Gazi'den gelen mektup

Oktay EKŞİ
Haberin Devamı

Çocuk kalbi ve çocuk idraki, edinmeye, benimsemeye çok açıktır. Büyüklere kolayca hayranlık duyar. Bazen yanlış adrese endekslenir. O modeli benimsemenin bedelini ağır öder.

Bazen de bugün 85 yaşında bulunan Mr. Curtis LaFrance gibi şanslı olur. Binlerce kilometre ötedeki doğru adamı gözüne kestirir.

Mr. LaFrance, Gazi Mustafa Kemal'in bir bakıma ‘‘mektup arkadaşı’’.

Gerçi aralarındaki yazışma sürüp gitmemiş. Bir mektup ve ona verilen yanıtla noktalanmış.

Ama Mr. LaFrance, o bir bakıma ‘‘nezaket mektubu’’yla bize Gazi Mustafa Kemal'in kişiliğini bir kere daha değerlendirme olanağını verdi.

Gazi Mustafa Kemal'in ilginç bazı çizgileri var:

Çocuğa, kadına ve gence olağanüstü önem veriyor. Yurt gezilerinde okullara gidiyor, çocukları seviyor, mutlaka öğrencilerle konuşuyor. Onlarla konuşup tazelenmekle kalmıyor, onların nasıl yetiştirildiğini bizzat izliyor. Çünkü ülkesinin geleceğini hangi ellere emanet edeceğini bilmek istiyor.

Gazi Mustafa Kemal'in çocuklara ve gençlere sevgisini sadece kendi evlatlarına yönelik sanmak eksik bir değerlendirme olur. O'nun 1935 yılında İçişleri Bakanı Şükrü Kaya'ya bizzat dikte ederek, Çanakkale Savaşı'nda hayatını kaybetmiş ANZAK askerlerinin ailelerine gönderdiği mesaj, tarihin en büyük ve en etkili söylevleri arasında yer alacak güzelliktedir. Sadece güzel değildir, aynı zamanda Gazi'deki ‘‘insan sevgisi’’nin evrenselliğini de ortaya kor. Çünkü orada özetle ‘‘Evlatlarını Çanakkale Savaşı'nda kaybeden anneler! Müsterih olunuz. Çünkü bu topraklara düştükleri andan itibaren onlar artık bizim evlatlarımızdır’’ mesajını verir.

Henüz 10 yaşındaki bir çocuğa normal olarak Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreteri'nin mektup yazması ve ‘‘Şu tarihli mektubunuzu Cumhurbaşkanımıza arz ettik. Kendileri size iletilmek üzere şunları şunları yazmamı emrettiler’’ demesi beklenirdi.

Atatürk öyle yapmamış. Bizzat kendi el yazısı ve kendi imzasıyla mektup gönderip;

‘‘Amerika'nın zeki ve çalışkan çocuklarına yegâne tavsiyem Türkler hakkında her işittiklerine hakikat nazarıyla (gerçekmiş gibi) bakmayıp kanaatlerini mutlaka ilmi ve esaslı tedkikata (araştırmalara) isnad ettirmeye (dayandırmaya) bilhassa atf-ı ehemmiyet eylemeleridir (önem vermeleridir)’’ demiş. Bu tutumu O'nun sadece yaşını başını almış insanları değil, çocuk yaştakileri de önemseyip saygı gösterdiğinin kanıtıdır.

Atatürk'ün yanıtından, Türkiye'nin ‘‘yanlış tanınma’’ sorununun o zaman da var olduğu anlaşılıyor. Atatürk, ‘‘Önce bizi incele, öğren, ondan sonra karar ver’’ demek gereğini belli ki o yüzden duymuş.

Yazık... Bu konuda hâlâ bir arpa boyu yol alabilmiş değiliz.













Yazarın Tüm Yazıları