GeriSeyahat Ganos’ta kanatlandık, Marmara’yı Şarköy’ü kuşbakışı seyrettik
MENÜ
  • Yazdır
  • A
    Yazı Tipi
  • Hürriyet Twitter
    • Yazdır
    • A
      Yazı Tipi
Ganos’ta kanatlandık, Marmara’yı Şarköy’ü kuşbakışı seyrettik

Ganos’ta kanatlandık, Marmara’yı Şarköy’ü kuşbakışı seyrettik

Tekirdağ’ın Şarköy sahillerindeki Ganos, yeni adıyla Işıklar Dağı bahar aylarında büyüleyici bir yürüyüş güzergahına dönüşüyor. Yeniköy’den başlayıp, Uçmakdere’ye kadar yapılacak yürüyüşte bir yanınızda kuşbakışı Tekirdağ manzarası, diğer yanınızda ise Marmara, Avşa adaları olacak. Çiğdem, kardelen, menekşe kaplı çayırlardan, meşe ormanlarından geçeceksiniz.

Tekirdağ’dan çıkıp, Altınova, Barbaros gibi yerleşimlerden geçerek sahil boyunca ilerlediğinizde “ben burada ne arıyorum” diye düşünüyorsunuz. Birbirini izleyen çirkin beton yığınları, tatil siteleri, sahilde duvar gibi yükselen bloklar... Kumbağ’a varıp, milli park sahasına girdiğinizde ise birden bire atmosfer değişiyor. Yemyeşil tepeler, ormanlar ve uçsuz bucaksız denizle başbaşa kalıyorsunuz. Parkın içinden geçen yaklaşık 20 kilometrelik toprak yol, Yeniköy’e bağlanıyor. Denizden 320 metre yüksekteki bir düzlüğe kurulan köyün hemen üstünde, yamaç paraşütü atlayış noktası bulunuyor. Biz yürüşüşümüze 560 metre irtifadan, kilometrelerce uzanan sahili seyrederek başladık.

UÇAK ALTIMIZDAN GEÇTİ

Nisanın ilk haftasında, bulutsuz, güneşli bir gündü. 14 ila 74 yaş arasında, 20 kişilik bir gruptuk. Hafta boyunca kapalı mekanlarda çalışmış, gözlerimiz duvarlar arasına hapsolmaktan yorulmuştu. Açıkhavaya çıkmak, bakışımız binalara takılmadan ufuk çizgisini görmek, baharı yaşamak istiyorduk. Bu hayalle sabahın yedisinde, iki minibüsle İstanbul’dan yola çıkmış, yaklaşık üç saatte Şarköy’e ulaşmıştık.
Golf sahasını andıran çayırlardan hafif eğimle tırmanan patikayı izleyip, yavaş yavaş yükseldik. Sıradağlar Uçmakdere’yi hilal gibi kuşatmıştı. Kuş uçuşu üç kilometre uzaklıktaki köyün çatılarını seçebiliyorduk sadece. 25 kilometre uzaklıktaki Marmara Adası’nın kuzeyindeki tepeler çok net görülüyordu, beş kilometre daha ilerideki Avşa Adası ise denizden yansıyan öğle güneşinin ardına saklanmıştı. Uzaklardan pervaneli bir uçak sesi duyunca hepimiz kulak kabarttık. Gökyüzünü uzun uzun taradıktan sonra, uçağın adalarla aramızdan geçtiğini fark ettik. Deniz yüzeyine neredeyse 200 metre irtifada uçuyordu. Biraz sonra aynı rotadan döndü. Ayaklarımız toprağa basarken uçağa tepeden bakmak tuhaf bir duyguydu.
Şarköy sahili boyunca yaklaşık 50 kilometre uzanan dağlarda biz sadece 9 kilometre yürüyecektik. Uçmakdere’ye inişle birlikte rotamız 15 kilometreyi bulacaktı. Öncü ve artçı olarak yürüyen rehberimiz Özgür - Hikmet Yavuz kardeşler, rotayı GPS cihazına yüklemişti. Çatallanan patikalarda, ellerindeki ekrana bakıp, doğru yolu rahatlıkla buluyorlardı. İlginç bir tesadüf, bu rotayı yaklaşık 15 yıl önce yine iki kardeş, İlkay ve Emrah Özkök keşfedip yürüyüş turlarına kazandırmıştı. Bağlardan geçerek Uçmakdere’ye inen Ganos rotası bağbozumu döneminde yürüyüşçülerle dolup taşıyordu.
Sahile boylu boyunca uzanmış dev bir iguananın sırtında yürüyorduk sanki. Rehberimiz Hikmet Yavuz’a göre, bu dağlar düzlüklerle kaplı Tekirdağ için bir anomali örneğiydi. Fay hattı sayesinde oluşmuştu. Denizden gelip dağlara vurunca yükselen serin hava akımı doğal klima gibi bize eşlik ediyordu. Sırtların deniz tarafına yaklaştığımızda bizi serinletiyor, terlememizi engelliyordu. Tekirdağ yönüne yöneldiğimizde esinti tamamen kesiliyordu. Papatya tarlalarını, çiçeklenmiş süsenleri geride bırakıp güzergahın ortasına yaklaştığımızda görüş mesafemiz iyice genişledi. Kuzeyimizde Karaçalı, uzaklarda Tekirdağ limanı, güneyimizde Marmara Adası’nı aynı anda görüyorduk.
/images/100/0x0/55eb2229f018fbb8f8ad5cb1


