Fatih Altaylı: Bize dokunmaz

Fatih ALTAYLI
Haberin Devamı

Avrupa'da Belçika, Fransa, Hollanda peş peşe Coca Cola üretimini ve satışını yasaklayan kararlar aldılar. Gerekçe önemli.

Coca Cola kandaki alyuvarların ölümüne neden olan bir madde içeriyormuş.

Türkiye'de ise henüz bir şey yok. Olmalı demiyorum, ama olmamasının nedeni vurdumduymazlık mı, yoksa gerçekten bizdeki Coca Cola zararsız mı?

Zararsız ise o zaman Fransa, Belçika ve Hollanda'ya buradan Coca Cola yollayalım.

Alırlarsa bilin ki, bizdeki zararsız. Almazlarsa bilin ki, kandırılıyoruz.

Aynen radyasyonlu çayda, deli danada olduğu gibi.

Herhalde bizi yönetenler bizim şerbetli olduğumuzu düşünüyorlar.

Bize radyasyon zarar vermez, AIDS bizi öldürmez, deli dana bize bulaşmaz.

Oldu olacak şu Belçika'daki kanserojen tavukları da ithal edelim.

Nasılsa bize bir şey olmuyor.

Dinlemeyeni dövüyorlar

HÜRRİYET'in manşeti inanılmaz. Kim olduğu bilinmeyen birileri, yine kim olduğu bilinmeyen birilerinin talebiyle bir siyasetçi hakkında rapor hazırlıyor. Rapor dedikleri yalan dolan.

Kulaktan dolma bilgiler, düzmece belgeler.

Tam palavra.

Fakat bu Türkiye'de moda oldu. Kimileri kendilerini istihbarat uzmanı zannetmeye başladı. Bunların kimi gazeteci, kimi ise siyasetçiydi.

Bunlar bilginin güç olduğu savından hareketle bilgi toplamaya çalıştılar.

Kendi kendilerine James Bond'culuk oynar oldular.

Sonra bir dönem geldi, bunlar baş başa verdiler ve tek başlarına oynadıkları bu oyunu birlikte oynamak için anlaştılar. Polisi de yanlarına alarak bu işi kotardılar.

Sonra iş patlak verdi.

Kim yandı? Tabii ki polis.

Her zaman olduğu gibi kabak, zincirin sonundaki halkanın başına patladı.

Ancak görünen o ki, emniyet içinde bu işi yapan tek bir grup yok.

Her iktidar kendi dinleme birimini oluşturmuş ve herkes birbirini dinlemiş. Benim aylar önce yazdığım bir yazıda söylediğim gibi, iş ısmarlama dinleme yapmaya kadar gitmiş.

İşin tuhafı, bu kadar şey ortaya çıkıyor da, hiçbirinde siyasi bağlantının peşine düşülmüyor. Siyasi bağlantı deşifre olmuyor.

Ya da oluyor da biz mi duymuyoruz?

Azlara eşitlik

BASIN kartları aleyhine yazı yazmam, her zaman olduğu gibi meslektaşlarımı kızdırdı.

Büyük bölümü faks ve telefonla çatıyorlar. Az maaş alan gazeteciler varmış, bu nedenle basın kartının indirimleri bu gazeteciler için gerekliymiş.

Biz çok para kazanan gazeteciler bunu anlamazmışız. Anlarız efendim. Çok iyi anlarız. Az maaş alan gazeteciler için otobüs ve vapurun bedava olması önemli olabilir.

Peki ya az maaş alan memur, işçi, emekli ne olacak?

Onların aldığı az maaş, gazetecinin aldığı az maaştan daha fazla satın alma gücüne mi sahip? O zaman diyelim ki, şu kadar liradan az maaş alanlara otobüs, tren, vapur bedava olsun. Buna eyvallah.

Ama gazeteciler ayrıcalıklı bir sınıf olmasın.

Tamam mı benim sevgili meslektaşlarım... Basın kartlarına indirimin, gazetecinin bizzat kendisiyle ve göreviyle ne alakası var? Gazeteci görev için bir yere gidiyorsa biletinin parasını gazete veriyor. Gazete dediğin de kár amaçlı ticari müessese...

