Fotoğrafta 68 var

Hadi ULUENGİN
Haberin Devamı

Bir gazetenin eski defterleri açan dizisinde kendi fotoğrafıma rasladım.

ABD 6. Filo'su askerlerini kovalayan grup içinde Gümüşsuyu'dan koşuyorum.

Muhtemelen de ‘Gün doğdu hep uyandık - Siperlere dayandık’ı söylüyorum.

Leylek boyuma rağmen tüyü bitmemiş bir çocuk, on yedi yaşında bir lise öğrencisiyim. Büyük ihtimalle okuldan kaçarak Teknik Üniversite'ye gelmişim.

Ortaöğretimde iki elin parmaklarını geçmeyen ‘atmışsekizliler’den biriyim.

Her halde önce İTÜ'de foruma katılmış, sonra kantinde çay içerek ‘ağabeylerimin’ tartışmalarını dinlemiş, en sonra da ‘coni avlamaya’ çıkmışım.

Ardından inşaattan alınmış kireçle duvar boyu ‘Köprü’ye hayır' yazacağım.

Belki de akşam bir arkadaşımda kalıyorum diye ebeveynime yalan söyleyeceğim ve Maçka cihetindeki kapı ağzında işgal nöbeti tutacağım.

* * *

TUTMASINA tutacağım da dün de ısrarla vurguladım, Batı 1968'inden tamamen farklı olarak ne ‘ağabeylerimin’, ne benim anti-otoriter bir asiliğimiz yoktu.

Biz mevcut iki otorite arasında tercih yapıyorduk. Kırk katır yerine kırk satır istiyor ve ‘halka rağmen halkçı’ bir Jakoben güç odağını seçiyorduk.

Asparagas ‘Ne Yapmalı ?’yı ve echel-ü cühela ‘Felsefenin Temel İlkeleri’ni okumaya başlamış olsak dahi bizim solculuğumuz Jean Jaures'in ‘yurtseverlik’ kelimesini kasten ‘milliyetçilik’ olarak çeviren ‘eski tüfekler’le sınırlıydı.

Dayandığımız odak güvencesinde provoke ettiğimiz sağ kesim kadar şovendik.

Bir de, THY'ye alınacak ABD jetleri yerine geri teknolojiden dolayı patır patır düşen Rus uçaklarının reklamını yapan Yön darbecilerinin etkisindeydik.

Köprü'ye karşıydık çünkü yetiştiğimiz kapalı toplumun karşı yakaya geçerek açılmasını düşünemeyecek kadar dünyaya kapalıydık. Kalıp fikirlere alışıktık.

Kürek kavrayan ‘Çoban Sülü’yü değil operaya giden seçkin lideri arıyorduk.

Bizim Mayıs'ımız bir ‘itaat toplumu’nun otoriteler arası tercihinden başka bir şey değildi ve Batı Mayıs'ının ‘yasaklamak yasaktır’ şiarına çok uzaktık.

* * *

FAKAT diyalektik yasadır şeyler hareket içinde değişir ve zıddına dönüşür, bizim ‘itaatkar’ Mayıs'ımız da kendi devinimi içinde meşru isyanı keşfetti.

Meşruluk vurguladığım için korkunç salaklıklarımızı hoşgördüğümü sanmayın.

Başta insan hayatına kıymak, bunlar büyük cürmümüz ve adi yüz karamızdır !

Ne var ki isyan yine de meşruydu, çünkü bizim kuşağımız hem ancak bu sayede ‘itaat toplumu’nun esaret prangalarını ilk kez kırabildi, hem de 1968 Mayıs'ının özünü oluşturan ve onu evrensel kılan eleştirel düşünceyle tanıştı.

Bu da aslında bilinçli bir şekilde olmadı. Olayların seyri içinde gelişti.

6.Filo'yu protesto için okuldan kaçan çocuk, ‘Köprü’ye hayır' yazmak için polisle köşe kapmaca oynayan öğrenci, işgalde nöbet tutan genç çok tartışmalı bu eylemleri otorite seçiminden dolayı yapmış olsa dahi, söz konusu eylemlerin şekildeki anti-otoriterliği, beynimizin eski itaat sistematiğinde gedik açtı.

Biçim özü etkiledi, tabular yara aldı ve zihinsel sorgulama başladı.

Ama mutlak otorite talebi hala sürdüğünden iş cinnete vardı. İsyan kendi bünyesinde mikrokozmos dehşet otoriteleri ve tiksinti itaat üniteleri türetti.

Başta bizim iki alternatiften birisini seçmiş olduğumuz ve esas güç odağı olan otoriteler ise ‘atmışsekizliler’e karşı ittifaka geçti. Burnumuzu sürttü.

Yenilgi zaten kaçınılmazdı. Fakat her halükarda mağlubiyet hayırlı oldu.

Hem ülke için, hem de el yordamıyla ve yalan yanlış keşfettiğimiz anti-otoriter ve anti-itaatkar düşünceyi özümsememiz açısından hayırlı oldu. Batı Mayıs'ının ‘yasaklamak yasaktır’ şiarındaki derinliği nihayet biz de kavradık.

Ve, Mayıs'a ihanet ederek otorite ve otoriter düşünceleri sorgulamadıkları için bugün itaatkar ‘atmışkerizliler’ olarak kalan şarlatanlarla, bu sorgulama refleksinden caymayan biz ‘atmışsekizliler’in yolları ayrıldı. Şükür ayrıldı.

Cumartesi günü şimdiki ‘atmışsekizliler’i ve ‘atmışkerizliler’i yazacağım.













Yazarın Tüm Yazıları