Ertuğrul Özkök: Çankaya Köşkü'nde tarihi karar

Ertuğrul ÖZKÖK
Haberin Devamı

Türkiye geçtiğimiz günlerde tarihi bir karar aldı. Bu karar, Türk F-16'larının Sırbistan'daki hedeflere karşı yürütülen NATO bombardımanında aktif rol almasıydı.

Türkiye, bu kararla birlikte Kore'den sonra ilk kez saldırı amaçlı bir uluslararası harekátta yer almıy bulunuyor.

Hükümet kurma telaşı içinde şu soru gündeme gelmedi:

Bu tarihi kararı kim almıştı?

Bu sorunun cevabını araştırdım ve şu ortaya çıktı:

Bu tarihi karar, geçen hafta Çankaya'da Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel, Başbakan Bülent Ecevit ve Genelkurmay Başkanı Orgeneral Hüseyin Kıvrıkoğlu'nun katıldığı üçlü bir toplantıda alınmış.

Dikkat! Böylesine kritik bir kararın alındığı toplantıya Dışişleri Bakanı İsmail Cem katılmamış.

GENELKURMAY İSTEKLİ

Zaten Dışişleri'nin bu konudaki isteksizliği Ankara'daki diplomatik kulislerde bir sır değil.

Dışişleri'nin isteksizliğinin nedenlerine, kararın artılarını eksilerini değerlendirirken değineceğim.

Gerek Cumhurbaşkanı Demirel, gerek Genelkurmay Başkanı Orgeneral Kıvrıkoğlu'nun bu konuda başından beri istekli bir tutum içinde oldukları biliniyor.

Genelkurmay istekli; çünkü, Türk Silahlı Kuvvetleri, bugün faaliyetleri yalnızca ülke hudutları ile sınırlı kalan bir ordu değil, bir dünya ordusu...

Türk ordusu, bugün birden çok kıtada, Kuzey Irak'ta, Somali'de, Azerbaycan'da, Arnavutluk'ta, Bosna'da görev yapıyor. Dünyada savaşa hazırlık düzeyi en yüksek olan orduların ilk sıralarında yer alıyor.

Kosova'da böyle bir misyonu üstlenmek, Türk ordusunun özgüvenini, önümüzdeki yüzyıla dönük büyük iddiasını gösteriyor.

SİYASİ FAKTÖRLER

Peki, karar vericileri bu politika değişikliğine yönelten siyasi faktörler neler olabilir?

Türkiye, bir kere NATO'daki konumunu güçlendirmiş oluyor.

Avrupa Birliği ile ilişkilerin belirsizlik içinde seyrettiği bir dönemde, NATO, Türkiye'nin eşit temsil edildiği en önemli Batı forumu.

Bir başka deyişle, AB'den uzaklaşan Türkiye, Batılı kimliğini NATO'da tescil ettiriyor.

Türkiye, Avrupa'nın güvenlik kimliğindeki yerini sağlamlaştırarak, Batı'ya bir anlamda kuvvetli bir çapa atmış oluyor.

Kosova'da oynanan rol, önümüzdeki dönemde Avrupa Birliği'nin kapısını yeniden çalmak durumuna girecek olan Türkiye'ye önemli bir avantaj sağlayacaktır.

Unutmayalım ki, Kore Harbi'ne katılmamız içte ne kadar eleştirilse de Türkiye'yi Batı karşısında 30 yıl kuvvetli bir zeminde tutmuştu.

Bir de Türkiye'nin Kosova'daki Müslümanlar'a karşı tarihten gelen moral sorumluluğu var.

DIŞİŞLERİ KAYGILI

Buraya kadar saydıklarım işin artıları. Bir de eksileri var. Dışişleri'nin kaygılarının da daha çok bu bölümde şekillendiği anlaşılıyor.

Bugün Sırp hedeflerini vuran ABD'nin, yarın barış sağlandıktan sonra Sırbistan'la ilişkilerini tamir edebilmesi hiç de o kadar güç değil.

Amerika, Marshall yardımı benzeri bir yardım paketi ile ilişkilerdeki yaraları kısa zamanda sarabilir. Türkiye'nin böyle bir imkánı yok.

Bunu tamamlayan bir diğer sakınca da şu: Balkanlar'da milli kimliğin en önemli unsuru din. Türkiye'nin Müslüman bir ülke olarak Sırp hedeflerini vurması, Balkanlar'da uzun dönemde bir Ortodoks-Müslüman çatışmasını kuvvetlendirebilir.

Sırplar, NATO'nun yaptıklarını unutup, Müslüman Türkiye'nin oynadığı rolü hatırlayacaklardır.

Sonunda Türkiye, bütün bir Kosova savaşının tek günah keçisi haline gelebilir.

Şu hususu da gözden uzak tutmamalı: Türkiye'nin kendisini bir kez daha askeri gücü ile ortaya koyması, Batı'da zaten Türkiye'ye dönük var olan ‘‘Türkler'in en önemli vasfı savaşçı olmalarıdır’’ şeklindeki önyargıyı pekiştirmez mi?

Ayrıca, Türkiye'nin Batı ile dayanışmasını gösterebilmesi için illa saldırıya dönük bir misyona girmesi şart mıdır? Harekáta katılım, pekálá savunmaya dönük bir çerçevede de tutulabilirdi.

Bu noktada şu endişe dile getiriliyor: Yunanistan daha dengeli bir politika izleyerek ileride çözümde rol oynama zeminini de şimdiden yaratıyor. Ama Türkiye taraf duruma düştüğü için gelecekte diplomaside rol oynama, söz sahibi olma imkánını tümden kaybetmiş oluyor.

ÖZVERİNİN KARŞILIĞI

Ve bir de Sırbistan'ın, Türkiye'nin Avrupa'ya bağlayan güzergáh üzerindeki en önemli halka olduğunu unutmayalım. Türkiye ile Sırbistan arasında kalıcı bir düşmanlığın yerleşmesi, uzun dönemde Türkiye'nin çıkarları açısından bir zarar oluşturmaz mı?

Önemli gördüğüm bir soruya daha dikkat çekmek istiyorum: Türkiye bu özveriyi gösterirken bazı karşılıklar aradı mı?

Örneğin, AB ile ilişkilerde rahatlama olması ya da Amerikan askeri malzeme teminindeki güçlüklerin aşılması yönünde güvenceler istendi mi?

Bu soru da şimdilik yanıtsız gözüküyor.

Görüleceği gibi, artılarla eksileri yan yana getirdiğinizde, terazinin her iki kefesindeki ağırlıklar birbirine yakın bir dengede duruyor.



Yazarın Tüm Yazıları