Erbakan'ın çelişkileri...

Muharrem SARIKAYA
Haberin Devamı

RP Lideri Necmettin Erbakan'ın verdiği yemek için otelin salonuna girildiğinde, fondaki müzik dikkati çekiyor...

‘‘Don't cry for me Argentina...’’

Arjantin'in özgürlük mücadelesini simgeleyen ‘‘Benim için ağlama Arjantin’’ şarkısı eşliğinde önce yemekler dağıtılıyor.

Başbakanlığı döneminde ‘‘bir kısım, tekelci, kartelci, yalancı’’ diye suçladığı basın arasında bu kez ayrım yapılmamış.

Bir saat süren ve sessizlik içinde geçen yemekte kadayıf yerine, sütlaç ikram ediliyor...

BASINA ÖVGÜ

Hoca sonunda mikrofonu alıyor. Önce, geçmişteki davranışını silmek istercesine basına övgüler diziyor. Bir zamanlar ağır suçlamalar getirdiği basın mensupları için bu kez, ‘‘Türk basınının en güzide temsilcileri’’ diye söze başlıyor. Artık geçmişe sünger çekmek istercesine şunları söylüyor:

‘‘Birtakım dönemler geçirdik. Geldiğimiz noktada Türk basınını bağrımıza basıyoruz...’’

Erbakan, ardından sözü asıl konuya getiriyor. RP'nin kapatılma davasını açan Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı'nı en acımasız dille eleştiriyor.

Hatta savcının mütaalası için ‘‘Bir garabet örneği’’ derken, Anayasa Mahkemesi'nde davanın açılmasını da ‘‘Türkiye'nin yüz karası’’ olarak niteliyor.

Ardından sözü Batılı anlamdaki demokrasiye getiriyor. Erbakan, başbakanlığı döneminde arkasını çevirdiği Batı'ya sığınıyor. Türkiye'nin AB'ye tam üyelik sürecine katkıda bulunmak için adım dahi atmadığı, hatta ‘‘gerekirse rotamızı değiştiririz’’ diye tehditler savurduğu Batı için övgüler düzüyor.

LAİKLİĞİ BEN BİLİRİM

Batılı anlamdaki demokrasinin ve laikliğin en hararetli savunucusu haline geldiğini de gizlemiyor:

‘‘Şimdi biz Batıcı olduk. Eski Batıcılar, Batı düşmanı oldu. Hale bakın...’’

Bu sözü birkaç yerde kayda geçiriyor. Hoca, geçmişini de bu konuda referans gösteriyor:

‘‘Bunca yıl Batı'da ilim yapmış bir profesör olarak Batı ilminin, demokrasinin, laikliğin ne olduğunu en iyi ben bilirim. Bunları bilmemesi için bir insanın aklından zoru olması lazım...’’

Böylece siyasi temelini dayandırdığı bir mevzisini daha terk ediyor.

Bu sözlerinin ardından da ABD, İngiltere ve Fransa'nın, RP'nin kapatılma davaları karşısında kendilerini çok iyi anladığını belirtiyor. Geçmişte bu ülkelerin kendisine karşı tutumunu da bir tarafa bırakıyor.

Bir diğer anlamda da RP'nin kapatılması karşısında Türkiye'de hâlâ anlaşılmamış olmanın yakınması içine giriyor.

Hatta RP'nin kapatılmak istenmesini ‘‘sınıfsal’’ bir temel üzerine oturturtuyor:

‘‘Temelde başka şeyler var. Tekelci sermaye, Anadolu arslanlarının ve ülkenin tamamen gelişmesinden hoşnut değil...’’

Bütün bunlara rağmen, RP'nin kapanması halinde Türkiye'nin alnında bir kara leke olacağını vurguluyor.

HOCA'NIN BATI UMUDU

Partisinin kapanmasından medet umanlara da gönderme yapmadan edemiyor.

Her ne kadar isim vermiyorsa da kastının DYP Genel Başkanı Tansu Çiller olduğunu herkes anlıyor. Erbakan şöyle diyor:

‘‘Demokraside parti kapatma yoktur. Bir tanesi kapanırsa yenisi kurulur. Bir tane oy da bir tarafa gitmez...’’

Ancak bunu yaparken bir diğer taraftan da Çiller'e sahip çıkıyor. Eski ortağı hakkında TBMM'de soruşturma dosyalarının yeniden gündeme getirilmesi halinde ne yapacakları sorusuna şöyle karşılık veriyor:

‘‘Bu insanlar ile uğraşmayı bıraksınlar da 70 milyon ile uğraşsınlar...’’

Yemek sona erdiğinde, kapının önünde bekleyen kameralara yapılan yorumlarda gazeteciler aynı temayı işliyor:

‘‘Bir zamanlar kendisi gibi, Türkiye'nin de sırtını döndürmeye çalıştığı Batı şimdi Hoca'nın umudu olmuş...’’

Yazarın Tüm Yazıları