Enis Berberoğlu: Baklavaya özgürlük (2)

Enis BERBEROĞLU
Haberin Devamı

Bu ülkenin en önemli hukuk meselesinin 312 veya 5+5 olduğuna ikna edildiyseniz bugünlük sizden izin isteyelim. Çünkü bu durumda yazının devamı sizi kesinlikle ilgilendirmiyor...

Ama birkaç tepsi baklava için 30 ay hapis yatan delikanlılara üzülüp, ‘‘Neden böyle oldu?’’ diye düşünüyorsanız... Hepimize lazım hukuktan yana yaralıysanız... Gelin üç gün önce bu köşede çıkan ‘‘Baklavaya Özgürlük’’ başlıklı yazıya yollanan iki yanıta birlikte göz atalım...

* * *

Önce Yargıtay'ın en saygın isimlerinden Çetin Aşçıoğlu'nun hukuki yorumunu dinleyelim:

‘‘Baklavaya Özgürlük’’ başlıklı yazınızı okuyunca, baklava cezasının vicdanları sızlatan öyküsünün yargı açısından irdelenmesi gereğini duydum... Baklava çalan çocuklara verilen hapis cezalarının kamu vicdanını rahatsız ettiği bir olgu.

Nedeni hep yasalarda arandı. İşin özüne inmeden soruna bakarsanız bu yargının paylaşılmaması olanaksız. Yargıçların yasaları uygulaması görevi, yasaya uygun karar adaletli sonuç ortaya koymamışsa elden ne gelir?

Çoğunluğun yanıtı: Yasalar değişmeli...

Yasalar değişmedi; değişemezdi de.

Adaletsizliğin faturası ‘‘dört yeni yetmeye çıkarıldı’’.

Yasaları çiğnediler çeksinler cezalarını; çektiler de.

Şimdi kim kime kına yaksın?

Yargı ve yargıçlar, hatta avukatlar neden sorgulanmaz?

Yasaların buyruğu soyut ve geneldir; böyle olması da kaçınılmazdır. Oysa ‘‘bir nehirde bir kere yıkanılır’’ özdeyişi olayların birbirine benzemeyeceğini anlatır.

İşin kolay yanı yasaları olaylara uygulamaktır; verirsin hükmünü, görev yerine gelmiştir. Eleştirileri yanıtlamak da kolay olur: ‘‘Ne yapalım, yasaların buyruğu böyle’’.

Oysa yargılama bir sanattır, başka bir deyişle zor işlerin alanıdır. Olayları yasalara uygulamak ya da yasaları olaylara göre yorumlamak zor iştir. Bilgi ister, genel kültür ister, yüreklilik ister, vicdan denilen kendini sorgulama gücünün yarattığı sorumluluk bilinci ister.

Bugün ülkemizde yargının sorunu budur.

Memurlaştırılmış yargıçlarla ne yargılama sanatından söz edilir, ne de kamu vicdanını rahatsız etmeyecek adaletten.

Bana göre dört yeni yetme bir simge oldu; aslında erdemli yargıç kimliğine sahip yargıçların bulunmadığı bir ülkede yargı herkes için potansiyel bir tehlike.

Siz politikacıların ya da bol bol politik konuşmalar yapan koca koca yargıçların, ‘‘erdemli yargıç kimliğine sahip yargıçlara gereksinimiz var’’ diye açıklamalarda bulunduklarına tanık oldunuz mu?

Hep ağızlarında sakız gibi çiğnedikleri ‘‘yasaları değiştireceğiz, yargı hızlanacak’’ ya da ‘‘maaşlar az’’ sözleri. (...)

Dedik ya sorunların çözümünü yasalarda arıyoruz. Hani ülkede istikrarsızlık olasılığı varmış havası yaratıp, kişiler için yasa değiştirip (halka karşın) kırk yılla yetinmeyenlere bir beş yıl daha vermek gibi...

Kalın sağlıcakla.

Çetin Aşçıoğlu

Yargıtay Onursal Üyesi''

* * *

Başka bir okurumuz ise serbest kalan baklava çetesinden A.K'nın ‘‘Cezaevinde meslek öğrendiğini ama iş bulamamaktan korktuğu’’ açıklamasının altını çiziyor ve ekliyor:

‘‘Fakir ülkenin işadamı, çeteleri tehdit aracı olarak kullanacağına veya onlara haraç vereceğine, onları üreten işsizlik bataklığına çözüm bulacak yatırımları yaparak ve mahkûm çalıştırarak çözümler bulabilir.

Islahevleri suç üretme merkezi olarak çalıştığı müddetçe bundan cezaevi rantından pay alan bürokratlar, siyasiler, terör ve organize suç örgütleri yararlanır. Özdemir Sabancı örneği hálá iş dünyasının aklını başına getirmedi ise başka ne bekleniyor ki! Fehriye'yi getirmekle Özdemir Sabancı'ya vazifemizi tamamlayamayız. Yeni Fehriye'ler yetişmemesi için onları üreten cezaevi bataklığını kurutmak görevi işadamlarına düşmektedir. Sorumluluğu devlete yüklemekle kurtulmak mümkün değildir.

M. Güler’’

* * *

Açtığımız bir tartışmaya yönelik katkıların ağırlığını sizlerle paylaşmak istedik...

Yazarın Tüm Yazıları