Geç konuÅŸmanın sorunları fazla

Güncelleme Tarihi:

Geç konuşmanın sorunları fazla
OluÅŸturulma Tarihi: Nisan 28, 2002 00:00

Journal of Speech, Language and Hearing Research dergisindeki bir habere göre, iki yaşından sonra konuÅŸmaya baÅŸlayan çocuklar, büyüdüklerinde genelde okuma ve yazma güçlüğü çektikleri gibi kelime hazinelerini de geliÅŸtiremiyorlar. Bryn-Mawr Koleji dilbilimcilerinden Leslie Rescola yaÅŸları altı ila dokuz arasında deÄŸiÅŸen ve geç konuÅŸmaya baÅŸlayan 30 çocuÄŸun okuma ve yazma alışkanlıklarını incelemiÅŸ. Rescola’ya göre, geç konuÅŸan çocuklar da okumayı genelde diÄŸer çocuklar kadar çabuk söküyor. Ama daha sonraki yıllarda geri kalıyor ve yazı dilinde bocalıyorlar. Ayrıca kelime hazinelerini de geliÅŸtiremiyor ve gramerde daha fazla hata yapıyor. Koyunlarda yeni bir hastalık türüAmerika’daki (Vermont) bir çiftlikte beslenen iki koyunda bulaşıcı olan ‘Encephalopathy’ beyin hastalığının (TSE) bugüne deÄŸin bilinmeyen bir türü bulundu. BSE (deli dana hastalığı), Scrapie (koyun ve keçilerde görülen bir tür viral hastalık) ve insanlarda görülen Creutzfeldt-Jakop hastalığı da ‘Encephalopathy’ hastalık grubuna dahil. Amerikan Tarım Dairesi’nin (USDA) bildirisine göre koyunlar 1996 yılında Belçika ve Hollanda’dan ithal edilmiÅŸ. 1998 yılında koyunların Avrupa’da BSE virüsü taşıyan yemlerle beslendikleri ortaya çıktığında iki koyun karantinaya alınmıştı. Mart 2001’de komÅŸu çiftlikteki dört koyunda TSE hastalığının görülmesi üzerine de söz konusu iki koyunun içinde bulunduÄŸu sürü imha edilmiÅŸti. KomÅŸu çiftlikteki tüm koyunlar ÅŸu anda Scrapie hastalığına yakalanmış durumda. TSE, dejeneratif sinir sistemi hastalıkları için kullanılan genel bir terim ve beyindeki karakteristik deÄŸiÅŸimlerle kendini gösteriyor. Ä°leri derecede nörolojik ve nöropskiyatrik bozukluklar sonucunda sinir hücreleri ölüyor ve beyin süngerimsi bir duruma dönüyor. Sınıftaki hava gençleri etkiliyorMinnesota Ãœniversitesi Gençlik SaÄŸlığı ve GeliÅŸimi Enstitüsü bilim adamları tarafından gerçekleÅŸtirilen geniÅŸ çaplı bir araÅŸtırma, sınıfta esen olumlu havanın gençleri ÅŸiddet, uyuÅŸturucu, intihar veya hamilelikten koruyabileceÄŸini gösterdi. ‘Sınıftaki ortam öğrencilerin yanlış yola sapmalarında belirleyici bir rol oynamakta’ diyor enstitü baÅŸkanı Robert Blum. Blum, sınıftaki öğrenci sayısı ve öğretmeninin akademik seviyesinden çok gencin sınıfa girdiÄŸinde karşılaÅŸtığı çevrenin daha önemli olduÄŸunu vurguluyor. Öğrenciler birbirlerine saygılı davranıyorlar mı? Öğretmenle iyi anlaşıyorlar mı? Dersleri dinliyorlar mı? Ä°ÅŸte en önemli sorular bunlar. Bu kriterlerden yola çıkılarak 127 okuldan 71.515 öğrenciyle yapılan bir anket sonucunda sınıfın kalabalık olmasından çok okulun büyüklüğü önem kazanmış. Öğrencilerin okulda kendilerini iyi hissetmeleri okulun büyüklüğüyle orantılı. Buna göre büyük okullarda okuyanlar daha avantajlı. Ancak bu küçük okullardaki öğrencilerin daha mutlu oldukları anlamına gelmiyor. Blum’a göre 600-900 öğrencilik bir okul en ideali. Çünkü 600’den daha az öğrenciye sahip okullarda genelde daha az eÄŸitim malzemesi bulunmakta. Öğrencilerin okullarına uyum saÄŸlama derecesi 5 üzerinden yapılan bir deÄŸerlendirmeye göre 3,64 olarak sonuçlanmış. AraÅŸtırılan okullar arasında okul ortamından tamamen uzak ya da tümüyle baÄŸlı olan öğrencilere ise rastlanmamış. Ä°ÄŸnesiz ve kansız glikoz