YERDEKİ GÖKKUŞAĞI

Bodur meşe ormanına girdiğimizde bizi rengarenk bir sürpriz bekliyordu. Kardelenler, mor menekşeler, pembe süsenler, sarı zambaklar çiçeklenmişti. İkindi güneşinin sarısıyla yıkanan yosun kaplı kayalar, çiçekler, kış boyunca esen acımasız poyrazın şekilden şekile soktuğu bodur meşeler tam bir rüya atmosferi yaratmıştı. Grubun hızlı yürüyüşçüleri önden gitmiş, bizi bu güzelliklerle başbaşa bırakmıştı. Postalla dağa çıkıp, ayağını vurduğu için şikayet eden iki genç kız, 74 yaşındaki azimli yürüyüşçü Güler Çelik, artçı rehberimiz ve peşimize takılan irice iki çoban köpeğiyle arkada kalmıştık. Artçı grupta yürümek manzaranın keyfini çıkarma, bol bol fotoğraf çekme fırsatı veriyordu.
Ganos’un zirvesi belirdiğinde saat 16.00’ya yaklaşmıştı. Hava hafifçe puslanmış, adalar görünmez olmuştu. Uzaktan bakıldığında 850 metrelik Kartaltepe, yemyeşil, çimden bir koltuğu andırıyordu. Hemen altında yaklaşık 50 metre çapında bir göl vardı. Doğu Karadeniz gibi sık, kısa çimlerle kaplıydı. Çimler, dört saatlik yürüyüşten sonra, yere yatıp yuvarlanma arzusu yaratıyordu.

KADINLARIN RÜYA TEPESİ

Kartaltepe kutsal bir mekandı. Geçmişte şamanların burada ayin yaptığı, yakın zamana kadar altar benzeri taşların bulunduğu söyleniyordu. Hıristiyanlar da kutsal kabul etmişti Ganos’u. Bugün bile çevredeki köylerden gelenler özel günlerde piknik yapıyor, dilekte bulunuyordu. Hatta kadınlar dilek tutup, zirvede bir gece uyuyor, gördükleri rüyaya göre dileklerinin gerçekleşme ihtimalini hesaplıyordu. Belki de bu nedenle zirveye kadar orman yolu açılmıştı.
Kartaltepe’den kartal bakışı Mürefte’yi, Tekirdağ’ı seyredip soluklandıktan sonra, dik bir tepeden kayın, meşe, kestane ağaçlarıyla kaplı ormana indik. Sık ağaçlar henüz tamamen yapraklanmadıkları halde gün ışığını perdeliyor, zeminde loş bir atmosfer yaratıyordu. Bu sayede kardelenlerle kaplanmıştı yolumuz. Yaklaşık bir saatlik mücadeleden sonra traktör yoluna ulaştık. Yol boyunca rastladığımız çeşmelerin sularını tadarak vadiden aşağıya yürüdük. İki yanımız bağlarla kaplıydı. Kütükler budanmış, bahara hazırlanmıştı. Tek tük rastladığımız şeftali, kayısılar eflatun, kirazlar beyaz çiçekleriyle selamlıyordu bizi. Yanıbaşımızdaki derenin sesini dinleyerek Uçmakdere’ye vardık. Köyün girişinde, anıt ağaç ilan edilebilecek, en az 200 yıllık bir çınar yükseliyordu. Keşke dili olsaydı ve bize Rumların yaşadığı dönemde, buradaki hayatı anlatabilseydi.
Bizden önce köye varan yürüyüş arkadaşlarımız köy kahvesine yerleşmiş, Uçmakderelilerle sohbeti koyultmuştu. Hatta bu dostluğun sayesinde, köylüler kendileri için yaptıkları şaraplardan ikram etmişti. Elimizde ikişer litrelik üç meşrubat şişesi dolusu kırmızı şarapla, 1,5 kilometre ilerideki Ayazma Sahili’ne indik. Çınarların altındaki mesire yerinin küçük restoranı bizim için açılmıştı. Ailenin kadınları mutfakta salataları hazırlıyor, erkekleri mangal başında çipuralarımızı pişiriyordu. Kampçı bir ailenin dışında kimseler yoktu ortalıkta. Deniz sütlimandı ve uzaklarda bir balıkçı teknesi ağlarını topluyordu. Güneş çoktan Hoşköy tarafındaki tepelerin ardına saklanmıştı. Molalarla altı saati bulan yürüyüş iştahımızı açmıştı. Espriler, şen kahkahalar eşliğinde, denizi seyrederek yemeğimizi yedik. Şarabımızı yudumladık. Sonra helvayla ağzımızı tatlandırdık. İstanbul’un sıradan balık restoranlarında sadece bu yemek için bile 55 TL yetmeyebilirdi. Oysa biz unutamayacağımız bir gün, kış aylarında özlemle hatırlayacağımız anıları satın almıştık...

HAFTA SONUNDA ŞENLİK VAR

Ganohora Kültürlerarası İletişim Derneği, 8-9 Mayıs’ta Uçmakdere ve Gaziköy’de özel bir etkinlik düzenliyor. “1. Ganohora Hıdrellez Buluşması kapsamında Uçmakdere’nin Ayazma Sahili’nde 8 Mayıs 13.30 - 16.30 arasında, 9 Mayıs’ta Hoşköy sahilinde saat 12.00 - 13.30 arasında Luxus grubu ve Sema konser verecek. 9 Mayıs’ta saat 14.30 - 15.30 arasında Yeniköy sırtlarında Yamaç Paraşütü Şenliği düzenlenecek.
False