Formda olmak mı formda kalmak mı

Mesela arada bir yaptığı sabah yürüyüşüyle formuna form kattığını düşünenler veya gecenin bir yarısı sokak aralarında kan ter içinde koşturup nefesini açmaya çalışanlar da form tuttuğunu zannedebiliyor. Peki nedir form meselesi? Ne zaman, hangi şartlarda ve kimlerin ‘formda’ olduğunu söyleyebiliriz...

Haberin Devamı

Sağlığımızı etkileyen önemli şeylerden birinin de hayat tarzımıza ilişkin seçimler olduğunu öğrenmemiz, son yılların en faydalı bilgi edinimlerinden biri oldu. Yaptığımız basit bazı seçimler bile sağlam ya da hasta mı olacağımızı, çabuk ya da geç mi iyileşeceğimizi etkileyebiliyor. Bunların en başında besin tercihlerimiz geliyor. Bunu bedensel aktivite ile ilgili kararlarımız izliyor. Eğer söz konusu olan formda olmak/formda kalmak ise ikilinin önemi daha da artıyor.
Formda olmak ve kalmak aslında aynı şeyler. Biri olmadan öbürü olmuyor. Ayrıca form konusunda herkesin farklı bir fikri var. Pek çok kişi formda olmayı, her gün düzenli fiziksel aktivite yapmak, yağ oranını azaltıp, kaslarını çoğaltmak, hatta bazıları neredeyse tamamen yağsız, kastan ibaret bir bedene sahip olmakla aynı şey zannediyor.
Farklı düşünenler de var elbette. Mesela arada bir yaptığı sabah yürüyüşüyle formuna form kattığını düşünüp, eve dönünce çift yumurtalı sucuk, Çengelköy böreği, ekmek içi tulum peyniri ve gül reçeli ile kahvaltı yapanlar veya gecenin bir yarısı sokak aralarında kan ter içinde koşturup nefesini açmaya çalışanlar da form tuttuğunu zannedebiliyor.
Peki, nedir, nasıl bir şeydir aslında form meselesi? Ne zaman, hangi şartlarda ve kimlerin ‘formda’ olduğunu söyleyebiliriz? Nasıl form tutulur ve nasıl formda kalınır?

Haberin Devamı

TAM BİR SAĞLIK HALİ

Formda olmakla formda kalmak arasında aslında pek bir fark yok. Her iki durum da tam bir sağlık halini ifade ediyor. Ama şu nokta çok önemli olsa da çoğumuzun dikkatinden kaçabiliyor: Sadece fiziksel olarak formda olmanız yetmiyor. Ruhsal ve zihinsel olarak formda olmamız lazım.
Ben, form durumunun sadece yağ/kas oranı ile ilgili olduğunu düşünenlere katılmam pek. Formda olmanın birinin sadece az yağlı, çok kaslı biri olmak olduğunu düşünmem, düşünemem. Çünkü yağ kas oranı biraz da yaratılışınız (habitus), yapınız (constitutio), hormonal durumunuz, yaşınız ve de genetiğinizle ilgili bir durumdur. Örneğin sumo güreşçileri fazlaca yağlı da olsalar mükemmel bir form grafiği içindedirler. Vücudunda 1 gram bile yağ bulunmayan (!) bir boksör korkunç bir formsuzluk içinde kıvranabilir. Kısacası formda olmak beslenme ve fiziksel aktivitesine aynı özeni göstererek, ama besleyip aktive ederek ikisini birlikte iyi hale getirmekten geçiyor.

NE YAPMALI

Haberin Devamı

Beslenme form tutmak için çok önemli bir nokta. Hem forma girmenizi sağlıyor hem de formda kalmanızı sağlayıcı bir yakıt görevini üstleniyor. Aktivitenin de benzer etkileri var. Ne kadar çaba gösterirseniz gösterin sadece beslenmenize dikkat ederek ya da yalnızca aktivitenizi iyi planlayıp beslenmenizi es geçerek formda kalamıyorsunuz.
Sürekli egzersiz yapmalarına rağmen göbeklerinden bir türlü kurtulamayan ya da hep sağlıklı şeyler yemelerine rağmen sürekli hımbıl ve halsiz kalanların yaşadıkları sorun da aslında bu!
Ayrıca önemli bir noktayı daha hatırlamamızda yarar var: Her yaşta formda olabiliriz, formda olmanın yaşı yoktur.

