Ertuğrul Özkök: Sizin orada bankacı medya patronu var mı






Ertuğrul ÖZKÖK
Haberin Devamı

ŞU soruları soran, Cumhuriyet'in tecrübeli gazetecisi Leyla Tavşanoğlu. Cevapları veren de 40 yıldır Washington Post Gazetesi'nin köşe yazıları editörlüğünü yapan, Harvard mezunu Stephen Rosenfeld.

Bu mülakat 20 Mayıs günü Cumhuriyet Gazetesi'nde yayınlandı.

Önemli gördüğüm bazı bölümlerini aktarıyorum.

Soru: ABD'de bir kişi yasal olarak hem çeşitli gazeteler, hem bankalar, hem televizyon ve radyolar, hem de başka şirketlerin sahibi olabilir mi?

Cevap: Parası varsa ya da istediği gibi kredi alabiliyorsa her şeyin sahibi olabilir.

YÜZDE KAÇ

Soru: Peki bir televizyona yüzde kaç ortak olunabiliyor?

Cevap: Parası ve kredisi varsa yüzde yüzüne sahip olunabilir. Ama burada bir incelik var. Bir kişi bir şehirde yayın yapan sadece bir televizyonun sahibi olabilir.

Soru: ABD'de medya tekellerinin yaygınlaştırılıp güçlendirilmesi gibi yeni bir eğilim var mı?

Cevap: ...Bir basın ve medya şirketi sınırsız büyük olabilir. Buna yasal hiçbir sınırlama getirilmemiştir. ABD'deki en iyi gazeteler aile şirketlerine aittir. Ama ticari açıdan baktığınız zaman basın ve medya şirketleri daha avantajlı. Başka taraflarda kazandıkları paralar sayesinde gazetelerini rahatlıkla yürütebiliyorlar.

Soru: ABD'de basın ve medya çok ciddi eleştirilere hedef olmuyor mu?

Cevap: Olmaz olur mu, çok oluyor. Bazen bazı gazete ve yayın organları, siyasetçiler aleyhinde kampanya açıyorlar. Ama bu kampanyalar gerçekler üzerine bina edilmiyor. Bu gazetelere örnek olarak Washington Times ve Wall Street Journal'i gösterebiliriz. (Ama onları da anayasa koruyor.)

ABD'de, Türkiye'de ve dünyanın bütün ülkelerinde hem namusu korumanın, hem de para kazanmanın düzgün yolları araştırılıyor. Yoksul ve namuslu olursanız, iş dünyasının dışına düşebilirsiniz. Basın özgürlüğü bir noktada yeterli kár etmeyen, dolayısıyla da kepenklerini indirme zorunda kalan bir basın anlamına da gelebilir. İşin bu yüzü de var.

Evet sorular böyle devam ediyor.

İLGİNÇ BİLGİLER

Bu arada başka ilginç bilgiler veriyor.

Mesela, Washington Post Gazete- si'ni yayınlayan şirketin, bu gazete dışında Newsweek gibi çok güçlü bir dergisi, 4 televizyonu, başka dergi ve yayınları var.

Washington şehrinde bir zamanlar 10 gazete yayınlanıyormuş.

Bu rakam şimdi ikiye inmiş. Üstelik biri çok farklı bir kulvarda.

Dolayısıyla Washington Post bu şehirde neredeyse tekel durumda.

ABD'nin en büyük basın gruplarından Ganett'e ait çok sayıda gazetenin her birinin kendi ‘‘özgür yayın politikaları’’ varmış.

Amerikalı gazeteci, ‘‘Ancak bunun bir istisnası var’’ diyor ve bu istisnayı şöylüyor:

‘‘Ganett başkanlık seçiminde kimi desteklerse, bütün gazeteleri de onu desteklemek zorundadır.’’

Biz ne diyorduk?

Gazeteler, medya kuruluşları bağımsız olmak istiyorsa, güçlü, kárlı müesseseler olmalıdırlar.

Televizyon şirketleri sahipliği şeffaf olmalıdır.

Bütün dünyadaki eğilim, medya sahipliğinin serbest bırakılması, başka sektörlerden de buraya finansal kaynağın akması yönündedir.

Basına karşı eleştiriler sadece bizde değil, bütün dünyada vardır.

Evet şimdi bizim söylediklerimizi okuyun, Rosenfeld'in söyledikleriyle karşılaştırın.

Fazilet Partili bir bayan milletvekili, günlerdir, yazdığı gazeteden ve Meclis kürsüsünden bizlere iftiralar atıyor, akıl almaz hakaretler ediyor.

Sesimizi çıkarmıyor, sakin bir biçimde dinliyoruz.

BASMAKALIP KÖŞELER

Günlerdir birtakım önyargılı ve kötü niyetli insanlar köşelerinden, bizlere karşı inanılmaz saldırılar yapıyorlar.

Onlara göre, RTÜK Kanunu'na karşı çıkmak demokratik bir hak. Ama bu kanunu savunmak hak değil.

Sevsinler bu demokrasi anlayışlarını.

Şimdi gelelim son gelişmelere.

28 Mayıs 2001 günü Financial Times Gazetesi'nde bir yazı yayınlandı.

Amerika Birleşik Devletleri'nin RTÜK'ü sayılan FCC'nin başına, Dışişleri Bakanı Colin Powell'in oğlu geçirildi.

Onun bu koltuğa gelişinden beri, ABD'deki radyo ve televizyon düzenlemelerinde büyük bir liberalleşme ve serbestleşme atağı başladı.

Radyo televizyon sahipliğini düzenleyen kanunlar ve kurallar hızla serbestleştiriliyor.

Financial Times Gazetesi'nin başyazısında bu gelişme şiddetle destekleniyor.

Çünkü teknolojideki gelişmeler, artık eski sınırlı sahiplik anlayışını geçersiz kılıyor.

Diyeceksiniz ki, medya alanında rekabet nasıl sağlanacak?

Her şeyden önce, maskeli sahiplik tekelleşmeyi asla önlemiyor. Tam aksine kolaylaştırıyor.

AMAÇ İNTİKAM

Üstelik RTÜK Yasası'nda yapılacak değişikliklerin geçen hafta geçen bir maddesi, televizyon sahipliği konusunda çok ağır bir sınırlama getiriyor.

Bir kişi, ülkedeki toplam reytingin yüzde 20'sinden fazlasına sahip olamayacak.

Bunun anlamı şu: Yarın Kanal D'nin sahibi olacak kişi veya kuruluş, bunun yanına bir ATV veya Show TV'yi alamayacak.

Çünkü bunların herhangi ikisinin reytingi yüzde 20'yi geçiyor.

Bu konuda yapılacak iş, bütün dünyada olduğu gibi, Türkiye'de de işi Rekabet Kurulu'na bırakmaktır.

Ama şeffaf sahipliğe karşı, inanılmaz bir önyargı ve hınçla mücadele eden bazı kişilerin, niyeti tekelleşmeyi falan önlemek değil.

Sadece ve sadece şahsi intikam duygularını tatmin etmektir.

Yazarın Tüm Yazıları