Galatasaray galibiyeti ve Özal'a yapılan haksızlık

Tufan TÜRENÇ
Haberin Devamı

Galatasaray'ın bir Avrupa takımını, hem de kendi sahasında evire çevire yenmesi doğrusu çok hoşuma gitti.

Koyu bir Fenerbahçeli olarak Galatasaray'la gurur duydum.

Sonuç kadar tribünlerdeki Türkler'in sevinci de beni mutlu etti.

Bu insanlar, yıllarca o tribünleri doldurup memleketlerinin takımlarını desteklemişler, ama bir galibiyet sevinci tadamamışlardı.

Avrupa sahalarında oynadığımız her maçtan sonra gerek Türkiye'den kalkıp giden, gerek Avrupa'nın çeşitli ülkelerinden gelen vatandaşlarımız için içim parçalanırdı.

Çünkü, umutla çıktığımız maçlarda düş kırıklığı yaşar, yıkılırdık.

Yabancı sahalarda yenildiğimiz her maçtan sonra futbolumuz adına kahrolurdum ve sorumlu sorumsuz herkese, ama herkese kızardım.

Neden biz de Avrupalılar gibi futbol oynayamıyorduk, onlar gibi gol atamıyorduk.

Ama değişen bir şey olmaz, ben ve benim gibi milyonlarca insan üzüldüğüyle kalırdı.

Sonra çamur deryası sahalarımıza döner, kendi dünyamıza dalardık.

Yabancı takımlar karşısındaki değişmeyen bu yazgı yıllar boyu sürdü.

Üzülen, kahrolan hep biz olduk.

* * *

Sonra, seksenli yılların başlarında ufak ufak kıpırdanmalar başladı.

Önce sahalarımızın çamurdan kurtulduğuna tanık olduk. Başlarda bu durumu pek ciddiye almadık.

Geçici bir olay zannettik. Ama baktık ki, yemyeşil çimler semt sahalarına kadar uzandı.

Yıllar ilerledikçe o dökülen statlarımızın görünümü de gitgide değişti.

Buna paralel olarak futbolumuzda bir hareketlenme, bir gelişme oldu.

Önce bunun da geçici olduğunu zannettik, ama baktık ki, Anadolu takımları da modern futbol oynamayı öğrenmeye başladı.

Biz belki tam algılayamıyorduk, ama Türk futbolunda ciddi bir değişim süreci yaşanıyordu.

Bir süre sonra Avrupa takımlarına karşı oynadığımız futbolda değişiklikler görüldü.

Eskisi gibi ‘‘Çanakkale geçilmez'' taktiği ile oynamıyorduk.

Futbolcularımız hem teknik, hem de fizik açıdan Avrupalı rakipleriyle başa baş mücadele veriyorlardı.

Türk futbolu artık Avrupa'ya, hatta dünyaya başkaldırıyordu.

Arkasından sevindirici sonuçların gelmesi de gecikmedi.

Örneğin, Fenerbahçe mağrur İngiliz futbolunun efsane ismi Manchester United'ı, Galatasaray da İsviçre'nin Sion takımını sahasında devirdi.

* * *

E-5 karayolundan Avcılar'a girişte hemen sağınızda bir stat görürsünüz.

İki küçük tribünü olan, toprak zeminli, gösterişsiz bir semt sahası.

Küçük stadın yoldan görünen yönünde koca bir tabela var.

Üzerinde ‘‘Turgut Özal Stadyumu'' yazıyor.

Bu tabelayı ilk gördüğümde yüreğimde bir sızı duydum.

Özal'ı sevmeyebiliriz veya sevebiliriz, ama kabul edelim ki, Galatasaray'ın Sion'u evire çevire yenmesinde rahmetlinin payı büyüktür.

Çünkü, futbolumuzu çamur deryasından rahmetli Özal kurtarmıştı.

Birçok konuda ülkenin ufkunu zorladığı gibi, spor kulüplerinin de ufkunu, dünyaya açılmalarını o zorladı.

Bunun mutluluk veren sonuçlarını bugün yaşıyoruz.

O nedenle Turgut Özal adı o kadar mütevazı bir semt sahasına yakışmıyor.

Hadi kondu, ama o toprak zeminli stat, Özal'a hiç layık değil.

Gösterilen vefa güzel, güzel olmasına, ama o stadın önünden her geçişimde yine de içimi koyu bir hüzün kaplıyor.

O küçük, toprak zeminli stada Özal adını vermek, her şeyden önce Özal'a büyük haksızlık.

Yazarın Tüm Yazıları