Fatih Altaylı: Hakan'ın düğünü

Fatih ALTAYLI
Haberin Devamı

Hakan'ın düğünü ile ilgili olarak kimi okurlarım faks yolluyor, telefon ediyorlar.

Genelde söylenenlerin özeti şu:

‘‘Efendim böyle düğün olur muymuş, bu kadar şatafatlı düğüne para harcayacağına bunu hayır kurumlarına bağışlasaymış, şunu yapsaymış, bunu yapsaymış...’’

Çok hoşuz doğrusu.

Bu ülkede kaçakçının, vurguncunun, iş bitiricinin Hilton'da düğün yapma hakkı var, Hakan'ın yok.

Neden, çünkü Hakan bu milletin göğsünü kabartıyor.

Hiçbir alanda gol atamadığımız Avrupa'ya, her çıktığı maçta gol atıyor.

Hem Galatasaray'la, hem milli takımla Avrupa'da yüzümüzü güldürüyor.

Biz ise ne yapıyoruz; o Hakan'a bir düğünü çok görüyoruz.

Üstelik de alnının teriyle, anasının ak sütü gibi helal parasıyla yaptığı bir düğünü.

Eroin kaçakçısı, vergi kaçakçısı, hırsızı, uğursuzu istediği yerde düğün yapar, ona bir şey demeyiz; bu vatanın bayrağını tırmandıran bir evladı düğün yapar, kızarız.

Ayıptır yahu, ayıptır.

Hakan'a kızmayın.

Tam aksine, Hakan'ın böyle bir düğün yapması değil, bizim yüzümüzü güldüren bu evladımıza düğün hediye etmemiz lazımdı.

Hangimiz Türkiye'yi onun kadar iyi temsil ediyoruz.

Üstelik Hakan askerliğini de yaptı.

NOT: Hakan'ın düğünü 150 milyar liraya falan mal olmadı. Bu rakamları kim uydurdu bilmiyorum ama dehşetli abartı var.

Murat Bilican'dan açıklamalar (2)

MURAT Bilican'ın yanıtlarına kaldığımız yerden devam ediyoruz.

Emniyet Genel Müdürü'nün oğlu, Bodrum'da kayırıldığı yolundaki iddiaların tamamen asılsız olduğunu, sahile döktüğü beton nedeniyle belediyenin kendisine 530 milyon lira ceza kestiğini söylüyor.

Restoranın polis tarafından kayIrılmasının da söz konusu olmadığını belirten Murat Bilican, tesisinin jandarma bölgesinde yer aldığını ve polisle bir işinin olmadığını ekliyor.

Bilican'a Mustafa Saral'la İnterlink adlı şirketteki ortaklığını da soruyorum.

Limited şirket sahibi olduğunu, yasa gereği bir ortak gerektiği için Mustafa Saral'ı görüntüde ortak aldığını söylüyor.

Ben de ona, ortağı Mustafa Saral'ın telefon trafiğinin biraz ilginç olduğunu, Emniyet Genel Müdürlüğü İstihbarat Daire Başkanlığı ihalelerini alan Haşemoğlu İnşaat firmasıyla, emniyetin alım satım işlerini yürüten İkmal Daire Başkanlığı'na ait telefonların Mustafa Saral tarafından sık sık arandığını, bunun ilginç olduğunu söylüyorum.

Murat Bilican böyle bir şeyin mümkün olmadığını söylüyor.

Murat Bilican'ı bu konularda konuşmak ve tartışmak üzere Teke Tek'e çağırdım.

Benim programıma gelmeyeceğini, ancak başka televizyon programlarında bana yanıt vereceğini söyledi.

Konuyu bilen ben, o başka programlarda.

Ve gerçekten de Show TV'de Reha Muhtar'ın karşısına çıktı.

Çıktı da ne oldu diyeceksiniz!

Reha, Murat Bilican'ın pek de doğru söylemediğini cümle áleme gösterdi.

‘‘Cep telefonlarının parasını polisler değil ben ödüyorum’’ diyen Bilican, 900 milyon liralık faturanın 600 milyon lirasını kendisinin ödediğini söyledi.

