Garson ve roman

Hadi ULUENGİN
Haberin Devamı

Sıvılar bütün yemek boyunca bir ab-ı hayat şurubu nefasetiyle aktı. Yudumların lokmalara ve lokmaların yudumlara olan uyumu en usta orkestrada senfoni icra ederken birbirleriyle bütünleşen yaylı ve nefesli sazları andırdı. Bageti de bil geler bilgesi yaşlı garson kullandı.

Yalnız çaylar değil Amerikan soslu okyanus istakozundan likör alevli mandalina suflesine kadar herkesin kendi mide keyfine göre seçtiği bu alakart ve alafranga ziyafet şirkettendi. Kredi kartının ay sonu dökümü derdi yoktu.

Ana yemek olarak istemiş olduğum ve milföy hamuru içinde zencefil sosuyla fırınlanan yayın balığından önce, Porto jöleli kaz ciğeri antresinin yanına gayet iyi cins ve son derece pahalı bir tatlı şarap ısmarlamaktaydım.

Garson yavaşça kulağıma eğildi ve etiket tarihini göstererek, ‘Beyefendi her halde çok dimağ yorgunu oldukları için unutmuşlar ama eminim hafızalarını yoklarlarsa mutlaka çıkartacaklardır, haddim olmayarak hatırlatayım ki o yıl Sauternes civarında beklenmedik bir mevsim sonu donu vuku bulduğundan, istisnai olarak, seçtiğiniz bağbozumu pek kalite vermemişti’ diye konuştu.

Kulaklarıma kadar kızardığımı hissettim. Üzerimi ateş bastı.

Benim gibi alaydan yetişme ve sonradan görme bir ‘önolog’ bozuntusu işte ancak bu kadar olur !..

Arjantin biraya duble votka Pasaj meyhanesi kültüründen gelmektesin be adam haddini bil sen kim şarabiyat kim, gustoma güvendikleri için tercihi bana havale etmiş masa arkadaşlarımdan ziyade bu kurum-lokantanın vaz geçilmez demirbaşı olduğu anlaşılan bilgeler bilgesi garsondan utandım.

* * *

SONRA, ihtiyar çehre yine nazikane eğildi ve yine fısıldayarak, adını sanını duymadığım, üstelik fiyatı daha ucuz bir marka işaretledi.

‘Ciğerin taamıyla pek uyuşur. Bundan hoşnut kalacağınıza eminim’ dedi.

Allahtan orada, ‘mönümüzü not ettiniz. Kahve ertesinin konyağı dahil içkileri sizin yüksek tecrübenize bırakıyorum’ demek basiretini gösterdim.

Sıvılar bütün yemek boyunca bir ab-ı hayat şurubu nefasetiyle aktı.

Yudumların lokmalara ve lokmaların yudumlara olan uyumu en usta orkestrada senfoni icra ederken birbirleriyle bütünleşen yaylı ve nefesli sazları andırdı. Bageti de bilgeler bilgesi yaşlı garson kullandı.

Fakat, her şişe değişiminde etiketi göstermek ve tattırmak için yanıma geldiğinde, ‘biliyorum siz de bunu tercih edecektiniz çünkü geçen gün o canım yayın balığıyla ekşi İtalyan şarabı açtırttan züppe müşteriyi benzer yanınız yok’ demeyi veya sek konyağı getirdiğinde, ‘bu saatte içilen acı kahve yanında şekerli badem likörü isteyenlere pek şaşırıyorum’ demeyi ihmal etmedi.

Fatura şirketten ama ehil insan değeri bilmek benden, çıkarken garsonun cebine dolgun bahşiş bıraktım ve kendisine can-ı gönülden teşekkür ettim.

* * *

ASLINDA, garson o yılın şarabını tavsiye etmediğini söylediği an beynimde muazzam bir şimşek çaktı.

Anglo-Saksonların ‘flash back’ dediği türden bir geri dönüş yaşadım.

On iki, on üç, en kabadayısı on dört yaşındaydım ve Babamın kütüphanesinde her halde tüm tercümeleri bulunan Remarque romanlarını yutarcasına okuyordum.

O Erich Maria Remarque ki bugünün birikimiyle değerlendirdiğimde kalem ustalığını öyle ahım şahım bulmamama rağmen hümanizmasıyla hayatımı sonsuz ölçüde etkiledi ve hem istisnasız bütün totalitarizmleri aşmamın kapısını araladı, hem de ırk, din, dil ayırımlarını reddetmemin altın anahtarını verdi, Türkçedeki başlığının ‘Ana Baba Günleri’ olduğunu tahmin ediyorum ama geçmiş zaman yanılma payını da saklı tutuyorum, 2. Savaş'ın en civcivli döneminde Rusya cephesinden izne gelen ve yine yanılmıyorsam adı Kern olan bir Alman askerinin iki haftalık sıla dönemini anlatan bir kitaba da imza atmıştır.

Nazilerden nefret eden Kern subay gazinosunda yemek yiyebilmek için kendisine rütbeli üniforma uydurur ve sevgilisiyle birlikte masaya oturur.

Buruşuk yüzlü ve işinin ehli garson durumun farkına varmasına rağmen hiç umursamaz. Tersine, şarap adabından pek haberdar olmayan ve sempatiyle baktığı genç çifti ne içmesi gerektiği konusunda yönlendirir.

Ancak öylesine gün görmüş ve öylesinen adaplıdır ki, şişeleri ve bağbozumu yıllarını tavsiye ederken ‘zaten tabii beyfendinin de bildiği gibi...’ ya da ‘her halde şu S.S albayına yutturduğum markayı getirecek değilim’ türünden girizgahlar yaparak sanki şarapları kendisi değil de Kern ve sevgilisi seçiyormuş ortamını yaratır. İnsancıllığın boyutunu daha da asilleştirir.

Lakin birazdan lokanta bombalanır ve buruşuk yüzlü garson ölür.

Sağ kalan çift ise adamın elinde nasılsa kırılmamış olarak duran şişeyi alır ve yıkılmış bir evin avlusunda buruşuk yüzlü garsonun şerefine içer...

* * *

ALLAH bana bağbozumu yılını hatırlatarak şarap değiştirten bilgeler bilgesi garsona çok, çok, çok uzun ömür versin ama bu olay yine de beni Erich Maria Remarque'nin romanına götürdü. ‘Flash back’ dönüş yaptırdı

Galiba hümanizma biraz, sosyal statüleri ne olursa, mesleğinde ehil ve bilgisinde mütevazi insanlara sonsuz saygı duymaktan geçiyor.

Onlar, lokantalardan çıkarken verilen bahşişlerin fersah fersah ötesinde, onlara dair yazılmış hümanist romanların kahramanları olmayı hak ediyorlar.

Yazarın Tüm Yazıları