Gazetecilerden bireysel basın tarihi

ÜÇ anı kitabı da birbirini tamamlıyor. Bir gazetecilik grafiği koyuyor okurun önüne.

Gazetecilik nedir? Gazeteciler nasıl çalışır? Mesleğin içeriden görünümü.

Şimdi çalışanlar, bunları okurken zaman zaman geçmişi anacaklar, bugünden düne göndermeler yapacaklar, bir yandan da, meslek tarihi hakkında bilgi sahibi olacaklar. Adı geçen gazetelerin veya yazarların okurları ise takip ettikleri gazetelerde yaşananları görecekler, her gün evlerine gelen gazetelerini yakından tanıyacaklar.

GAZETECİ-SİYASETÇİ İLİŞKİSİNİN RENKLİ ÖRNEKLERİ

Nefes Nefese Bir Ömür

Yılmaz Çetiner

Epsilon Yayınları


YILMAZ ÇETİNER, Nefes Nefese Bir Ömür’de yarım yüzyılı aşkın gazeteciliğindeki önemli kişileri, olayları anlatırken, Türkiye’nin basın ve siyasal tarihini, bireysel bir mercekten iletiyor.

Birçok röportajıyla, ilk kez bilmediğimiz ülkeler, insanlar, halklar hakkında hazırladığı yazı ve röportajlarla belleğimizde kalan adlardan biri Yılmaz Çetiner.

Her meslek mensubu, mesleğinin tarihini o mesleğin ünlülerinden öğrenmek ister, işte Çetiner’in kitabı bu açıdan da genç kuşağı bilgilendiriyor.

Onun ötesinde birçok iktidarı tanımış, siyasetçilerle dostluk kurmuş biri olarak da gazeteci-siyasetçi ilişkisinin renkli örneklerini okuduğumuzda, bugünle bir karşılaştırma yapmak için önemli bir malzemeye sahip oluruz.

Basın tarihinden asık yüzlü anılar değil, bugün de tanıdığınız birçok kişinin özelliklerini, gazetecilikteki yerini öğreneceksiniz.

Gazeteci olmanın eski dönemde çok daha zor olduğunu, imkánsızlıklar içinde yaratmak zorunda kalındığını Çetiner’in anılarında okuyabilirsiniz.

Bu tür anıların içindeki en hoşa giden bölümler, meslektaşlar arası şakalaşmalar, dayanışmalar, birlikte yapılan işler kısmıdır.

Sözgelimi, Suat Tahsin Türk’e yapılan şaka, Necdet Evliyagil’i haber uğruna atlatmak için mesleki atlatmaca yöntemleri.

Elbette bu hayatın içinde ihtiláller, mahkemeler de yer alıyor.

Türk basınının renkli tarihinden kesitler.

KİTAPTAN

Gazete patronları ne içerlerdi?

Ben Yunus Nadi’yi tanımadım. O da öyleymiş! Cesur bir gazeteci, iyi bir içkici olduğunu herkes bilirdi ama cıvık olmadığını söylerlerdi. Büyük oğlu Nadir Nadi de gününe göre rakı, viski, şarap içerdi ama ne kadar içerse içsin belli etmezdi, hareketleri bozulmazdı. Sarhoş olduğunu hiç görmedim.

Doğan Nadi genelde viski içerdi. Ama daha üçüncü kadehte dili çözülür, tatlı tatlı espriler patlatırdı. Kadehler çoğalınca da hemen toparlanır, hemen yatmaya giderdi!

Divan’ın en ünlü erkek berberi Berber Kemal vardı o zamanlar. Ben damat tıraşımı ona yaptırmıştım evlenirken. Rahmetli Vehbi Koç da sık sık "çok pahalı" olduğundan şikayet etmesine karşın ona giderdi.

Kemal boş olduğu an bara gelirdi, Doğan Nadi ile tek mi çift mi oynarlardı. Her türden insan toplanırdı Divan’ın barında. Toplumun tüm olayları orada tartışılırdı.

Biz genç gazeteciler, kendimizi Doğan Bey’e, Nadir Bey’e yakın hissederdik; ama yanlarına oturmazdık. Barın ta ucunda yüksek taburelere tünerdik o zaman.

Haddimizi, paramızı bilerek ona göre içerdik; maazallah patron vermeye kalkar diye hesabı süratle öderdik. Bir kadeh viski yedi liraydı, on lira oldu, kıyamet koptu, tüm ekip Park Otel’e geçtik. Bir süre sonra Park Otel de aynı fiyata gelince yeniden Divan’a göç başladı.

Ecevit nasıl takıyye yaptı

CHP’de ise bir başka kavga yaşanıyordu o sıralar. Bülent Ecevit yandaşlarıyla beraber ara rejimin yarasını almaktan kurtulmanın hesabını yapıyordu. Deneyimli lider İsmet Paşa’nın bu döneme müdahale etmesini istemiyordu. Asıl amacı başkaydı. İdeallerini gerçekleştirebilmek için genel başkan olmak sevdasıydı. Karaoğlan Türkiye’yi kurtaracak efsanesi görülmemiş bir kampanya ile köşe bucak, dalga dalga yurt sathına yayılırken bir yandan da İsmet Paşa’nın artık yaşlandığı, partiyi yönetemediği, ülkeyi hiç yönetemeyeceği propagandası yapılıyor, fakat asla İnönü’ye kötü laf edilmiyordu. O yine ortanın solunun CHP’nin değişmez lideriydi. İsmet Paşa’sız olmazdı.

