Erdoğan ve Gül’den önemli ipuçları...

Başbakan ve Dışişleri Bakanlarının haftasonu yaptıkları açıklamalarda, iç ve dış politika alanlarında yeni yol haritalarının izleri vardı. Kıbrıs, Irak, AB ve tabii ülke yönetimi konularında, AKP yönetiminin ne düşündükleri açıklık kazandı.

Pazar günleri TV’ler renkleniyor. Amerikadaki uygulama giderek ülkemizde de yaygınlaşıyor. Pazar günleri, özellikle sabah saatlerinde ülkenin yönetimine katılanlar talk show’lara çıkarak görüşlerini açıklıyorlar.

Bu hafta ATV’de başlatılan yeni bir programda, SABAH gazetesi Ankara temsilcisi Muharrem Sarıkaya ve haber müdürü Okan Müderrisoğlu’ nun konukları Başbakan Tayyip Erdoğan idi.

Erdoğan’ ın bizce en ilginç açıklaması, Türkiye’ nin Başkanlık veya Yarı Başkanlık sistemine geçmesiyle ilgili sözleriydi. Erdoğan daha önce de bu konuya değinmişti. Demek ki, hala aklında. Vazgeçmemiş. Ülkenin bu şekilde daha iyi yönetileceğine inanıyor.

Aynı Özal gibi…

Erdoğan’ın, Özal’ın başaramadığı bazı politikaları tamamlamak arzusu açıkça görülüyor. Nitekim, özelleştirme konusunda da çok ısrarlı. Ekonominin kurtarılması için özelleştirmeyi en önemli unsur olarak görüyor.

KIBRIS KONUSUNDA YENİ YOL HARİTASI

Başbakan’ın ATV’deki söyleşisinden hemen sonra, bu defa CNN TÜRK’ te, Murat Yetkin ile Mete Belovacıklı’nın Cafe Siyaset programının konuğu Abdullah Gül idi.

Hem Başbakan, hem de Başbakan yardımcısının Kıbrıs ile ilgili açıklamaları ilginçti.

Erdoğan, Denktaş konusunda eskiden söylediklerinin arkasında durduğunu, aynı tutumunu sürdüreceğini vurguladıktan sonra, Gül daha ayrıntılı bir yol haritası verdi.

Benim anlayabildiğime göre, Türkiye Mayıs 2004’ e kadar çözüm çabalarını sürdürecek. Dışişlerinin kafasında da iki seçenek var:

1. 2004 Mayısına kadar, Annan planındaki bazı sakıncalı bölümler düzenlendikten sonra çözüm bulunabilirse, Türk tarafı AB tam üyeliğine geçebilecek. Ancak bunu gerçekleştirebilmenin bir koşulu da, Rumların esnek bir tutum benimsemelerine bağlı. Rumların artık istediklerini elde ettiklerine göre, daha faklı tutum almaları bekleniyor.

Bu seçeneğin büyük avantajı var. Annan planı çerçevesinde kalınacağından dolayı, Türk tarafı önemli avantajlar elde edecek. Kendi kendini yönetecek ve ayakları üstünde duracak.

2. Eğer bu gerçekleşmezse, geriye KKTC’ nin Türkiye’ nin tam üyeliğine kadar beklemesi seçeneği kalacak. Ancak bu defa KKTC’ nin Annan planıyla elde edebileceği avantajları azalacak. Avrupa Birliği’ nin müktesebatı ile yetinmek zorunda kalacak. Yani, genişletilmiş azınlık haklarının ötesine geçemeyecek. Ayrıca KKTC, Türkiye’ nin tam üyeliği için de enaz 10 yıl beklemek zorunda kalacağı için, içerde gerilimler yaşanacağı gibi, Uluslararası mahkemelerde de Türk tarafına büyük tazminatlar kesilebilecek.

Türkiye, KKTC’yi ilhak politikasından bir süre önce vazgeçmişti. Şimdi de AB’yi sıkıştırıyor. Sorunlarını çözmemiş Kıbrıs’ı aralarına almakla büyük hata ettiklerini ve şimdi Rumları çözüme zorlamaları gerektiğini söylüyor. Hem Erdoğan, hem de Gül bu konuda ısrarlılar.

Bu çerçevede, Yunan Başbakanı Simitis’in son Kıbrıs gezisindeki önerileri ve Kıbrıs Türk muhalefetiyle toplantısını “Kuzey’i çökertme harekatı” olarak nitelemek, KKTC’ ye hiç mi hiç güvenmediğimizin işareti olur. Tam tersine, bu girişimi – ard düşünceleri unutmamak koşuluyla- yeni bir açılım şeklinde de yorumluyabiliriz. Nitekim hükümet, tepki göstermeyerek bu gelişmeye farklı baktığı izlenimini verdi.

Bakalım Kıbrıs’ taki yeni yol haritası ne orand gerçekleşecek ?

* * *

GÜL’ ÜN ORTA DOĞU GEZİSİ DOĞRU OLDU

Dışişleri Bakanı’nın son Orta Doğu gezisi bazı çevrelerde eleştirildi.

Doğrusunu söyleyeyim, bu eleştirilerin nedenini pek anlayamadım.

AKP’nin, AB’ nin son genişleme fotoğrafına girmemesi, tezkere sonucu ABD ile işbirliğine sıcak bakmadığı izleniminin doğmasından sonra , şimdi de “ kaybedenlerle birlikte” aynı resimde görünmesinin gereksizliğine değinenlerimiz var.

Belki dar bir açıdan bu yorumlar doğru gibi görülebilir. Ancak, bence çok yanıltıcı olur.

Türkiye bölge’nin en önemli ülkesidir ve diğer komşularıyla bir değerlendirme toplantısına katılmalıdır. Onların neler düşündüklerini öğrenmeli, görüşlerini açıklamalıdır. Nitekim, Türkiye’nin bulunması sayesinde toplantıdan nispeten dengeli bir bildiri çıkmıştır.

Uluslar arası ilişkiler siyah ve beyaz değildir. Gri renkleri de vardır. Türkiye politikalarını ne kadar net biçimde ortaya koyarsa, hareket yeteneği de aynı oranda artar.

Etrafına daha çok güven verir.

O zaman “ güvenilmez müttefik” damgasından çok daha kolaylıkla kurtulur.

* * *

(Bu yazı, Posta Gazetesinde ve aynı gün Hürriyet Gazetesinin tüm dış yayınlarında, Hürriyet internet sitesinde (www.hurriyetim.com.tr) Milliyet internet sitesinde (www.milliyet.com.tr) ve Daily News ekibi tarafından tercüme edildikten sonra hem ana gazetede, hem de Daily News internet sitesinde (www.turkishdailynews.com.) yayınlanmaktadır.)
Yazarın Tüm Yazıları