NE KAZANIRIZ

Peki, neden bu kadar ısrarlıyız form tutma ve formda kalma konusunda? Nedeni kısaca şu: Formda olduğunuzda kendinizi daha iyi, daha güçlü hisseder ve görürsünüz. Daha az hastalanır, daha çabuk iyileşirsiniz. Şeker, tansiyon yüksekliği, kanser, obezite, kilo sorunu, romatizma gibi kronik hastalıklardan ciddi biçimde uzaklaşırsınız. Kolay kolay uyku sorununuz olmaz. Gelin bu pazarınızı şu formda olma/formda kalma konusuna biraz kafa patlatmaya ayırın! Dört maddeyi alt alta yazın ve ısrarla, bıkıp usanmadan uygulayın:
 Doğru besleneceğim
 Ruhumu beslemeyi de ihmal etmeyeceğim
 Düzenli bir aktivite-egzersiz planım olacak ve bunu ısrarla sürdüreceğim
 Ruhsal egzersizlerimi de ihmal etmeyeceğim!

Haberin Devamı

KESİP SAKLAYIN

Belleğinizi güçlendirmek istiyorsanız

- Sigara içmeyin, içiyorsanız bırakın.
- Alkolü kesin ya da azaltın.
- Uykunuza dikkat edin.
- Depresyonunuz varsa tedavi olun.
- Düzenli olarak egzersiz yapın.
- Kolesterolünüzü dengede tutun.
- Kan şekerinizi dikkatle izleyin.
- Hipertansiyondan korunun.
- B-12 seviyenizi takip edin.
- D vitamini eksikliğinden korunun.
- Omega-3’ten zengin besinler yiyin (balık, ceviz) veya Omega-3 desteği kullanmaya çalışın.
- Stresinizi yönetmeye gayret edin.

BİR BİLGİ

Hipoglisemi kimlerde görülür

Kan şekerinin birdenbire ve hızla düşmesine ‘hipoglisemi’ deniyor. Açlık şekerinin 70’li hele hele 60’lı rakamların altında olması, yemeklerden daha 1-2 saat geçmeden, kan glikozunun bu rakamlara inmesi halinde ‘hipoglisemi’ tanısı konuyor. Soruna en sık diyabetlilerde özellikle de insülin kullanan şeker hastalarında rastlanıyor. Hipoglisemi merkezimizin verilerine bakılırsa karın göbek bölgesinden kilo alan, gövdesinin üst kısmı hızla yağlanan kişilerde de hipoglisemi riski var. Bunlar özellikle yemeklerden sonra (reaktif) hipoglisemi atakları yaşıyor. Örneğin terliyor, uyukluyor, çarpıntı nöbetleri yaşıyorlar. Zayıf yapıda, iyi beslenmeyen hanımlar ve anorektiklerde de hipoglisemiye yakalanma ihtimali artıyor. Sık sık diyet yapanlar özellikle açlık kürleri ile kilo vermeye çalışanlar, yanlış detoks programlarını ısrarla uygulayanlarda da hipoglisemi sık görünen bir problem olabiliyor. Ailesinde şeker hastalığı olanlarda da hipoglisemi riski daha fazla.

Haberin Devamı

AKLINIZDA OLSUN

Mahmurluk deyip geçmeyin!

‘Mahmurluk’ hoş bir sözcük olsa da bazı durumlarda can sıkıcı olabiliyor, işinizi, okulunuzu aksatıp performansınızı düşüren bir sorun haline gelebiliyor. Sabah uykusundan uyanıp, kafayı toparlamada zorluk çekmek bazı hastalıkların ilk işareti olabildiği için de önemsenmesi gereken bir durum. Özellikle depresyon, anksiyete gibi ruhsal bozukluklarda sık görülen bir sorun, ilk ortaya çıkan işaret olabiliyor.

Yazarın Tüm Yazıları