GB'de hangi taarruz?

Hadi ULUENGİN
Haberin Devamı

Bülent Ecevit son Kıbrıs ‘çıkartması' sırasında Gümrük Birliği'nden çark edilebileceği tehdidini çağrıştırdı ya, benim de aklıma, aynı liderin yine Avrupa'ya yönelik ve on dokuz yıl önceki başka bir ‘diplomatik taarruzu' geldi.

1978'in Başbakanı Ecevit ani ve fevri bir kararla, Türkiye'nin Ortak Pazar'a karşı olan ve 1964 Ankara Anlaşması'ndan doğan yükümlülüklerini dondurmuştu.

Sonra da, isteyenin bir yüzü, vermeyenin iki yüzü kara mantığından yola çıkarak, zamanın çil parasıyla AET'den sekiz milyar dolar yardım istemişti.

Bir yandan Ecevit'in ağzından hep anti Batı belagat işiten, diğer yandan da böylesine inanılmaz bir rakkam duyan Brüksel erkanı hayretten donakalmıştı.

Eh, tabii Türkiye Topluluk'tan hibe ve kredi değil, nasihat ve hava aldı.

Ankara-Brüksel ilişkileri daha da limonileşti. Kısmi misilleme geldi.

Hayali ‘diplomatik taarruz' gerçek bir diplomatik hezimetle noktalandı.

* * *

ECEVİT'in son Gümrük Birliği tehdidi de yukarıdaki örnekten farklı değil.

Saplantılarından kurtulamayan DSP önderi artık hiç var olmayan bir Üçüncü Dünya retoriğini hala dilinden düşürmediği gibi, Gümrük Birliği'nin ne gerçek iktisadi boyutunu, ne de onun derin siyasi anlamını kavrayabiliyor.

Yeni ‘taarruz' eskinin tekerrürü tehlikesini içeriyor. Açıklayayım:

* * *

ÖNCELİKLE, Gümrük Birliği, iddia edildiğin tersine, Türkiye için ekonomik ‘facia' olmadı. Aksine GB, beklentilerden çok daha olumlu bir seyir izledi.

Doğru, AB ülkeleri çıkışlı ithalat arttı ve dış ticaret açığı büyüdü...

Fakat bakın rakkamlara, bu ithalat artışının pek az bir oranı tüketim sektöründe gerçekleşti. Ezici ağırlık üretime yönelik kalemlerde odaklaştı.

Türk sanayii iç pazardaki rekabet mücadelesinden alnının akıyla çıktı.

Kaldı ki, Birliğin ilk dönemde bizim aleyhimize işleyeceği ve meyvaların orta-uzun vadede toplanacağı zaten biliniyordu. Sürpriz teşkil etmiyordu.

Çünkü, Topluluk Türkiye'ye dönük indirim tarifelerini zaten daha önceden sıfırlamıştı ve GB ertesinde bunu gerçekleştirmesi gereken taraf Ankara'ydı.

Dolayısıyla, geçen süreçte esas aksayan noktayı, Brüksel'in vermeyi tahahüt ettiği yardımlara işlerlik kazandırmaması oluşturdu.

Fakat burada da, Türkiye-Ortak Pazar ilişkilerinde her zaman olduğu gibi siyasi sorunlar devreye girdi. Demokrasi ve Kıbrıs belirleyicilik taşıdı.

* * *

ÖTE yandan, aynı Gümrük Birliği, Tanzimat, Meşrutiyet ve Cumhuriyet atılımlarıyla sürdürdüğümüz çağdaşlaşma iradeciliğimizin doğal uzantısı oldu.

GB sayesiyle Avrupa'ya girmedik ama Avrupa'dan kopmak tehlikesini belirli ölçüde bertaraf ettik. Ekonomik bütünleşme dinamiğinin getireceği politik etkileşime kapıyı açtık. Yüz elli yıl önce saptadığımız rotada dümen tuttuk.

Şükür, Saddam'cı coğrafyaların hazinliğine sürüklenmek tuzağına düşmedik.

GB, demokratik bir toplum projesinde ve hürriyetçi bir dünya seçeneğinde genel siyasi tercihimizin sembolik göstergesine dönüştü. Simgesellik kazandı.

Ve işte bütün bunlardan dolayı Gümrük Birliği'nden çark edemeyiz.

Ülke rotamızı hayali Üçüncü Dünyalara ve harami Saddam'lara çeviremeyiz.

Artık, on dokuz yıl önceki Ecevit hükümetinden farklı olarak, ‘diplomatik taarruz' iddiasıyla Brüksel'e gidip, diplomatik hezimetle geri dönemeyiz.

Artık böylesine mirasyedi bir lüksü kaldıramayız, çünkü artık on dokuz yıl önceki dünyada ve on dokuz yıl önceki Türkiye'de yaşamıyoruz...

Yazarın Tüm Yazıları