda kötü bir etki yaratır. Bu tür ilaçların bizleri daha da kötü yapacağına inanıyorum. Anıların silinmesiyle ilgili teknolojinin bundan böyle var olacağı su götürmez bir gerçek. Ancak şimdi bunun etik açıdan kabul edilip edilmeyeceği konusunda bir karara varmamız gerekiyor."
Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!