Yeter Gürbüz (72 yaşında / Emekli): “50 Senedir Almanya’dayım, 25 yıl Berlin Belediyesi’nde çalıştıktan sonra emekli oldum. Bu hastalık hepimizin hayatını çok kötü etkiledi. Geçen hafta dayımın oğlu koronavirüsten vefat etti. Acımız tarifsiz. Önce evde hastalandı, sonra hastaneye kaldırdılar, ondan sonra bir daha göremedik. Vefat etti haberi geldi, öylece veda bile edemeden Türkiye’ye götürüldü. Ülkemize gidemiyoruz, bizim yaş grubumuzu aşı olmadan yollamıyorlarmış. Aşı olmayı bekliyoruz. Çoluk çocuk, hepimiz korku içindeyiz. Konuşamıyorum bile, herkese sağlık diliyorum.”Yeter Sahan (74 yaşında / Emekli): “Acımız çok büyük, son bir ay içinde önce ağabeyimi, sonra da kocamı kaybettim. Biz bilemedik, böyle nasıl oldu, bir anda bu hastalık gelip bizi buldu. Hiç hastanede bile göremedik. Rabbim ikisini birden aldı. Ortalık çok tehlikeli, morallimiz çok bozuk. ‘Keşke ülkemizde olsaydık’ diyoruz. Herkes kendine çok dikkat etsin, bilhassa gençler.”
Cengiz Ertürk (46 yaşında / Kasap): “Zorlu bir dönemdi benim için, ailemden 3 kişi bu hastalığa yakalandı. Bu nedenle evime gidemedim, yoksa işimi de kaybedecektim. 1 ay kardeşimin evinde, karantinadaki ailemden uzak kaldım. Yeğenim (24) ve oğlum (19) bu hastalığa yakalandı. Sağlık kurumlarından bir kişi bile kapımızı çalmadı. Hiçbir ilaç verilmedi. Entübe noktasına yakındılar çok ağır seyretti hastalık. Hal böyle olunca Türkiye’yi aradık ve orada uygulanan tedavileri sorduk. Evde bulunan ilaçlardan ve bitkisel metotları da deneyerek atlattık. İnanın bu süreçte ülkemde olmayı çok isterdim. Orada duyuyoruz kapıya kadar teslim edilen ilaçlar varmış. Almanya gibi bir ülkede bize kimse ilaç vermedi. Resmen kaderimize terk edildik. Aşıya da çok güvenmiyorum, müşterilerim arasında sağlık çalışanları var. Birisi aşılanmış ancak aşının akıbetinin ne olacağı konusunda ciddi endişeleri var. Koruyuculuğuna kendileri dahi inanmıyor. Çin aşısı olmayı kabul ederim ancak Alman aşısını düşünmüyorum.”
Yusuf Örs (62 yaşında / Market işletmecisi): “Pandemi süresince özellikle birinci karantinadan işletme olarak çok ağır etkilendik, Türkiye’den TIR’lar gelmedi, yaş sebze ve meyve satışları, insanların stok yapmaları hepimize büyük sıkıntılar yaşattı. Şu an için belirsizlik devam ediyor, hijyen koşullarına çok dikkat ediyoruz. Aşılama konusunda kararsızım, ben bir esnaf olarak Çin mallarına güvenmediğim için Çin aşısı da şüpheli bana göre. Alman aşısı BioNTech de canlı bir aşı ve gelecekte ne olacağı belli değil. Bu salgını bitirecek gerçek bir ilacın olduğuna inanmıyorum. Kendimizi korumak ve en kısa sürede çözümün bulunmasını dilemekten başka çare göremiyorum.”
Nurten Örs (45 yaşında / Market işletmecisi): “Belirsizlik içindeyiz. Tüm dünyayı derinden etkileyen bir süreci hep birlikte sağlıklı kalarak, sosyal mesafeye dikkat ederek atlamaya çalışıyoruz. Bir işletmeci olarak pandemi sürecinde ürünlerde ne yazık ki beklemediğimiz bir fiyat artışı oldu. Özellikle bazı toptancı firmalar, bu dönemi fırsata çevirip rakamları artırınca biz de bunu müşteriye yansıtmak zorunda kaldık. Turistik bir bölgede iş yerimiz ve müşteri profilimiz her gün farklı. Kimin sağlıklı kimin hasta olduğunu da bilmediğimizden, şüpheli gördüklerimizi uyarıyoruz. Klasik Çin aşısı bana daha güvenli geliyor. Alman aşısını düşünmüyorum.”