Tatile gidiyorsa biletini kendi alır.

Peki bu ülkenin vergi mükellefleri, gazetecinin tatile giderken aldığı ucuz bileti sübvanse etmek zorunda mıdır?

Yine ‘‘Gazeteci az para kazanıyorsa’’ diyebilir kimi meslektaşlarım. Peki o zaman emeklinin, memurun, işçinin az kazanananı da sübvanse etsinler. Değil mi?

Gazeteci korunsun, avantası değil!

Bir gazeteci arkadaşım, ‘‘Bu işin bayraktarlığını yapanlar arasına katılmayın. Çünkü burada mesele ahlaki değerler değil. 212 sayılı yasayla basın çalışanlarına tanınan hakları gasp etmek. Bu tuzağa düşmeyin’’ diyor.

Ve ekliyor: ‘‘Üç otuz paraya çalışan küçük muhabirlerin haber peşinde koşarken yararlandıkları ayrıcalıkları kafaya takmayalım.’’

Ben sapla samanı karıştırmışım. İddiası bu. Ona göre basın kartı, gazetecinin güvenliğiymiş.

Ben sapı da, samanı da bilirim.

Sapı ve samanı karıştıran kendisi.

Ben ‘‘Basın kartına karşıyım’’ demedim ki meslektaşım.

Sen bir de haber değerlendirip gazete yapacaksın ha!

Ben basın kartının sağladığı ayrıcalıklara karşıyım.

Elbette mesleki güvencelerimiz olmalı.

Elbette işimizi iyi yapabilmek için kimi güvencelerimiz olmalı.

Ama mesleğimizle ilgili olmalı.

Trene, vapura bedava, uçağa indirimli binmek bizi mesleki olarak koruma konusunda ne işe yarıyor Allah aşkına.

Ayrıca da ben basın kartını sadece bu nedenle değil, Başbakanlık, yani siyasi bir kurum tarafından verildiği için de reddediyorum.

Bunu da yazıyorum.

Kartlar iade edildi mi?

HAFTA sonunda Başbakanlık Basın Yayın Enformasyon Genel Müdürlüğü'nü arayacağım.

Neden mi?

Sarı basın kartı karşıtı yazı yazan meslektaşlarımın kaçının kartlarını iade ettiğini öğrenmek için.

Katlarını iade ettiler mi?

Eminim ki, bugün etmedilerse yarın edeceklerdir. Çünkü ilkeleri savunan ilkeli gazeteci olmak bunu gerektirir.

Bir de THY'den ricam olacak.

Bu adı geçen gazeteciler arasında indirimli biletle uçan kaç kişi var.

Son seyahatlerinde bilet için tam para mı, yoksa yüzde 30 indirimli ücret mi ödemişler?..

Merak ediyorum.İlke sadece yazıda mı, yoksa yaşamda mı?

Sınavı MHP mi yapacak?

MHP, kadrolaşmayı önlemek amacıyla koalisyon protokolüne konulan, merkezi sistemle memur alımı maddesi için hemen su koyuvermeye başladı.

Ecevit bu sınavın ÖSYM tarafından yapılmasını istemişti. Üstelik de aylar önce.

MHP önce, sınavı yapacak ÖSYM ile ilgili olarak bir kampanya başlattı.

ÖSYM'ye gölge düşürme savaşı açtı.

ÖSYM son haliyle buna müsaitti.

Şimdi de ‘‘Bu ÖSYM ile sınav olmaz’’ diyor MHP'liler.

Ve ekliyorlar, ‘‘Biz sınava evet dedik. Sınavı ÖSYM'nin yapmasına değil.’’ Haydaaa...

Ben anladım MHP'nin ne dediğini; sınava evet demişler.

Sınavı MHP Genel Merkezi'nde yapmak ve sınavı MHP MYK'sının yapması şartıyla...

NE ZAMAN ADAM OLURUZ?

Gücü hak edene

verdiğimiz zaman...



Yazarın Tüm Yazıları