Ertuğrul Özkök: O mesele üzerine son yazı

Ertuğrul ÖZKÖK
Haberin Devamı

Madem Yargıtay Başkanı Sami Selçuk pandoranın kutusunu açtı, madem o cin dışarı fırladı, öyleyse tartışmaya başlayalım.

Hem de sansürsüz, önyargısız, art niyetsiz...

Direkt ve cepheden...

REFORMA HAZIR MISINIZ

Cevabını, ama inandırıcı bir cevabını beklediğim soru şu:

Türkiye'de Yargıtay Başkanı'nın tarif ettiği düzeni isteyen İslamcı çevreler, İslam'da bir reforma hazır mı?

Böyle bir reform ihtiyacı duyuyor mu? Böyle bir reformu kabul ederler mi?

Bu soruyu neden sorduğuma gelince...

Benim inancım hep şu oldu.

Türkiye'de insanların çok, ama çok büyük bölümünün dinle ilgili sorunu yoktur.

Dini siyasallaştırmak isteyenlerin ciddi sorunları vardır.

Tartışmayı Yargıtay Başkanı açtı, ama bu sorunun muhatabı o değil.

Yargıtay Başkanı dinle devlet arasındaki ilişkilerde, karşılıklı bağımsızlık istiyor.

Dini eğitimin cemaatlere bırakılmasını istiyor.

Türkiye'de devletin, ‘‘laikçi’’ bir tutumdan vazgeçip ‘‘laik’’ konuma geçmesini istiyor.

Bütün bunlar için önüne koyduğu modelin de Anglosakson model olduğunu söylüyor.

Ülkeler ve dinler tarihini biraz okuyanlar şunu çok iyi bilirler.

Anglosakson ‘‘din-devlet ilişkisi modeli’’, reformdan geçmiş bir Hıristiyanlık ikliminin ürünüdür.

Fransa'da ve öteki Katolik ülkelerde ise bu yoktur.

Çünkü Fransa'nın laiklik anlayışı, o cumhuriyeti kuranların ‘‘derin bilinçaltlarındaki’’ bir travma üzerine kuruludur.

Fransa tarihinde bir gece Katolikler, sabaha kadar Protestanları kesmişlerdir.

BARTHELEMY GECESİ

Bütün dünya dinler ve siyaset tarihine ‘‘Saint Barthelemy gecesi’’ olarak geçen bu katliam, doğal olarak Fransa'nın laiklik anlayışını etkilemiştir.

Anglosaksonların derin hafızasında ise böyle bir travma yoktur.

Çünkü o ülkeler, toplumsal ilişkilerini, reformunu yapmış bir Protestanlık ve Hıristiyanlık üzerine kurmuşlardır.

Türkiye'ye gelince...

Türkiye'de cumhuriyeti kuranlar ve onu yaşatanların hafızalarında da derin izler bırakan olaylar vardır.

Patrona Halil isyanları, 31 Mart vakaları, Kubilay olayı ve son olarak da Sıvas olayları.

Şimdi dinle devlet arasında yeni bir sosyal kontrat önerisi yapılıyor.

İNANÇLAR CUMHURİYETİ

Ama bunun yapılabilmesi için Türkiye'de İslam'ın ciddi bir reformdan geçmesi gerekiyor.

Şimdi soruyorum.

Bu kesim, İslam dininde bir reforma hazır mı?

Bu soruya verilecek cevabı da biliyorum.

‘‘İslamın reforma ihtiyacı yoktur.’’

Oysa bu cevap Türkiye'de mevcut laiklik anlayışını samimiyetle savunan insanları tatmin edecek bir güvence değildir.

Madem Sami Selçuk'u alkışlayıp, bir ‘‘inançlar cumhuriyeti’’ istiyoruz, bu yeni birlikte yaşama adabının daha güven verici temeller üzerine oturması gerekir.

28 Şubat öncesini yaşayan insanlar, dini siyasallaştırmak isteyenlerin zihniyetlerinin gerçekten değiştiğini gösterecek somut davranış kanıtları bekleme hakkına sahipler.

Bir ‘‘inançlar cumhuriyeti’’ aynı zamanda ‘‘hayat tarzları cumhuriyeti’’ olmalıdır.

Ama yüzde 25 oyla seçilmiş bazı belediye başkanları, kendi inançlarını hálá o şehirlerin hayat tarzlarına müstebitçe empoze etmeye devam ediyor.

Dünyanın en önemli eğlence merkezlerinden biri olan İstanbul'da belediyeye ait eğelence yerlerinde, bir kadeh içki içebilmeniz mümkün değil.

‘‘Canım bütün mesele bir kadeh içki mi’’ diyenlerin çıkacağına eminim.

‘‘Evet bütün mesele bu.’’

Çünkü yeni sosyal kontratın ilk adımı, hayat tarzlarına saygıdan başlıyor.

İTİRAZ GEREKÇEM

Evet, cumhuriyetin ve devletin 700 yıldır var olan en kuvvetli kalelerini yıkacağız, ama her an onun yerini doldurmaya aday bir ‘‘siyasi İslamı’’ etkisiz hale getirecek hiçbir fikri ortaya atmayacağız.

Söyler misiniz bu adil ve inandırıcı bir ‘‘yeni sosyal kontrat’’ olabilir mi?

Evet Yargıtay Başkanı'nın konuşması üzerindeki son yazım bu olacak.

Benim şahsi itirazımın 55 sayfadan çok daha kısa özlü metni budur.



Yazarın Tüm Yazıları