İsmail Fırat (56 yaşınd / Doyum Restoran şefi): “Pek çok noktada kapanma yaşadık, özellikle Kreuzberg’de iş yerleri kapanınca durum bize de yansıdı. Kapıdan ve paket servislerle hizmete devam etmeye çalışıyoruz. İş yerlerine Alman hükümeti para veriyor, doğru ama, yine de işletmeler zor durumda. Çünkü gelen paralar inanın ancak kirayı karşılıyor. Pandemi öncesinde diyelim ki kredi kullandınız. Banka sizin gelirinize bakmıyor ve kredi borcunuzu ertelemiyor. Çok sayıda işletme personel çıkarmak zorunda kaldı. Bu insanların hepsi zor durumda. Aşı konusu da belirsiz, kime inanacağımızı şaşırdık.”
Saim Aygün (56 yaşında / Hasır Restoran’ın sahibi): “İnanın bir gün gelip de böyle bir salgının içine düşeceğimize, tüm dünyayı etkileyeceğine asla inanmazdım. Hâlâ da tüm bu yaşadıklarımıza bir anlam veremiyorum. Acaba bu bir proje mi, yoksa bu gerçek bir salgın mı? İşletme olarak Berlin’de toplam 17 restoranımız var ancak biz bunların sadece üçünde hizmet verebiliyoruz. Tüm personel maaşları düzenli ödeniyor, sadece bazı ev sahipleriyle kira sorunları yaşıyoruz. Biz de devletten yardım talebinde bulunduk ve ‘Bu kadar işletmemiz var, çoğu da kapalı’ dedik. Ancak Alman maliyesi, ‘Siz büyük bir grupsunuz, o nedenle sizi kapsamıyor’ dediler ve bize ödenek çıkmadı. O nedenle tabi ki biz de hem maddi hem de manevi büyük zorluk yaşıyoruz. Ancak en büyük tesellimiz, çok şükür sağlıklıyız, müşterilerimize en iyi şekilde servis vermeye devam ediyoruz.”
Fatih Uyanıkel (39 yaşında / Restoran İşletmecisi): “Salgından dolayı özel hayatımız da iş yerlerimiz de her şey alt üst oldu. Hayatlarımız kendi kontrolümüzün dışına çıktı ve bu durum en çok çocukları etkiledi. Yine bizler koşullara uyum sağlıyoruz ancak onlar için hayat artık çekilmez oldu. Sürekli evde, sürekli bir sosyal mesafe ve tüm bunlara karşılık yaşanan belirsizlik psikolojilerini derinden etkiliyor. Online eğitimde başarı oranı çok düştü ve geleceklerine şüpheyle bakıyorlar. Bu ara nasıl kapanacak, bu gençler gelecekte nasıl başarılı olacak bilmiyoruz. Bir an önce eski güvenli dünyamıza dönebilmeyi, Türkiye’ye gidip ailemize yeniden sarılacağımız günleri hasretle bekliyoruz.”
Tarkan Beyaz (42 yaşında / Erkek kuaförü): “Salgından dolayı ekonomik kaybımız çok fazla. Eğer ‘Önümüzdeki hafta yeniden açabilirsiniz’ denmeseydi, ben dükkânımı veriyordum. O denli zordayız. İlk kapanışta para desteği belli bir oranda yapıldı, ancak 2. ve 3. seferlerde geçen yılın bilançoları istendi. Hiç iş yok, kimse çalışmıyor o nedenle yeniden para alamadık. Bir tek ben değilim, pek çok firma mağdur oldu. Bizi en çok batıran nokta yüksek kiralar oldu. Haftaya kuaför salonları açılacak deniliyor, açsak bile ciddi bir borcun içinde açıyoruz ve bu farkı nasıl kapatırız bilemiyorum.”