Ertuğrul Özkök: Diyaframdan soluyarak hayata asılmak

Ertuğrul ÖZKÖK
Haberin Devamı

Gözleri cin gibi parlayan bir çocuk. Üzerinde cıvıl cıvıl bir tişört. Altında şortu ve spor ayakkabıları.

Espriler yapıyor, anlatıyor.

Adı Onur Ümit.

* * *

Bu çocuk 14 yaşında ve Yazı İşleri Müdürümüz Fikret Ercan'ın yeğeni.

27 saat enkaz altında kaldıktan sonra çıkarıldı.

Dayısı Fikret Ercan, arkadaşlarıyla birlikte 18 saat onu kurtarmak için çalıştı.

Onur dün bizi ziyarete geldi.

Hepimiz onun hikáyesini bir kere de kendi ağzından dinledik.

Henüz buluğ çağındaki bir çocuğun inanılmaz savaşını ve derslerle dolu 27 saatini hayretle ve hayranlıkla izledik.

Onun hikáyesi dünkü Hürriyet'te yer almıştı.

Ama ben kendimi tutamayıp, bir kere daha aktarmak istiyorum.

Benim duygularım ve heyecanlarımla...

‘‘Ertuğrul Abi, televizyonda seyrettiğim belgesel filmlerin çok faydasını gördüm’’ diyerek başlıyor.

Özellikle ilk yardım, kurtarma gibi programları izlermiş.

Sonra devam ediyor:

‘‘Böyle durumlarda fazla enerji kaybetmemek gerekir. Çünkü fazla enerji, fazla oksijen tüketimi demektir. Onun için diyaframdan nefes almaya çalıştım.’’

Alt tarafında bir komşusu varmış.

Acıdan çok haykırıyormuş.

‘‘Amca, nefesini fazla harcama, ona ihtiyacın olacak’’ diye seslenmiş.

Ama komşusu durmamış ve bir süre sonra ölmüş.

O ise enerjisini daha da tasarruflu kullanmak için uyumuş.

* * *

Aynı dakikalarda dayısı Fikret Ercan ise enkazın üstünde saate karşı mücadele veriyor.

Enkaza yandan giremeyince, üstten küçük bir delik açarak aşağıya inmeye başlamışlar.

Her beton katta önce delik açılıyormuş. Sonra o delikteki demir çubuklar kesilerek bir alta iniliyormuş.

Fikret, ‘‘İlk 9 saat aşağıdan hiç ses gelmedi. O yüzden umudumuzu kaybettik’’ diyor.

Onur söze karışıyor, ‘‘Ben o sırada uykudaydım’’ diyor.

Sonunda üç beton bloktan sonra açılan küçük delikten Onur'un ayaklarını görmüşler.

Aynı anı Onur ise şöyle hatırlıyor:

‘‘Son bir çekiç sesinden sonra içeriye aniden ışık doldu.’’

Delikten görünen ayaklar, dışarıda çalışanların adrenalini yükseltmiş.

Onur, ‘‘Ben içmek için su istiyordum. Ama onlar suyu bana vermek yerine ayaklarıma döktüler’’ diyor.

Hayret ediyorum. Fikret'e ‘‘Neden’’ diye soruyorum.

Cevabı çok mantıklı:

‘‘Çünkü beton blokları kırarken çok toz çıkıyordu. Onur o toz içinde boğulabilirdi. Tozu bastırmak için su döktük.’’

İnsanların o telaş içinde bu ayrıntıları, bu pratik mühendisliği keşfetmeleri müthiş.

Onur'un dedesi göçük altından sağ çıkamadı.

‘‘Onu çok özleyeceğim’’ diyor.

Şimdi yeni bir hayata başlıyor.

Cıvıl cıvıl, zeká fışkıran bir çocuk.

Normal zamanlarda insana son derece sıkıcı gibi görünen eğitici bir televizyon programının hayat kurtarabileceğini gösteren canlı bir kanıt.

Herhalde hayatının bundan sonraki bölümünde bunu bütün arkadaşlarına anlatacak.

Onur'u dinledikten sonra düşünüyorum.

* * *

Bir insan göçük altında 27 saat geçirdikten sonra nasıl böyle cıvıl cıvıl kalabilir?

O şoku nasıl böyle kolayca atlatabilir?

Sonra başka bir şey daha düşünüyorum.

Deprem giderek trajik bir okul haline dönüşüyor.

Onun altından sadece cenazeler veya mucizeler çıkmıyor.

Müthiş hayat ve ölüm hikáyeleri, hayata asılma dersleri çıkıyor.

Deprem giderek, hayatımızın yeni miladı haline geliyor.

Deprem hepimizin sinir sisteminde yeni fay hatları açıyor.

Deprem 31 Aralık'ı beklemeden Türkiye'yi yeni bir milenyuma sokuyor.



Yazarın Tüm Yazıları