Futbolun bitmeyen öfkesi

Güncelleme Tarihi:

Futbolun bitmeyen öfkesi
Oluşturulma Tarihi: Ocak 30, 2000 00:00

Haberin Devamı

Dört farklı cepheden sahalardaki şiddet

Sahalarda yine öfke gündemde. Tekmeler, dirsekler, küfürler, sarı, kırmızı kartlar gırla gidiyor. Öfkenin dört bileşeni var; hakem, futbolcu, taraftar ve teknik direktör. Bu bileşenlere yakın isimlerden olayları analiz etmelerini istedik. Ahmet Çakar, hakemlerin futbolu yöneten kurumları arkalarında hissetmedikleri için cesur kararlar veremediği görüşünde. Feyyaz Uçar, sahanın içinden gerçekçi bir yaklaşımla centilmenlik hayallerinin

beyhude olduğunu söylüyor. Hulki İlgün, taraftarın işini ve tüm hayatını stada getirdiğini belirtiyor. Haşmet Babaoğlu teknik direktörlerin beden diliyle takımını koruduğunu anlatmaya çalıştığını gözlemliyor. Tüm bu görüşlerin ışığında stadyumda öfkenin resmi şöyle çiziliyor: Hakemler tedirgin, futbolcu aşırı stres yükü altında eziliyor, teknik direktörler takımını koruduğunu gösterme, taraftarsa hayattan intikam alma peşinde.

FEYYAZ UÇAR (Eski Futbolcu)

Vurmasın mı?

Futbolcu daha maça çıkmadan medya yayınları ve taraftarın beklentisiyle stres içine giriyor. Sadece gazeteci ve taraftar değil gittiğiniz her yerde hatta evde herkes ‘‘kazanacak mısınız?’’ diye soruyor. Böyle stresli başladıkları maçlarda da, hakemin aleyhte bir kararı veya rakibin sert bir hareketi hoş olmayan şeylere sebep oluyor.

Bazı teknik adamların futbolcuları kötü yönlendirmesinin de bunda rolü var. Centilmenliği bir yana bırakıp oyuncuyu sadece maç kazanmaya konsantre ediyorlar. Bir elektriklenme olduğunda, enteresandır taraftar da ‘‘vur, vur!’’ diye bağırıyor. Ne yapsın adam vurmasın mı? Zaten adam stresli, bir hafta ‘‘maç ne olucak?’’ sorularına muhatap olmuş. Maça çıkmış, orada 30 bin kişi var, kameralar da üstünde.

Bu öfke biraz azaltılabilir belki ama önlenemez. Çünkü bu sporun da bir parçası. Maçtan önce el sıkıştık öpüştük, maç bitiyor elele sahadan çıkıyoruz. Yok böyle bir şey. Tabi ki insanlar arasıra birbirleriyle itişecek kakışacak, tartışacak. Futbolun biraz da tadı bu. Herkez mütevazi, sakin değil. Hayal kurmanın manası yok. Biz zaten agresif ve atak bir milletiz. Maçlar hiçbir zaman İngiltere'deki gibi seyirciyle yanyana oynanamayacak.

Ahmet Çakar (Eski Hakem)

Cesaret sorunu

Hakemlerin bence iki temel problemi var. Birincisi fizik kondisyonlarının Avrupa seviyesinin çok altında olması. Çünkü son yıllarda futbol çok büyük bir tempo ve hız kazandı. Dolayısıyla hakemin dinlenme ve düşünme süresi her geçen gün azalıyor. Fiziki olarak hazır değilseniz özellikle ikinci devrede çok hata yaparsınız. Çünkü pozisyonlara uzak kalırsınız, görmekte zorlanırsınız. Ayrıca, beyne az oksijen gittiği için hızlı karar vermekte zorlanırsınız.

İkinci ve daha büyük problem ise cesaret konusunda. Hakem, Merkez Hakem Komitesi'nin ve Futbol Federasyonu'nun ellerini taşın altına soktuğunu bilmek ister. Örneğin bir hakem herhangi bir üç büyüğün İstanbul'daki bir maçında, doğru ve radikal kararlar aldığında biliyor ki yarın medya onu mahvedecek. Ayrıca MHK ve federasyon bundan etkilenerek onu uzun süre dinlendirebilir. İşte bu kaygı ve korku hakemlerimizin sahada radikal ve cesur kararlar vermesini engelliyor.

HULKİ İLGÜN (Yazar)

Taraftar değişti

Üç büyükleri ve İstanbul'u temsil eden diğer takımları tutan taraftar, benim eskiden bildiğim taraftara hiç benzemiyor. Son 25 yıldır ekonomik sıkıntılar çeken ve özellikle varoşlarda yaşayan kesim tribünleri dolduruyor. Bu insanlar tuttukları takımların ne tarihini biliyorlar, ne de kulübe karşı sevgileri benim anladığım düzeyde.

Ülkenin ekonomik bir darboğazın içinde bulunması her hafta tribünlere gelen delikanlıları etkiliyor. Maça ekmeğinden, giyiminden keserek zorlukla giriyor. Üstelik bir forma aşkına, kışın yağmuru-karı, yazın tozu-toprağı göze alıyor. Taraftar daha kapıdan stada girerken maddi ve psikolojik bir çöküntü içinde oluyor. Doğal olarak beklentisi büyüyor. ‘‘Ben her şeyi göze alıp seni seyretmeye gelmişim. Sen benim kahramanımsın. Bu maçı mutlaka kazanman lazım’’ diye düşünüyor. Oysa sporun her dalında yenmek de var, yenilmek de, berabere kalmak da. Beklenti büyük, sonuç istenildiği gibi olmayınca bir tepki oluşuyor. Bu tepki taraftarın maddi ve manevi diğer sorunlarıyla daha da büyüyor. Taraftar da tepkisini hiç bir kısıtlamaya gerek duymadan sahadaki herhangi bir hedefe yöneltiyor. Hedefe, hakem, rakip futbolcu, tuttuğu takımın futbolcusu veya yönetim olabiliyor.

HAŞMET BABOĞLU (Yazar)

Koruma gösterisi

Bizde teknik direktörlerin hakem hatalarına tepki göstermesi takımını korumak, kollamak, savunmak anlamına geliyor. İtirazların, haksızlık karşında gösterilen anlık tepki olduğuna inanmıyorum. Çünkü hakem hata yaptığında hemen hemen bütün teknik direktörler taç çizgisine doğru yürüyor ve mümkünse bunu futbolcularına, kulübeye ve tribüne gösteriyor. Bunu yapmayan Gordon Milne gibi hocalarsa uzun süre futbolcularını yalnız bırakmakla ya da mızmızlıkla suçlanırlar.

Maçın tek hakiminin hatalı kararlarına rağmen hakem olduğunu anlamakta zorluk çekiyoruz. Hatta Fatih Terim gibi gücü herkes tarafından kabul edilen hocalar, maçı kontrol eden kişinin hakem olmasından galiba pek hoşlanmıyorlar. Ancak son olayda benim dikkatimi çeken şey basının pek Terim'in üzerine gitmemesiydi. Beni ümütlendiren de buna rağmen Terim'in kendi kendini eleştirmesiydi.

‘‘Takımlara psikolog lazım’’ diye bir şamata var. Psikologtan önce bir hakem hocası gerekiyor. Kuralları hem teknik direktöre hem de futbolculara anlatmak için. Bunu Metin Bademli ile Trabzonspor çok kısa bir süre denedi. Futbolcular daha soğukkanlı oynar hale geldiler. Çünkü hangi kararın ne kadar doğru olduğunu değerlendirebildiler.

Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!