Enis Berberoğlu: Dünkü tehlike yarınki tehdit

Enis BERBEROĞLU
Haberin Devamı

Eskiden yaşamın biz plan kurarken yaşananlar olduğuna inanırdım...

Ama ne zamanki gündüz TV'leri peydah oldu, gerçek yaşamın büyük felaketler arasında kısa soluklar alabildiğimiz anlardan ibaret kaldığı korkusuna kapıldım. Örneğin dünü ele alalım...

TV ekranlarındaki sanki üç ayrı saat dilimi vardı:

1) Sabah Apo'ya idam kararına onama...

2) Öğle üzeri Düzce'de çadırkentte çıkan yangın.

3) Öğle yemeğinden sonra İTÜ'nün korkutan deprem açıklaması.

* * *

Haberin acul profesyonelleri, bu gündem maddelerini tabii ki ayrı ayrı ele aldı... Başbakan'a, bakanlara ve diğer ilgililere teker teker sordu...

- Efendim, Yargıtay'dan Abdullah Öcalan kararına onama çıktı...

- Sayın Vali çadırkentte aynı felaketin tekrarlanmaması için ne gibi önlemler aldınız?

- Hocam, bu fay kırılırsa İstanbul'da ne olur?

* * *

Fast-food misali çabuk öğütülen bu gündemin hazmı daha uzun sürdü. Bu sayede en azından naçiz kulunuzun kafasında alakasız gözüken üç olay arasında irtibat kuruldu... Hatta hadiseler önem sırasına konuldu...

Abdullah Öcalan ve PKK düne kadar açık ve yakın tehlike idi...

Oysa bugün deprem bölgesinde yaşayan on binlerce ailenin kışı nasıl atlatacağı daha büyük bir sorun haline geldi...

Belki hemen yarın değil ama bir gün mutlaka yaşanacak Marmara Depremi'nin muhtemel ve çok yüksek olacağı kesin faturası korkuttu.

Dün-bugün-yarını böylece tanımladıktan sonra... Üstüne bir de Avrupa hayalini koyalım... Zaman vitesini ileri geri alarak gündemi süzelim...

* * *

Abdullah Öcalan yakalandığı andan itibaren yürüyen süreçte Avrupa hukukuna uygun bir yol haritası izlenmesine özen gösterildi.

Yine de Öcalan'a idam cezasının verilmesinin Helsinki Zirvesi'nde aday gösterilmemizi engelleyeceği korkusu egemen oldu.

Madem ki ölçümüz Avrupalı... Gelin gündemin diğer iki maddesine de aynı ölçüyü uygulayalım... Örneğin deprem çadırındaki vatandaşını tüpgaz alevinde kızartan, deprem kurbanını döven valisini hálá görevde tutan devlet Avrupa değerler manzumesine uygun mudur... Bilim adamları bir TV'den diğerine koşarak yaklaşan deprem tehlikesini haber verirken kulağının üstünde yatan yöneticilere Meriç'ten ötesine vize veren çıkar mı...

O halde yanılmayalım...

Mesele Abdullah Öcalan'ı asıp asmamaktan ibaret değildir...

Yine Öcalan örneğinden yola çıkarsak, hastalık yayılıp kansere dönüşmeden, sorunun henüz çözümü varken tedaviye başlanmaması Türkiye'ye çok ağır bedel ödetiyor... Depremin yaratacağı ekonomik ve sosyal sonuçların da tıpkı PKK meselesi gibi küçünsenmesi ihtimali bu nedenle korkutucudur.

* * *

Kaderin cilvesiyle, Abdullah Öcalan'ın yakalanması sürecinden kárlı çıkan ve seçim kazanan iki partiye tarihi bir karar yüklendi...

Öcalan meselesinde hukuki süreç tamamlanmak üzeredir.

Karar siyasi iradeye kalmıştır.

Hükümetin bugünkü ve yarınki muhtemel tehditlere karşı gösterdiği beceriye bakarak dünden kalan sorunu nasıl halledeceği konusunda fikir edinmemiz mümkündür.



Yazarın Tüm Yazıları