Halbuki bu da bir taktik idi. Hani bugün AKP için takıyyeden bahsediliyor ya... O yıl da Ecevit’in takıyyesi buydu. Paşa ne yapmış olursa olsun, gitmesi gerekiyordu. Çünkü Ecevit gelecekti yerine.

...

Bülent Ecevit parti içerisinde tam bir darbe hazırlıyordu. Adeta sivil bir cunta kurulmuştu. Yurdun dört bir köşesine mesajlar, mektuplar gönderiliyor, örgütle temaslar sıcak tutuluyordu.

Sorun İsmet Paşa değil, sorun paşanın çevresindeki fosillerdi. Bunlar artık demode olmuş siyasetçilerdi. Sol düşünceli, ilerici, genç bir lider gelmeliydi göreve. "Benden kolay kurtulamazlar" diyen Ecevit, artık karar mercii olan parti meclisinde, Nihat Erim hükümetine güvensizlik oyu verilmesini istiyordu. Böyle bir hareket, TSK’yı yönetime tam anlamıyla el koyması için davet etmek demekti.

SEVDİĞİ KURUMDAN YOKSUN KALMAK

Meslek Yarası

Zeynep Oral

Doğan Kitap


ZEYNEP ORAL’ın Meslek Yarası, yazarın Milliyet Gazetesi’ne girişinden mukavelesinin feshedilmesine kadar geçen zamanı anlatıyor.

Milliyet’e girmeden önce, yurtdışındaki öğrenimini, gazeteciliğini, Milliyet Sanat’ın kuruluşunu, o dergideki çalışmalarını, ayrıntısıyla kaleme almış.

Zeynep Oral’ın kitabı duygusal bir tonda yazılmış, bu açıdan okuru etkiliyor.

Gerçekten de insan bir kurumda uzun yıllar çalışınca, orası ile özdeşleşiyor, sahip çıkıyor. Hiç kuşkusuz yönetim ilişkilerinde nesnel düşünmek gerekiyor, ama birçok kişi bu üzüntüyü yaşıyor.

Bazı kimselerin olağan karşılayacağı, çalışma anlaşmasının sona erdirilmesinin, Zeynep Oral’da yarattığı şok, sanırım işini çok seven, kurumuna bağlı herkeste aynı duyguyu yaratır.

Basın dünyasından bireysel bir kesit. Ama okunduğunda birçok kişi için, kendi başından geçen benzer olayları çağrıştıracak bir kitap.

Yazar, neden ben sorusuna yanıt arıyor.

Sanırım, Zeynep Oral’ı, gazete dünyasını tanıyanlar için renkli, ama bir o kadar da üzücü bir kitap.

TÜRK BASININDA GÜNAYDIN OLGUSU

Türk Basınında Kayan Yıldız.

Haldun Simavi’nin Günaydın’ı

Akgün Tekin

Doğan Kitap


AKGÜN TEKİN’in Türk Basınında Kayan Yıldız-Haldun Simavi’nin GÜNAYDIN’ı, Türk basınında çok söz edilen, birçok kişinin görev aldığı bir gazeteyi ayrıntılarıyla anlatıyor. Basın tarihindeki yerinin altını çiziyor.

Necati Zincirkıran, "Günaydın" yeni bir gazeteydi!... adlı kitabın giriş yazısında, Günaydın’ın basına yeni yetenekler kazandırmadaki rolünü isim vererek anlatıyor:

"Akgün Tekin de bu gazetede sivrildi, ortaya çıktı. O da gene Rahmi’nin yanında. Günaydın bir okul oldu. Can Pulak, Necati Doğru, Melih Aşık, Reşit Aşçıoğlu, Orhan Bursalı, Zafer Mutlu, Can Aksın, Koray Düzgören, Bora Paran, Seláhattin Duman, Can Ataklı, Bekir Coşkun, Başkurt Okaygün ve adını şimdi sıralayamayacağım yüzlerce gazeteci bu yenilikçi gazeteden yetişti ve bugün bir yerlere geldi."

Kemal Kınacı
’nın, Rahmi Turan’ın önsözlerinde de Günaydın’ın özellikleri sıralanıyor.

Rahmi Turan, Akgün Tekin’le 37 yıldır birlikte çalıştıklarını, bunun bir rekor olduğunu belirtiyor.

Akgün Tekin’in kitabında, bir gazetenin kuruluşu, kuran patronun, Haldun Simavi’nin çalışma, yönetme biçimi, çalışanlarla ilişkileri, değişik insan profilleriyle veriliyor.

Günaydın’da çalışanlar, anılarını tazeleyecekler, okurlar da basın tarihimizin önemli deneyimini birinci elden öğrenmiş olacaklar.

DOĞAN HIZLAN’IN SEÇTİKLERİ

Gün Eksilmesin Penceremden Cahit Sıtkı Tarancı Can

Almanya’da "Hayali Türkiye"nin Müziği Martin Greve İstanbul Bilgi Üniversitesi

Samuel Beckett Tiyatrosu Ayşegül Yüksel Dünya Kitap

Cemil Meriç Haz: Mustafa Armağan Etkileşim

Tanrı’nın Doğduğu Yer Bruce FeilerPegasus
Yazarın Tüm Yazıları