Reha Muhtar'ın, ‘‘Peki 300 milyon lirayı niye devlete ödettiniz’’ sorusu yanıtsız kaldı. Bu arada babasının 2.5 milyar lirayı neden ödemek zorunda kaldığını hiç açıklamadı.

Reha Muhtar, ‘‘Kendi telefonunuz yok mu da devletin telefonunu kullanıyorsunuz?’’ diye sordu.

Bu soruya da, ‘‘Beni oradan arıyorlar’’ dedi. Telefon ücretini aranan değil, arayan kişilerin ödediğini unuttu. Burayı Amerika zannetti.

Mustafa Saral'ı ziyaret etmek için karakola gittiğini söyledi. Reha'nın ısrarlı soruları sonunda, bana tanımadığını söylediği uyuşturucu kaçakçısının oğlu Yılmaz Bektaş'ın da o sırada karakolda Mustafa Saral'la birlikte olduğunu inkár edemedi.

Bu arada en güzel anekdotu Reha Muhtar aktardı.

Geçen yıl Necati Bilican'a oğlunun işi sorulduğu zaman, Bilican ‘‘Bodrum'da tost falan satıyorlarmış’’ yanıtını vermişti. Reha bunu hatırlattı.

Duyan da Murat Bilican'ın Bodrum'da büfe işlettiğini zanneder.

Sosyetenin uğrağı haline gelen bir büfe.

Cohiba'ya ayrıcalık yapılmamış

BODRUM Kaymakamı Uğur Boran aradı.

Murat Bilican'a babasının görevi nedeniyle torpil yapılmadığını, tam aksine babasının görevi nedeniyle zaman zaman zorluk çıkarıldığını söyledi.

Uğur Boran, Murat Bilican'ın Cohiba adlı lokali ile ilgili olarak 1.5 yıldan beri işlem yaptıklarını, son yapılan işlemin babasının görevden ayrılmasıyla ilgisi olmadığını, çünkü geçen yıldan bu yana sürekli olarak burayı takibe aldıklarını belirtti.

Murat Bilican, Cohiba adlı restoranı için ilk olarak 19 Şubat'ta uyarılmış.

Sahile beton döküldüğünü öğrenen Uğur Boran, hemen Mal Müdürlüğü elemanlarını yollayarak tutanak düzenletmiş ve yıkım için belediyeyi uyarmış.

Daha sonra Murat Bilican, sahile ahşap iskele yapmak için izin istemiş.

İzin verilmemiş.

İzinsiz yapılma ihtimaline karşılık da jandarma uyarılmış.

Bu arada dökülen betonun yıkımı da kaymakam tarafından takibe alınmış.

Belediye birkaç kez uyarılmış.

Cohiba'da geceleri canlı müzik yayını yapılmak istenmiş.

İzin verilmemiş.

İzinsiz yapılınca, jandarma hemen müdahale edip Cohiba'yı kapatmış.

Üstelik de bu olayın gerçekleştiği akşam, Bayan Bilican, yani Necati Bilican'ın eşi ve Murat Bilican'ın annesi oradaymış.

Sonuçta Kaymakam Uğur Boran bir kayırmanın söz konusu olmadığını, tam aksine başkalarına verilebilecek olan izinlerin Murat Bilican'a verilmediğini söyledi.

Ve ekledi: ‘‘Ne yalan söyleyeyim. Babası Necati Bilican da bir kez bile beni arayıp ayrıcalık falan istemedi. Hiç adı bile geçmedi. Adamın Allah'ı var.’’

Ancak yine Necati Bilican'ın, oğlunun tost satan büfesinde gece canlı müzik çalınmasını nasıl karşıladığını merak ediyorum.

Hadi diyelim ki, oğlu babasını kandırıp işyerinin gerçek mahiyetini söylemedi.

Eşi de oradaymış. O da mı söylemedi?

NE ZAMAN ADAM OLURUZ?



Yazarın Tüm Yazıları