ölçümüDiyabet hastaları günde birkaç kez kanlarındaki ÅŸeker seviyesini ölçmek zorundalar. Gerçi modern ölçüm aletlerindeki iÄŸneler çok ince ve küçük bir damla kan bile doÄŸru neticeyi verebiliyor. Ama yine de hiçbir ölçüm deÄŸeri acısız ve kansız elde edilemiyor. Bu hedefe elektrik alanlarıyla ulaÅŸmak isteyen Ä°sviçreli bilim adamları Ä°ngiltere’de düzenlenen Fizik Kongresi’nde glikoz moleküllerini düşük gerilimlerle deriden bir sensora aktaracaklarını açıkladılar. Iontophorese olarak adlandırılan bu tekniÄŸi Cygnus firması ‘Glyco Watch’ aletinde kullanıyor. Hastanın bileÄŸinde taşıdığı saat biçimindeki alet de kandaki glikoz seviyesini ölçüyor. Genf Ãœniversitesinden Richard Guy, alternatif olarak, glikoz molekülleri yanında sodyum iyonlarını da elektrik alanından hastanın derisine aşılamak istiyor. Kandaki ÅŸeker seviyesi ve sodyum iyon yoÄŸunluÄŸunun korelasyonu sayesinde kan örneÄŸi ve iÄŸne olmaksızın da kesin bir deÄŸer elde edilebilecek. Guy ,‘GlucoWatch’ aletinin Iontophorese ile nelerin mümkün olduÄŸunu gösterdiÄŸini ve elektrik alanlarıyla deri altına ilaç aktarmaya düşündüğünü de bildirdi. Bu tür tekniÄŸin ilk klinik deneyleri de baÅŸlamış. Uyurgezerlik kalıtımsalGeçtiÄŸimiz günlerde Denver’de düzenlenen Amerikan Nöroloji BirliÄŸi konferansında, yetiÅŸkinlerde görülen uyurgezerliÄŸin kalıtımsal olduÄŸunu öne süren Ä°sviçreli araÅŸtırmacılar, böylece uyurgezerliÄŸin bedensel bozukluklardan kaynaklanmadığı düşüncesini de çürütmüş oldular. Zürich Ãœniversitesi bilim adamlarından Claudio Bassetti ve ekibi, her iki uyurgezerden birinde diÄŸer insanlarda %50 daha az rastlanan genetik bir farklılık buldu. Ayrıca uyurgezerlerin dörtte biri kendileri gibi uyurgezer akrabalara da sahip. Genetik farklılık bağışıklık sisteminin çalışmasından sorumlu olan bir gende ortaya çıkıyor. ‘HLA DQB1*05’ olarak adlandırılan farklı gen iÅŸaretinin 16 uyurgezerden 8’inde saptadıklarını söyleyen nörologlar, bu sapmanın uyurgezerlerde neden bu kadar çok görüldüğünü ise henüz açıklayamıyorlar.Erkekler için yeni bir yöntemKonu aile planlamasına geldiÄŸinde, genelde tercih edilen kadınların tüpleri baÄŸlatmasıdır; vasektomi (erkeklerin sperm taşıyan tüplerinin iÅŸlevsiz hale getirilmesi) deÄŸil. SaÄŸlık Ä°statistikleri Merkezi’ne göre, bu yöntemle korunan kadınların sayısı, vazektomiye baÅŸvuran erkeklerden iki kat daha fazla. Oysa, vazektomi çok daha saÄŸlıklı ve ucuz. Birçok uzmana göre bunun nedeni; erkekler, birilerinin özel hayatlarını yok etmesi fikrini sindiremiyorlar. Johns Hopkins Tıp Merkezi’nden Nathaniel Fried ve çalışma arkadaÅŸları, baÅŸka bir yöntem geliÅŸtirdi. Vas deferansa (meni kanalı) ulaÅŸmak için deriyi yırtmak yerine, doktor tübü döndürerek deriden gözükmesini saÄŸlar ve sabit bir pozisyonda sıkıştırır. Ardından, belirli bir noktaya odaklanmış ultra-ses gönderilir. Ses dalgaları, dokuyu ‘‘yakar’’ ve bir tıkaç oluÅŸumu saÄŸlanır. Teknik, ÅŸimdilik sadece köpekler üzeride Fried, yöntemini 2 yıla kadar sonuçlandırmayı umuyor. Tabii, gönüllü erkek bulabilirse. Erkekler, kadınlardan daha telejenikErkekler televizyondaki iki boyutlu görüntülerde olduklarından daha atletik görünürlerken, kadınlar gerçekten daha ÅŸiÅŸman görünüyorlar. Liverpool Ãœniversitesi’nden Bernard Harper ve Richard Latto, üniversite öğrencilerine fotomodellerin iki ve üçboyutlu resimlerini göstererek kilolarını tahmin etmelerini istediler. Denekler ikiboyutlu görüntülerde modellerin ağırlıklarını gerçekte olduÄŸundan yaklaşık %5 oranında fazla tahmin ettiler. Özellikle de boyun bölgesi ikiboyutlu görüntülerde daha kalın görünüyordu. Bu yanılsamalı algılama erkek oyuncuları ekranda ya da beyaz perdede daha atletik görünmelerini saÄŸlıyor. Fakat kadınlar formda görünmeleri için çoÄŸu zaman zayıflamak zorunda kalıyorlar. MeÄŸer veba deÄŸilmiÅŸAmerikalı antropologların tahminlerine göre ortaçaÄŸdaki toplu ölümlerin nedeni hıyarcık vebası deÄŸildi. Çünkü 14.yy’da Avrupa’yı saran salgın hızla yayılarak veba salgınında ortaya çıkabilecek ölümlerden çok daha fazlasına neden olmuÅŸtu. Bugün bilinen hıyarcık vebası fareler üzerinde yaÅŸayan bitlerle bulaÅŸmakta. Olası bir salgın sadece insanlarda deÄŸil kemirgenlerde de toplum ölümlere yol açıyor. Fakat Penn Ãœniversitesi antropologlarından James Wood’un araÅŸtırmasına göre eski belgelerde fare ölümlerinden söz edilmemekte. AraÅŸtırmacı bu yüzden salgının insandan insana bulaÅŸtığını sanıyor. Buna kanıt olarak da hastalığın en çok da ticaret yolları üzerinde yayıldığını gösteriyor. EÄŸer hastalığı taşıyanlar fareler olsaydı daÄŸlar ya da akarsular salgının yayılmasında engel oluÅŸtururlardı. OrtaçaÄŸda milyonlarca insanın hayatına mal olan hastalığın bu yüzden belirsiz olduÄŸunu söylüyor araÅŸtırmacı. OrtaçaÄŸ belgelerinde söz edilen ÅŸiÅŸmiÅŸ lenf düğümleri ya da iltihap gibi semptomların bugünkü hıyarcık vebasının bir öncü türü olabileceÄŸi gibi bambaÅŸka bir hastalığa da iÅŸaret edebilir deniyor. Robotlar cam silecekFraunhofer Ãœrün Teknikleri ve OtomatikleÅŸtirme Enstitüsü (IPA) bilim adamları cam silen bir robot geliÅŸtirdiler. Robotun altı kilogram ağırlığındaki prototipi Hannover fuarında sergilendi. 40x40x20 cm boyutundaki robotun piyasaya sürülecek olan modeli bunun dörtte bir büyüklüğünde olacak. 2-3 yıl içinde Avrupa, Japonya ve Amerika pazarlarında sunulmaya baÅŸlanacak robot deÄŸiÅŸtirilebilir nemli cam bezlerini, lastik bir dille yukarı çektikten sonra mikrolifli bir bezle kuruluyor. Otomatik cam silici ÅŸarj yuvasından çıkartılarak temizlenmesi istenilen yere tutturulduktan sonra tuÅŸlarla çalıştırılıyor. Robotun çerçevelere çarpması özel bir sensor sistemiyle önleniyor. Cam silici temizlikten sonra tekrar ÅŸarj yuvasına yerleÅŸtirilmekte. Kullanıcıya sadece belli aralıklarla temizlik modülünü deÄŸiÅŸtirmek kalıyor. Alkol’un beyne zararı sanıldığından fazla AkÅŸamdan kalma hali yalnızca sizin içkiyi fazla kaçırdığınızı deÄŸil aynı zamanda beyin hücrelerinizin de zarara uÄŸradığını gösterir. Bilim adamları bugüne kadar sanılanın aksine iki günlük alkol kullanımın bile farelerin beyinlerindeki koku merkezindeki hücrelere zarar verdiÄŸini buldular. Ãœstelik dört günlük sarhoÅŸluktan sonra diÄŸer beyin bölgeleri de zarar görmeye baÅŸlıyor. Tıp bugüne kadar beyin hücrelerindeki zararların kısa vadede deÄŸil uzun vadede meydana geldiÄŸini kabul ediyordu. Gerçi Kuzey Carolina Ãœniversitesi’ndan Fulton Crews, yalnızca fare beyinlerini incelemiÅŸ ama yapılardaki benzerlikler nedeniyle aynı sonuçların insanda da görülebileceÄŸini tahmin ediyor. AraÅŸtırma aynı zamanda ender ya da ara sıra içenlerin de beyinlerine zarar verebileceklerini gösteriyor. AraÅŸtırmayla ilgili rapor Alcoholism: Clinical & Experimental Research dergisinde yayımlandı. Â
Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!